Bağış Yap

Amount :
Other : USD

22 Nisan 2014 Salı

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 11.Bölüm

Marifetnâme 11.Bölüm
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yedinci göğün yapısını ve onda olan Zühal (Satürn) feleğini altı madde ile bildirir.
Birinci Madde
Zühâl Yıldızı'nın Mümessil Feleğini Bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Yedi gezegenin biri Zühâl feleğidir ki, ay feleğinden itibaren sayılınca yedinci felektir. Güneş feleğinin üzerinde bulunup, yüksek felekler ismiyle şöhret bulmuş olan üç feleğin e büyüğü ve en yükseğidir. Zühal yıldızı, geyvan lakabıyla lakaplanıp, astronomlar on: Büyük uğursuz, hızlı hindi demişlerdir. Bu felekte Zühal'den gayri yıldız yoktur. Bu feleğin hâkimi sadece Zühal'dir.
Müşteri yıldızı, en büyük saadet; Merih, cellat görünüşlüdür, ona küçük uğursuz demişlerdir. Fakat küçük saadet olan güzel yüzlü Zühre'dir. Zühal ve karışık sofra görünümlü Utarit, güzel yüzlü güneş feleğinin altında karar kılmalarıyla iki aşağılıklar olarak isimlendirilip; üç yüksek ve iki alçak denilip, cümlesine başka bir nâm ile beş şaşırmış derler. Işıklı güneşe büyük ışıklı, güzel görünümlü aya küçük ışıklı denilip; hepsi de yedi gezegen nâmıyla meşhur olmuştur. Astronomlar, Zühal yıldızı için üç adet felek ispat edip; birinci felek ki küllî felektir, merkezde, eksende, kutupta, kuşakta ve harekette burçlar feleğine benzediği için buna: Mümessil felek demişlerdir. İkincisi, merkez dışı felektir ki, mümessili altında iki paralel yüzeyde bulunup, dönüş merkezi dayanıklı olduğundan, buna: Taşıyıcı felek demişlerdir. Üçüncü feleğe: Döndürücü felek derler ki, Zühâl yıldızı onun tarafında çakılmış olup; döndürücü felek kendi merkezi üzere hareketiyle döndükçe, Zühal'i, hareket ettirip, döndürdüğü için buna: Döndürücü felek demişlerdir.
Mümessil felek, küllî felektir. İki paralel yüzeyle çevrili yuvarlak bir cisimdir. Yüksek yüzeyi üstünde olan sabit yıldızlar feleği, onun çukur yüzeyine ve alt yüzü, altında ola müşteri feleğinin yumru yüzeyine teğettir. Bu feleğin üstünde ve altında bulunan diğer küllî felekler gibi büyük feleğin hareketine uyup; ilk hareket ile âlemin merkezi çevresinde doğuda batıya hareket eder. İkinci olarak, kendi hareketiyle âlemin merkezi çevresinde, sekizinci feleğin hareketi kadar, batıdan doğuya âheste gider.
Anlatılan bu feleğin altında ola felek küreleri dahi aynı şekilde doğuya yönelik hareketle muttasıf olup ve bizzat da batıya yönelik hareketle muttasıf olmuşlardır. Açıklaması gelecektir.
İkinci Madde
Zühal yıldızının, merkezinin dışındaki feleğinin yapısını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlara göre; yedi gezegen yıldıza ârız olan çeşitli işlerin tanzim ve tesviyesi, küllî feleklerin içlerinde, cüzi ve ikinci feleklerin çeşitli dönüş ve tavırlarının ispatı gerekir. Zühâl yıldızının durumunun nizamı için mümessil feleğin cisminin içinde yani iki paralel yüzeyle kuşatılmış olan gövdesi içinde Hamil (taşıyıcı) nâmıyla ikinci bir felek takdir etmişlerdir. Bu takdir olunan ikinci felek yere şâmil ve merkezi, âlemin merkezinden kendi çapının parçalarıyla 6,5 derece uzaklık ile en üst tarafında, dış iki paralel yüzeyle kuşatılmış küre bir cisimdir. Bu kürenin yumru yüzeyi ilk feleğin yumru yüzeyiyle bir noktada temas etmişlerdir ki, o nokta evc (doruk) ismiyle isimlendirilmiştir. O nokta âlemin merkezine nispetle en uzak noktadır.
Zühal yıldızı o noktaya geldikte; yerin merkezinden oldukça uzak ve yüksek olmuştur. Bunun gibi, bu ikinci feleğin iç yüzeyi, birinci feleğin iç yüzeyine doğu noktasında teğettir. O noktaya haziz (etek) adı verirler. Bu nokta, âlemin merkezine nispetle en yakın noktadır. Zühal yıldızı bu taşıyıcı feleğin hareketiyle bu noktaya geldikte; yerin merkezine oldukça yaklaşmış ve alçalmış olur. Şu halde bu hareket ettirme takdirince o ilk felekten bu taşıyıcı nâmıyla meşhur olan ikinci felek ayrılıp, bu surette boşaldıkta, ilk felekten zorunlu olarak değişik kalıklıkta iki küre geriye kalır ki, biri ikinci feleği içine alır, biri ikinci felekten boşalır.
Taşıyıcı feleği kuşatan kürenin ince tarafı, doruk noktaya, kalın tarafı eteğe doğrudur. Öteki kürenin kalın ve ince tarafı bunun tersinedir. Bu iki kürenin, mümessil feleğin tamamlamakta katkıları olduğundan birine dolanın tamamlayıcısı ve birini boşalanın tamamlayıcısı adını vermişlerdir. Her feleğin özel bir hareketle dahi hareketi kararlaştırılmış olup; kendine mahsus eksen ve kutuplar üzerinde deveran edip, dönüşünü tamam etmek kesin bir iş olmakla; Zühal feleğinin taşıyıcı feleği, burçlar feleğinin altında, mümessil feleğin altında kendi hareketiyle batıdan doğuya hareket edip, yıldızları kendisiyle beraber hareket ettirir. O halde Zühal yıldızı onunla gidip, 12 burcun her birinde 2,5 sene ikamet edip; 29 sene beş ay altı günde bir devresini tamamiyle tamamlar. Taşıyıcı felek, yerden çok uzak ve dairesi geniş olmakla; Zühal yıldızının hareketi, altında bulunan diğer gezegenlerden ağır görünür. Allah her şeyden münezzehtir.
Üçüncü Madde
Zühal yıldızının döndürücü feleğini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar yine yıldızlarının durumlarının tanzimi için bu kadar miktarla yetinmeyip; ancak güneşte merkez dışı olan bir başka ikinci felekten söz etmişlerdir. Lakin diğer gezegenlerde yere şâmil olmayan küçük gezegenler tespit edip, bunlara: Döndürücü felekler adını vermişlerdir. Şimdi Zühal'in döndürücü feleği, Zühal'in mümessil feleğinde yere şâmil olmayan bir küçük felektir ki, yıldızın kendisi, taşıyıcı ve merkez dışı olan ikinci feleğin kuşağında yerleşmiştir ki, çapı, taşıyıcının iki yüzeyine teğettir. Döndürücü felek tek bir yüzeyle kuşatılmış bir küredir. Taşıyıcı feleğin içinde, kendi mekânında belirli bir hareketle batıdan doğuya yani burçlar sırası üzere dönüp; bir tarafında iki kutbu arasında çakılmış olan, Zühal yıldızını da döndürür. Bu döndürücü felek, kendi merkezi çevresinde batıya doğru hareketiyle bir gün bir gecede kendi kuşağının 360 derecesinden bir dereceye yakın hareketiyle, bu yıldızı, güneşin ortasına mutabık hareket ettirir ki, senede bir kere devresini tamam eder. Buna: Yıldızın değişik hareketi derler. Zühal, bir yüzey ile çevrili bir kürevî cisimdir, içi dolu ve ışıklıdır.
Zühal, döndürücü feleğin içindedir ki, yıldızın yüzeyi, döndürücü feleğin kuşağı üzerinde onun yüzeyine ortak bir noktada teğet olmuştur. Yani Zühal'in cismi, döndürücününkine tamamen temas etmiştir ve taşıyıcının bir tarafında döndürücü feleğin hareketi gibi belirli bir sıra üzere Zühal yıldızının dahi kendi merkezi etrafında dönücü olduğunu rasatçıların çoğu görmüşlerdir. Çünkü Zühal feleğinin durumu özetle yazılıp ve parçalarının tertibi takrir ve yapısı ve şekli bu kadarca beyan ve tasvir olunmuştur. İmdi bu kıyas ile bunun boşluğunda olan müşteri feleğinin ve onun içinde olan Merih feleğinin ve güneş feleğinin içinde bulunan Zühre feleğinin şekil e durumlarını her yönleriyle, bu Zühal feleğine benzerliklerinden, tamamiyle bilinmiştir. Lakin bunlardaki üç feleğin hareketleri, değişik ve yıldızlarının nitelikleri farklı; uzaklık ve cisimleri farklı olmakla; her birinin hareketlerinin miktarlarını, yıldızlarını ve sıfatlarını, uzaklıklarını ve kürevî cisimlerini birer bölüm ile tafsil ve kendilerine özgü özelliklerini beyan etmek lazımdır.
Dördüncü Madde
Zühal yıldızının düz gitme, durma, yavaşlama ve süratini; geri dönmesini ve şaşkınlığını; güneş ile olan bağlantı ve güneşe yaklaşmasını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Yedi gezegenden güneşle aydan gayrisine, yani üç yüksek ile bir alçağa, beş şaşırmış denilmesinin sebebi; bunlar kâh düz, kâh yavaş giderler, kâh durur, kâh geri dönerler. Yine bazen durup yavaş yavaş hareket ederler, bazen da düz ve süratli giderler. Bu durumların açıklanması budur ki: Döndürücünün doruğunda oldukta; kendi merkezi, döndürücünün merkezi hareketine, burçlar sırası üzere muvafakat edip; yıldız, hızlı hareket eder görünür. Yıldız, döndürücüye bir miktar meylettikte; düz hareket eder. Eteğe inmesi halinde, kendi merkezi inişte olduğu için hareketi görünmez olup, yıldız duraklar görünür. Yıldız, döndürücünün eteğine yakı oldukta; kendi merkezinin sıraya aykırı hareketi, döndürücünün merkezi, taşıyıcının hareketiyle uygunluk üzere olmayıp iki hareket birbirine karşı ve muarız olduğu için, yıldız durur görünür. Yıldız, eteğe indikte; kendi merkezinin hareketi, döndürücünün merkezininkinden fazla olduğu için yıldız, geriye döner görünür. Yıldızın dönüşü tamam olup, iki hareket yine eşit geldikte; ikinci kez durur görünür. Bu duruştan sonra yükselme halinde kendi hareketi yine görünmez olur. Yıldız yine yavaş hareket eder görünür. Bu yavaş hareketten sonra yine düz hareket eder görünür. Halbuki yıldız, kendi dönüşüne düz hareket devresini ihtilâfsız tamam eder. Zira ki, feleklerin ve yıldızların hareketleri, kendi küreleri kuşağına oranla ebediyen basit ve benzerlidir.
Yıldızın geriye dönüşünden önceki durağına ilk makam, sonrakine ikinci makam derler. Zühal yıldızının geriye dönüşü dört ay, düz hareketi sekiz ay ve yirmi gündür. Güneşe kıyasla beş şaşırmışa bağlantı ve yaklaşma ârız olmuştur. Zühal'in, döndürücüsünün orta yerinden kendi merkezine uzaklığı; güneşin merkezinin burçlar feleğinden olan orta yerinden döndürücünün merkezinin orta yerinin uzaklığı gibidir. Zühal yıldızı, döndürücüsünün ortasının doruk noktasında bulunduğu halde, hep orta bir yakınlıkla güneşe yakın olur. Zira ki güneşin merkezi, döndürücünün merkezinden uzak oldukça, döndürücünün orta zirvesinden yıldızın merkezi dahi güneşin uzaklığı kadar uzak olur. Tâ güneş, döndürücünün merkezine karşı oluncaya değin, yıldız dahi döndürücünün eteğine iner. O halde Zühal yıldızının güneş ile uzaklık ve yakınlığı, döndürücüsünün zirvesinde bulunduğu halde uygun olur. güneş ile karşılıklı olması, döndürücünün eteğinde bulunduğu halde olur.
Müşteri ve Merih yıldızlarının dahi güneşle bağlantıları bunun gibi bulunur. Her biri kendi bölümünde anlatılacaktır. Zühal yıldızının her iki yaklaşması arasında olan müddeti, bir sene 13 gündür. Zira ki her 378 günde bir kere, burçlar feleğinde, güneşin mekânına gelip, bu yüzden görünmeyip yakın olması itibariyle bu duruma iki gezegenin çakışması ve güneşe yaklaşması denilmiştir. Zühal yıldızının taşıyıcı feleğinin, burçlar kuşağından güneye ve kuzeye ikişer buçuk derece eğilimi mevcut iken döndürücü feleğin dahi zirvesi ile eteği, eğilimli feleğinden kâh güneye kâh kuzeye dört buçuk derece kadar eğilimli olduğundan; bu yıldızın seyrinde enlem değişikliği bulunup, şaşırmış gibi görünüp, bundan dolayı şaşırmış olarak isimlendirilmiştir.
Beşinci Madde
Zühal yıldızının doruk ve etek noktalarını, tepe ve kuyruk düğümlerini bildirir. 
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Yedi gezegenden her yıldızın bir doruğu vardır ki, o, ona ulaştıkta; kendi feleğinden ve yerden oldukça yüksek ve uzak olmuş olur. Zirvenin karşıtı olan yere: Ete derler ki, yıldız ona geldikte; yere yakın olmakla kendi feleğinden oldukça aşağıya inmiş olur. O halde yıldız, zirvesinde yoldukça kuvvet bulup, eteğe geldikte zayıf olur. Feleğin ilk yarısında oldukça, eteğe inici olup ikinci yarısında zirveye yükselici olur. Zirvelerle etekler arası uzaklığı belirlidir, asla değişmez. Zira ki burçlar feleğinden zirve yerleri bilinse, onların karşıtı etek yerleri itibar olunur; aksiyle dahi bulunur. Tepelerin yerleri bilindikçe; kuyrukların yerleri dahi bilinir; aksiyle de belirlenir. Zira ki, zirveler mukabili etekler olduğu gibi, tepeler mukabili de kuyruklardır. Bu o yerdir ki, onda gezegenlerin felekleriyle burçlar feleği kesişmiştir. İki yerde, iki kesişme noktası oluşmuştur ve birbirine karşılıklı gelmiştir. Bu durumda o iki noktanın birine tepe, birine kuyruk derler. Tepe o noktadır ki, yıldız yondan ayrıldıkta onun enlemi kuzey olur. O noktanın karşısında olan noktaya kuyruk derler ve bu o noktadır ki, ondan yıldız geçtikte, onun enlemi güneyde olur. Burada enlemden murat, güneşin yolundan, yıldızın güneyde ve kuzeyde bulunan uzaklığıdır. Zühal'in doruğu, tepe ve kuyruk noktaları ortasında yani eğilimli feleğin burçlar kuşağından kuzey tarafına fazla meylinden elli derece geridedir. Çünkü ayın zirvesinden başka zirveler ve öteki noktalar, sabit feleklerin yavaş hareketine uygun hareket edicidirler. Şimdi Rumî tarihin 1517 senesinde Zühal'in zirvesi, yay burunun 9,5 derecesinde olup; eğer dahi yay burcunun karşısında olan ikizler burcunun aynı şekilde 9,5 derecesinde belirlenmiştir. Tepesi yengeç burcunun 9,5 derecesinde olup, kuyruğu dahi yengecin karşısında olan oğlak burcunun bunun gibi 19,5 derecesinde belirlenmiştir. Lakin halen Rumî tarih, şu anda 2069 seneye başlamıştır. Hicrî sene de, 1170'tir. Şu halde, astronomların çoğu, sözbirliğiyle zirvelerin ve eteklerin her yetmiş güneş yılında bir derece hareketleri hesabiyle, o tarihten bu tarihe gelinceye değin her biri yaklaşık olarak sekiz derece hareket etmiştir. Halen Zühal'in zirvesi, yay burcunun 17,5 derecesine ve eteği, ikizlerin aynı derecesine gitmiştir. Tepe noktası, yengeç burcunun 27,5 derecesine ve kuyruk noktası, oğlak burcunun aynı derecesine yetmiştir. Şimdi buna kıyasla her tarihte tepe ve etek noktaları bilinir.
Altıncı Madde
Zühal yıldızının tabiat ve vasıflarını, uzaklık mesafesini, cisminin ölçüsünü bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Bu Zühal yıldızının tabiatı son derece soğuk ve kurudur. Gündüzsel erkek bulunup, en büyük uğursuz bilinmiştir. Buna bakmak, keder ve üzüntü vericidir. Nitekim çiçek Zühre'ye bakmak, sevinç ve safra verici bulunmuştur. Bu yıldıza, ahmak, cahil, cimri, kıskanç, yalancı, lanetli, gamlı, tembel, kalın kafa ve zararlı sıfatları nispet kılınmıştır. Bu yıldız, rahimlere düşen döllere şans olsa; bunun tabiatı ve vasıfları, o döllere Allah'ın izniyle sirayet edip olan çocukta, bu vasıfların ortaya çıkması tecrübe olunmuştur. Bu yıldız, çarşamba gecesiyle cumartesi gündüzüne hâkim bulunmuştur. O gece ve gündüzün ilk saatleri buna nispet kılınmıştır. Rasatçılar, geometriciler ve matematikçilerin ittifakıyla Zühal feleğinin yumru yüzeyinin âlemin merkezinden uzaklığı takriben 33.000 kere 1000 ve 516.450 fersah ölçülmüştür. Bu ölçülen feleğin kalınlığı, 10.000 kere 1000 ve 517.963 fersah takdir ve tahmin kılınmıştır. Zühal yıldızının cisminin yerküre kadar bulunduğu geometrik deliller ve matematik hesaplarla ispat olunmuştur. Bizim bu felekler ve yıldızların durumlarını özetle aradığımız, ibretlerle dolu kâinatta, ilahî cilveleri görüp, hayran olmak ve yaratıcısını bilmektir. Her şeyden geçip ona yönelmektir. Biz bu kitapta yazdığımız yıldızların cisimlerinden murat, hakiki cisimlerdir ki ölçü ve tartı hesabiyle ilk iş olarak cisimlerin ölçüleridir. Astronomik ölçülere feleklerin çakışması, güneşe yaklaşması, kaybolması ve vakitlerin tayini için yıldızın yakınlık ve uzaklığı sebebiyle ve gözetleme hesabiyle tahmin olunan itibarî cisimler değildir. Bunlar kesin bilgilerdir.

21 Nisan 2014 Pazartesi

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 10.Bölüm B

Marifetnâme 10.Bölüm B
(Haberi, Allah adıyla başlarız. Güneş ile ayı takdir kıldı. Hamd Allah için, salavat Habibine: Güneş ve ay hoş hareketler eyledikçe. Sonra hakkı, ey sözümü dinleyenler, der, bu kitab, astronomlar sözüncedir. Muteber kitabı nazm kıldım. Ay menzillerinin ismini dedim. Bütün beyitleri yüz doksan oldu. Ey can, sene binüçyüz altmışbeş idi. Sekizinci felek ki, oniki bölünüyor. Her bölükte otuz pay bulunuyor. Oniki burcu, oniki ay olur. Üç bahar olur, dahi yay olur. Üçü güz olur, üçü dahi kıştır. Dört mevsim, oniki ay olmuştur. Birinci mart, ikinci nisandır. Üçüncü mayıs, dördüncü hazirandır. Beşinci temmuz, altıncı ağustostur. Eylül yedinci, sekizinci ve dokuzuncu, teşrin-i evvel, teşrin-i sani oldu. Kış iki kanun ve bir de şubat oldu. Burçlar ortasına gün gelmeden, on gün önce rumî aylar biline. Oniki burca isimler bunlardır: Koç, boğa, ikizler, yengeç, aslan, başak, terazi, akrep, yay, oğlak, kova, balık. Koç, yılbaşı sayılır. Çünkü altı burç, otuz payı geçmiştir. Yılın günlerini üçyüz altmışbeş bil. Sekizinci felektedir resimler parçası. Bütün sabit yıldızlar ondadır. Doğuya dönüşü hızlıdır. Hep doğuş ve batış o dönüştür. Oniki burç, yirmidört saat içre bir dönüşü rahat tamamlar. Burcun yarısı yarım saat döner. Saat onbeş derecedir. Dördüncü felekte gün süslenmiştir. Yer üstünde kıymetli taşlardır. O felek, güneş seyrini devreder. Onda yıldız ve güneşten gayri yoktur. Batıdan doğuya gün gider her gün. Göğün, üçyüz altmışbeş derecesinden bir derece güneş günde seyr eder. Böylece ay da bir burcu kat eder. Her ay birine geçer. Yıl tamamında yerine gelir. Eşitlik çizgisinde, gece ile gündüz eşittir. Enlemi kırk olan yerde ola bu. Oğlağa gelse, gün aydındır. O zaman en soğuk günler başlangıcıdır. Gecenin saati o zaman onbeş olur. Gündüzün saati, dokuzu bulur. O zaman gece, günden altı saat alır. Üç gün üç gece bir karara kalır. Sonra gün, yavaş yavaş uzar. Ta koç evvelini bu güneş bulur. Gün koça nakledende, gece gündüz eşitliğine gele. O zaman gün doğandan bitene dek, noksansız oniki saat ola. Gün bitenden doğana dek gece de, oniki saat ola, eksik olmaya. Hem yeni gün gün uzar. Yengeç evvelini güneş ki bulur. Günün saati o günde onbeş olur. Gecenin saati dokuzu bulur. O zaman gündüz, geceden altı saat alır. Üç gün üç gece o kararda kalır. Sonra gün gün gece uzar. Ta ki terazinin evveline gelir. Terazinin başlangıcına gün gelse, gece ve gündüz de beraber olur o gün. Çünkü koç evveliyle bu, birdir. Doğu ve atı, ikisine bir yerdir. O halde yine gün gün gece uzar. Ta güneş oğlağın evveline gelir. Bu yılda bir yol daimi dönüştür. Mim enleminde bu halde durmaktadır. Dördüncü felekte güneş her nicedir? Ay da bu felekte öylecedir. Birinci felekte ay, aynadır. o bizzat parlak ve yoğundur. Güneşin ziyasi süreklidir. Güneş ile ayın nuru kaimdir. Ay, karanlık ve yuvarlaktır. O güneşten yana münevverdir. Yeri çünkü yerle güneşin arasıdır. Yere doğru çakışma, karasıdır. Ertesi gece, hilal görünür. Nurlu yandan bize hayal görünür. Gün gün ay, güneşten ırak olup, yere doğur yüzü berrak olur. Dördüncü menzilini ay seyr eylese, güneş ve ay arasına yakın la yer. Güneş ile ay hoş mukabil olur. Ondördü görünür, olgun olur. Çünkü güneşin aynasıdır bu ay. Gece karanlığını salt nur eder. Ay da güneşe yakın oldukça, azar azar görünür nursuz yer. Parlak güneşi bulduğunda, bize doğru donuk yanı döner. Bu, ayda bir yol sürekli devirdir. Bu çakışma ve bu bedridir. Gün oniki burcu bir yıl keser, ay bir ayda hepsini kateder. Batıdan doğuya ay da dolaşır. Günde oniki derece yer oluşur. Güneş ile ay çakışmayı bulur, ertesi gece ay önce olur. Günde oniki cüzü o güneş geçer. Oniki burç, yirmisekiz ölçer. O halde menziller yirmisekiz olur. Her birine nişanı, yıldız olur. Her nişanın bir ismi ve resmi var. Ey dost, tertiplenmiş say, yeriyle bil. (Burada tali yıldızların adları sayılıyor.) Gökyüzünde ayın menzillerini bilmek istersen, geceye bak. Gözle hem parlak güneşi. Terazinin başlangıcını bulduğunda, güneş ufukta göründüğü gün, doğu noktası odur, nişan eyle. Hem o gün ufukta batanda, batı noktası o yeri bil. İki yandan iki nokta ortasını al, güney ve kuzey noktalarını nişan kıl. Bu dört nokta ortasını tahmin kıl, ufuktan ekiz nokta belirle. Ufku üçyüz altmış ayak farzet. O halde doğu ve batıyı ondan say. Kırkıncı enlemde menziller, o ufuktan bu resme doğru doğa bata. Yarım saat evvel gece geçe, menzillerin başlangıcı ortaya çıka. Doğu noktasının kuzeyinden, hem yirminci cüzü hilalinden, iki parlak yıldız yüksektir; biri güneyde, biri kuzeydedir. İkisi arasını bir zira ay, yirmi sekiz; koştur, onlara yer. O güneydeki sabittir. Bir küçük yıldız, ismi batındır. İki parlak yıldızdan geri ola biraz. Batın da ayın ikinci menzili. Doğu noktasının kuzeyine bak. Noktadan kırk derece ırak doğa. Üç küçük yıldız, üçgen var. Boğa burcunun önünde karar kıldı. Çünkü o gece iki saat geçe, üçüncü menzilde ülker ortaya çıkar. Doğu noktasının kuzeyinden, otuz derece bitiminden huşe şeklinde altı yıldızdır. Boğanın yirmidördü bellidir. O gece üç saat ve çeyrekte heman, dördüncü menzile zebran doğa. Noktadan on sekiz derece kuzey, o durumda beşinci yıldızı doğar. Dal şeklinde beş yıldızdır, ikizlerde yere sekizdir. O gece dört buçuk saat, hücum etme, beşinci menzil huka doğa. Doğu noktanın kuzeyi, sekizinci cüzde, şının noktası şeklidir. Başı cebbar, adı üç gizli yıldız. İkizler burcunda gözle; o gece beş buçuk saat geçse, hüna altıncı nokta zuhur ede. Doğu noktasının kuzeyine bak; noktadan onsekiz derece ırak, kuzey ve batısı büyük iki yıldız, yengecin beşinci cüzünde parlak. Beş saat bekle o gece ile uyanık, yedi arşında ayı göresin. Doğu noktasının kuzeyine git, noktadan kırk derece tahmin et, iki parlak yıldızdır hemen sonra. Batısı, Şam şairlerinin sanıdır. Odur, o kuzeyli bir yıldız. Yengeçten beridir onsekiz, olsa saat yedi o gece tam görünür sekiz seçkin konak. Doğu noktasının kuzeyine gel, her yirmibeşinci cüzünü al, küçük yıldızlardan bulut parçasıdır. Dört yıldız karenin arasıdır. İsmi Yemen şairleridir, bil. Hem aslan evvelindedir hasıl çünkü, sekiz saat o gece geçse, görünür tarafa dokuz kere bak. Doğu noktasının kuzeyinde, hem otuzuncu cüzü bitiminden iki yıldız; biri aslandandır, aslanın onbeşinde parlaktır; sekiz ve yarım saat o gece geçse, ayın onuncu yüzü ortaya çıkar. Doğu noktasının kuzeyini al, ta yirminci cüzüne gel. İniş-çıkışlı bir çizgi üzere dört yıldız, güneyi büyük ve ışıklı hep oldu aslanın yıldızı büyük yıldız. Hem aslandan beri yirmisekiz olsa saat dokuz buçuk o seher, ziredir onbirinci doğa meğer, doğu noktasının kuzeyine var, kıl yirmibeşinci cüzde karar. Koşa yıldız, güneylidir parlak, başak onbeşi ona mesken. Çünkü doğar onunla gün bile. Noktadan şarka kuzeye farkı iva, sarfa o yıldızı, o kadarını ayın onikinci menzili küçük yıldız kuşattı, nişan başak sonudur ona mekan. Oldu iva beş yıldız parlak. Terazinin onbeşinde mekan tuttu. Menzilden onüçüne hemen doğuşundan o gece bulundu mekan. Kalanını batı ile bil o zaman. Batıya bak o gece, hem de nişan eyle. Çünkü o gece geçe, dört menzil de ufukta gider. Batı noktasına iyi bak. Betar onda semak silahsız bil. İsmi başak fahzı ey can. Resmi yirmibeş terazidir ta ki, üç saat o gece gire. Hem gufre onbeşte ancak iner. Batı noktasının kuzeyini al, her yirmisekiz derecede kal. Bir kavisli çizgi üzere üç yıldız, akrepin birinci cüzü yeridir. Bir ismi semek ve bir ismi ramıhdır. Üçtü mızrak ve kendi yaralayıcıdır. Dört menzil, burçlar sırası üzere, onbeşinden evvel ine. İşte zeyrek saat o gece, güneş parlayarak batar. Batı noktasının güneyine var, ondan ondokuzuncu cüzde batar. İki yıldız karşılıklı ve berrak, ikinin arası bir mızrak, bir cüzde batar. İki yıldız karşılıklı ve berrak, ikinin arası bir mızrak, bir ismi de terazi pelesi, akrep burcu önüdür ona mekan. O gece iki saat karanlık olur. Tac oldum, onyedinci batar.
Batı noktasının güneyine bak, noktadan otuz derece ırak yer var. Aynı çizgide olmayan üç yıldız, ışıklısı akrebin cephesi oldu. Ey dost, bir ismi de akrep oldu. Akrep burcunda yirmidört yer, bekle saat ikibuçuk ola ta onsekiz, hem akrebin kalbi onda bata. Batı noktasının güneyini bul. Otuzüçüncü cüzünün batısını bul. Kavisli bir çizgi üzere üç yıldız. Altıncı yay burcu ona tâlibtir. Akrebin kalbiyle birlik şöyle varıp, batı noktasının güneyine bak, noktadan kırkdokuz derece ırak koca yıldızdır, ikisi berrak, buldu ayın yirmisinde durak. O gece oturup dört saat bekle. Yirmidir ay durağı bata. Batı notasının güneyini bul, otuzüçüncü cüzüdür ona yol. Dört yıldızı küçük, dördü büyüktür. Oğlak evvelinde karar tuttular. O gece beş saat daha uyuma, ta ki yirmibirinci belde bite. Batı noktasının güneyini al, ta yirmisekiz dereceye gel, felek kuşağıdır ki sâde olur, yıldız etrafına gerdanlık olur. Ey can, herbir adı gerdanlıktır, oğlak burcunun ortasını etti mekan, Şayet gece yedi saat gidici olsa, bata yirmi iki, adı zebayih. Batı noktasının güneyini al. Ondan onsekizinci cüzde kal. Kuzeyde iki yıldız büyüktür. Bir küçük yıldız, adı koyun. Zebayih onu kurban eder gibidir... Kova burcu üçüne mekan oldu. O gece yedibuçuk saattir, üzülme. Yirmiüç inince yutucudur. Batı noktasının güneyini nice noktadan say yirmiüç derece. İki aydınlık yıldızdır ki yakın, bir küçük yıldız aralıkta garip. O küçük yıldız kuzeye yakın, yeri kovanın ondördüdür. Eğer o gece dokuz saat geçse, yirmidördüncü yükseliş o demde gider. Batı noktasının güneyini bul. Sekizinci cüz, ufukta ona yoldur. Kavisli bir çizgi üzre üç yıldız, kova burcunda yer onsekiz. Onbuçuk saat o geceyle bak, ehbib yirmibeşine seher batı noktasına yakın ve güney dört yıldız, üçü üçgen olup, dördüncü saad ve de redif ona isim. Beşincisi balık burcunu kıldı mekan. Doğuya bak hem o akşam tevfik et yükselişiyle her birin incele ki, önceki dahi gecikmiş hem doğalar güneş batmadan önce. Akşama birbuçuk saat varken, ikisi birlikde doğmuş ola. Doğu noktasının kuzeyinden, yirmibeşinci cüzün bitiminden doğa önce bir kolu açıkça. Aslı bir yıldızdır, güneyi hemen ikisinin arası bir mızrak, balıktan panzede hem o şubeye durak. Doğu noktasının kuzeyine git, hem otuzbir derece tahmin et, onda gecikmiş nur doğmuş ola. Kolu aslından önce ortaya çıka. İki yıldız ki uzaklığı bir mızrak. Kolu balık sonunda hoş burak. Doğuya bak, yatsı yerini bul, doğmuş yirmisekizinci serpinti, guruba bir saat kalmış iken. Doğudan doğmuş ola o rahat. Doğu noktasının kuzeyinden, hem otuzuncu cüz bitiminden iki yıldız ki, doğu ve batısı gemiler gibi dizili yıldızlarladır. Şekilleri sanki yumurta biçimindedir. Hâlâ hem koç onbeşindedir. Koç burcunun yarısında çakışsa ay, güneşten bu resme ırak ola. İlk menzil şeratin olur. Bu tertip ile raşaya deği, yirmisekiz ygün içre ay bu menzillerden hep geçe. O yirmisekiz günüyle geçer güneş de geçer günde bir derece. Çün yirmidokuzbuçuk gün olur, güneş ile ay çakışır. O sebebden bir ay yirmidokuz gün hesap olunur, öbür ay otuz. Sonra her ne gece istense, bu menzilin sayılışı tamam olur. Güneşe bir derece olduğun gece ki, ne burcun kaçındadır o gece, hesap kıl terazinin başlangıcından. Güneş ondan ne miktarı geçti bil. Bir burcu iki saat geçe o dem hep menziller önce doğup batar. Şu halde her onbeş gecede bir saat ileri, sabit yıldızlar hızlanır ki, güneş her gün iki kursu kadar seyredip doğuya, batıya geç gider. Her ne geçse buna kıyas olunur, bu hesap üzere hepsi bulunur. Ne zaman güneş koçun evveline geçer. İş ters olur, kolaylı gelir. Doğudan çıkan yıldız, batısıyla bilinmek olur hep, olur, kolaylı gelir. Doğudan çıkan yıldız, batısıyla bilinmek olur hep, batısından açıklanan el'an doğusundan bilinmeli o zaman. Nereden doğa, karşısında batar. Kande batsa karşısında doğar. Menziller belirlemeyle bilindi. Oniki burcu, bundan tahmin et. Ta ki gezegen ve sâbit ola ayân. ne yıldız, ne burcu mekan kıldı? Yıldızlar hoş bilindi ey Hakkı, felekleri seyret, Hak'kı fikir kıl.)
Dördüncü Madde
Burçlar feleğinin ve onda olan sabit yıldızların uzaklık ve cisimlerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, rasatçılar, geometriciler ve matematikçiler; yıldızların ve feleklerin cisim ve uzaklıklarını kesin kanunlar ile hesaplarında görüş birliğine varmışlardır. Büyük feleğin yüzeyinin uzunluğunun mesafesini ki, burçlar feleğinin yüzey yumruluğunun uzaklığıdır, âlemin merkezinden takriben otuzüçbin kere bin ve beşyüzyirmibeşbin sekizyüz seksenbir fersah bulmuşlardır. Her bir fersahı üç mil ve her bir milli üçbin zera ve her bir zeraı, otuziki parmak genişliği kadar farz ve takdir kılmışlardır. Her bir parmağı, altı arpa eni kadar ve her bir arpayı, atın altı kılı miktarı itibar edip; cisimler âleminin uzaklığının hesabını bilmişlerdir. Burçlar feleğinin dip yüzeyinin bu merkezden uzaklığını takriben otuzüç kere bin ve beşyüzonbin dörtyüzelli fersah ve burçlar feleğinin kalınlığını takriben onbeşbin dörtyüzotuzbir fersah bulmuşlardır. Sabit yıldızları altı ayrı kısım bulup; birinci değer, ikinci değer, üçüncü değer, dördüncü değer, beşinci değer ve altıncı değer diye isimlendirmişlerdir. Birinci değerin tabakalarını, burçlar feleğinin kalınlığına mutabık ve eşit onbeşbin dörtyüz otuzbir fersah bulup; yıldızların cisimlerinin miktarını yerküreye oranla açıklamışlardır. Birinci değerin cisimlerini takriben altıbuçuk yer cismi kadar ölçüp ve farzedip; ikinci değerin cisimlerini beşbuçuk yer cismi miktarı; üçüncü değerin cisimlerini dörtbuçuk yer cismi miktarı; dördüncü değerin cisimlerini üçbuçuk yerküre gibi ve beşinci değerin cisimlerini üç buçuk yerküre kadar; altıncı değerin cisimlerini birbuçuk yeryuvarlağı miktarı bulmuşlardır. Bunları geometrik delillerle ispat edip, hesabını almışlardır. Bütün sabit ve gezegenleri, kendi yerlerinde belirli bir hareket ile merkezleri çevresinde hareket eder ve döner görüp: "Feleklerde duran hiçbir şey yoktur," mazmununca işin sırrına ermişlerdir. Yaratıcı, hakîm ve kudretli olan Allah münezzehtir. Büyüklüğünün celaletine ve kudretinin illetine aklın idraki erişemez.

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 10.Bölüm A

Marifetnâme 10.Bölüm A
İKİNCİ BÖLÜM
Burçlar sahibi göğü; burçların şekillerini ve isimlerini; burçların katlarını ve sabit yıldızları; ayın menzillerini; gök cisimlerinin uzaklıklarını dört madde ile bildirir.
Birinci Madde
Sekizinci feleği bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Feleklerin ve unsurların üç tabakası birbirini kuşatıp, biri birine bir derece teğet ve çakışır olmuştur ki, feleklerde ve unsurlarda zerre kadar boşluk kalmayıp, her tarafı dopdoludur. Hepsinin dönüşü başka türlü olup, kuşakları kendilerine kabuk ve zarf olmuştur. Şimdi, en dışta olan kuşak, yukarıda anlatıldığı gibi büyük felektir. Onun içinde bulunan kuşak, sekizinci felektir ki, burçlar feleği ve sabit yıldızlar feleği namıyle meşhurdur. Büyük felek boşluğunda durması ve sabit olması ile anılmıştır. Merkezi, âlemin merkezi olup; kutbu, âlemin kutbundan bir tarafa 23,5 derece eğilimli olup, paralel iki yüzüyle kuşatılmış bir kürevî cisimdir. Yumru sathının üzerinde olan büyük feleğin dip yüzeyine teğettir. Dip yüzeyinde olan boşluğunda, zühal feleğinin yumru yüzeyine teğet olmuştur. Sayısız sabit yıldızlarla işlenmiş ve süslenmiştir. Hayallerde şekillenen on iki burçla nakışlanmış ve renklenmiştir. Umumi eksen olan felekler feleği (büyük felek) ile âlemin merkezi çevresinde doğudan batıya hareket eder, bütün uydularıyla yirmi dört saatte bir devresini tamamladığından başka, kendine has hareketiyle âlemin kutbundan başka olan kutbu üzere ve güneşitleyiciden gayri iki tarafa kutbu kadar eğilmiş olan kuşağı üzere, batıdan doğuya yavaş yavaş döner. Aheste hareketiyle altında dikilmiş olan sabit yıldızları toptan o tarafa alıp gider. Yetmiş güneş senesinde kendi kuşağı yörüngesinde ancak bir derece yol alır. O halde ikibinyüz senede bir, bir burcu geçer ve yirmibeşbin ikiyüz senede bir devresini tamam eder. Filozoflar: Bu süre tamamında, denizlerin ve karaların yer değiştirmesinden, bütün âlemin işleri, sırları en iyi bilen Allah'ın takdiri ile baştan ayağa değişir, demişlerdir. Bu feleğin dahi altında, küçük felekler varsaymaya hacet kalmayıp, ancak büyük dairelerden burçlar dairesi; bu feleğin çevresinde, iki kutbu arasında farzolunup, oniki burcun şekilleri bu kuşağının bizzat kendinde olarak belirlenmiştir. Altı büyük daire dahi, bu feleğin iki kutbu üzerinde kesişir farzolunup, sekizinci felek, bu altı daire ile kavun ve karpuz üzerindeki çizgiler şeklinde onikikısım olup; her bir kısmına bir isim ile burç adı verilip: Meselâ, koç burcu, kova burcu vs. denilmiştir.
İkinci Madde
Belirlenmiş yıldızlar ile bulunan şekilleri ve burçlar semasının dört katını bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Oniki burcun her birinde, mesela karpuzun her dilimi ortasında yani sekizinci feleğin oniki diliminin her birinin yarısında; belirlenmiş yıldızların toplu görünümü, bir şekle benzer olarak gözetlenip, o burçların isimleri görüntülerine göredir. Mesela koç burcu, sekizinci feleğin sahasında bir dilimdir ki, onun dilimlerinde gözlenen yıldızlar, birer çizgi ile birbirlerine bağlansa, ondan koç şekli görünür. Öteki burçlar da böyledir ve görünüşlerine göre isim alırlar. Bu feleğin tamamen boşluğunu dolduran sayısız yıldızlardan, eski filozofların gözlemleri gereğince; binyirmiiki ışıklı yıldızı içeren hayvan ve eşyaya benzer kırksekiz suret hayal edilmiştir. Üçyüzkırkaltı gözetlenmiş yıldızın şekillenmesiyle oniki şekil belirlenmiş ve oniki burç adıyla isimlendirilmiştir. Bu suretlerin yirmibiri kuşağın kuzeyinde bulunup, onlarla üçyüzaltmışaltı yıldız zat olunmuştur. Kırk sekiz suretin kalanı olan onbeş suret, kuşağın güneyinde bulunup; gözetlenmiş yıldızlardan üçyüzonaltı yıldız dahi bunların sahasında belirlenip, sayılan binyirmiiki yıldız tamamıyla tesbit edilmiştir.
Ek: Malûm olsun ki, merhum yazarın (İbrahim Hakkı) saydığı üzere, yıldızlar iki kısma ayrılıp; bir kısmına sabit yıldızlar ve diğerine gezegen adı verilir. Bir kısmına sabit adı verilmesinin sebebi: Birbirlerine olan uzaklığın miktarı daima eşit olup; fazlalaşıp, eksilmediklerine dayanır. Onlar, bu bahiste anlatılan sabit feleklerdir. Öteki kısmına gezegen denilmesinin sebebi: Bunlar başka başka yürüyüp hareket ettikçe, birbirlerine kâh uzak kâh yakın olduklarına binaendir. Bunlar yedi gezegendir ki, her biri bir felekte bulunur. Bu gezegenler, bazen bir yerde toplanıp kümelenerek, ufuk dairesinin birbirine karşı derecelerinde karşı karşıya bulunurlar. Sabit yıldızların miktarı, sonraki filozofların sözüne göre; binyüzoniki adet yıldız olup, ışıklı cisimler oldukları belirlenmiştir. Birbirlerinden ayrılmak ve her birine bir isim konulmak imkânsız olmakla: Bilginler toplu görünümlerini altmışa bölüp, her birine bir şekil üzere isimler vermeyi uygun görüp ve her bir şekle, eski filozoflar arasında şöhret yapmış kimselerin isminden, bazı hayvan, bitki, cisim ve âlet isimlerinden birer isim koymuşlardır ki, aşağıya konulan felekler şeklinde görülmektedir.
Adları geçen seksen şeklin her biri, birkaç yıldızdan bir topluluk olarak düşünülüp, onların onikisi, burçlar kuşağındadır. Bu yıldızlardan ayılan üçyüzkırkaltı yıldızı içine alır. Oniki burcun isimleri şunlardır: 1- Koç, 2- Boğa, 3- İkizler, 4- Yengeç, 5- Aslan, 6- Başak, 7- Terazi, 8- Akrep, 9- Yay, 10- Oğlak, 11- Kova, 12- Balık.
Burçlar kuşağının kuzeyinde üçyüzaltmış yıldız gözlenmiş olup, yirmi bir surete tatbik edilmiştir. İsimleri şunlardır: Küçük ayı, büyük ayı, Keykavuş, kuş... Güneydeki dörtyüzaltı yıldıza, yirmiyedi surete benzeyip, isimleri böyledir: Kitas, cebbar, tilki, köpek, gemi... Bütün bunlar sadece gözetlenebilen yıldızlardır. (Bugünkü bulgularla bu sayı seksensekiz olarak tesbit edilmiştir). Mesela kehkeşan (samanyolu) da bulunan yıldızların henüz sayıları tesbit edilememiştir. Öte yandan yıldızların, yere uzaklığı ve yakınlığından mı küçük veya büyük göründükleri henüz meçhuldür. Doğrusunu ancak Allah Taâlâ bilir.
Oniki burcun altısı, güneşitleyici dairenin kuzeyinde olmakla, bunlara: Kuzey burçları derler. Altısı dahi güneşleyicinin güneyinde olduğu için, onlara: Güney burçları derler. Kuzey burçları: Koç, boğa, ikizler, yengeç, arslan ve başaktır. Güney burçları: Terazi, akrep, yay, oğlak, kova ve balıktır. Bu burçların dördüne: Değiştiren derler; dördüne: Sabit ve dördüne: Karıştıran derler. Değiştiren burçlar: Koç, yengeç, terazi ve oğlaktır. Bunlara değiştiren denmesinin sebebi: Güneş unlardayken bir mevsimden bir mevsime geçmiş olur. Ama koçta güneş bulunduğunda, zaman kıştan bahara döner. Güneşin yengece girmesiyle zaman, bahardan yaza döner. Güneş teraziye girdiğinde, zaman, yazdan sonbahara döner. Güneş oğlağa girdiğinde, zaman, sonbahardan kışa döner. Koç burcunun başlangıcına, ilkbahar noktası; yengeç burcunun başlangıcına, yaz dönümü; terazi burcunun başlangıcına, sonbahar noktası; oğlak burcunun başlangıcına, kış dönümü derler. Sabit burçlarsa: Boğa, aslan, akrep, kova burçlarıdır. Bunlara sabit denmesinin sebebi: Ne değiştirenler gibi değişme noktasında kalır, ne karıştıranlar gibi iki surette belirirler. Karıştıranlar: İkizler, başak, yay ve balıktır. Bunlara bu ismin verilmesinin sebebi: Güneş bu burçların paralelinde iken, her birinde zaman, bulunduğu durumla diğer durum arasında karışmıştır. İkizlerde, zaman, ilkbahardayken, yaza dönüp yazla karışır; Başakta zaman, yazdayken sonbaharla karışır; yazdayken, zaman, sonbahardayken kışla karışır. İkizlerde, zaman, kıştayken ilkbaharla karışır.
Sonraki filozoflar, nazarında oniki burçla yedi gezegen, tıpkı dört unsur gibi değişik tabiatlar üzeredirler. Onlar, her üç burcu bir tabiatta bulup, burçlar tirigonometresi adını vermişlerdir Koç, aslan ve yay burçlarına ateş üçlüsü derler ki,her birinin tabiatı, sıcaklık ve kuruluktur. Boğa, başak ve oğlak, toprak üçlüsüdürler ki, her birin tabiatı; soğukluk ve kuruluktur. İkizler, terazi ve kova, hava üçlüsüdürler ki, her birinin tabiatı, sıcaklık ve rutubettir. Yengeç, akrep ve balık, su üçlüsüdürler ki, her birinin tabiatı, rutubet ve soğukluktur. Şimdi sırasıyla bu burçlara: Ateşsel burç, topraksal burç, havaî burç ve susal burç derler. Oniki burcu bu minval üzere sayarlar. Öte yandan oniki burcun bazısını erkek, bazısını dişi tabiatte bulup, bazılarını gündüze, bazılarını geceye nispet etmişlerdir ki: Altı burç erkek, altısı dişidir. Erkek olanlar: Koç, ikizler, aslan, terazi, yay ve kova burçlarıdır ki, bunlar tekil burçlardır. Dişiler0 Boğa, yengeç, başak, akrep, oğlak ve balıktır ki, bunlar ikildir. Şimdi, koç burcundan başlayıp, sırasıyla burçları, bir erkek, bir dişi sayarlar ve oniki burcun tamamına değin giderler. Ateşî ve havaî üçlerde erkek burçlar bulunup; topraksal ve susal üçlülerin tümü dişi bulunup: Gündüzsel erkek ve gecesel dişi olmuştur.
Burçlarla ilgili tablolar aşağıdadır.
Burcun durumları İlkbahar Yaz Sonbahar Kış
Değiştirenler Koç Yengeç Terazi Oğlak
Sabitler Boğa Aslan Akrep Kova
Karıştıranlar İkizler Başak Yay Balık
Üçüncü Madde
Sabit yıldızlardan olan ayın konaklarını isimleri ve şekilleriyle; burçlar feleğinde olan mekanlarıyla ve kırk enlemde doğuş ve batışlarını yerleri ve vakitleriyle bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, Hak Taala Kelam-ı Kadim'inde: "Ay için de konaklar tayin etmişizdir," (36/39) buyurduğu ayın konakları yirmi sekizdir ki, bu, burçlar feleğinde sabit olan gözlenmiş yıldızlardan burçlar kuşağının yakınında bulunup; ay, kendi feleği kuşağında batıya hareketiyle koç burcunun yarısında güneş ile karşılaştıkça; her gece bir yıldız beraberine geldikçe, o yıldız bir konak itibar olunmuştur. Ay, süratli hareketiyle oniki burcu yirmisekiz günde kat edip ve devredip, yine yerine döndüğünden, yirmisekiz konak bulunmuştur. İlk konak şeratin, son konak ise reşa olarak isimlendirilmiştir. Her iki konak arası oniki derece elliiki saniye olmakla; oniki burcun her biri yirmisekiz konaktan iki konak ve üçtebir konağı yaklaşık olarak içermiştir. Bu durum, altı sene önce yazılmış olan şu manzumede anlatılmıştır.
MANZUME
Allah adıyle başlarız haberi
Kıldı takdir şems ile kameri
Hamd lillah Habibine salavat
Şems ve mah eyledikçe hoş harekât
Badehü Hakkı der ey ehl-i hitab
Ehl-i hey'et ysözüncedir bu kitab
Nazm kıldım kitab-ı muteberi
Dedim ismin menâzil-i kameri
Oldu ebyatı cümle yüz doksan
Binyüz altmışbeş idi sâl ey cân
Çarh-ı Sâmin ki oniki bölünür
Her bölükte otuz sehm bulunur
Oniki burcu oniki ay olur
Üç bahar olur dahi yay olur
Üç harif olur üç dahi kıştır
Çâr fasl oniki ay olmuştur
Evvel azar ikinci nisandır
Ü eyyar râbi hazirandır
Hâmis oldu temmuz ve sâdisi âb
Oldu eylül sâbii behesab
Sâmin ve tâsi oldu teşrineyn
Kış dü kânun ve yek şubat ey zeyn
Gelmeden gün bürûc âvâiline
On gün akdem şuhur-ı rum biline
Oniki burca bunlar esmâdır
Bir hamel iki sevr ve cevzâdır
Seretân ve esedle sünbüledir
Burc-u mîzan ve akrabî biledir
Kavs ile cedî ve delv ve hût eğilir
Yılbaşı ol hamel sayılır
Çünkü şeş burc otuz pâyı geçmiştir
Bil yıl eyyâmın üçyüz altmışbeş
Çarh-ı Sâmindedir bu kısm-ı rüsum
Ondadır cümle sâbitan-ı nücum
Devr-i şarkî seri' seyrandır
Hep tulu ve gurup o devrandır
Oniki burc yirmidört saat
İçre bir devri hatm eder râhat
Çün döner nısf-ı burc bir saat
Saat onbeş derecedir âdet
Çarh-ı çaremde gün musana'dır
Üstünde zemin murassa'dır
Ol felek devr eder güneş seyri
Onda yok necm ü şemsten gayri
Garbdan şarka gün gider her gün
Üçyüz altmışbeşinde biri göğün
Seyr eder şems günde bir derece
Ayda bir burcu kat' eder böylece
çün tahavvül eder her ay birine
Yıl tamamında hem gelir birine
Ruz-u şeb hatt-ı üstüvada sevâ
Arzı kırk cüz' olan mekânda ola
Ol cedîye gelse gün rahşân
Zemherîr ibtidasıdır o zaman
Saat-ı şeb o gece onbeş olur
Gündüzün saatı dokuzu bulur
Pes gece günden altı saat alır
Üç gün üç gece bir karara kalır
Badehü gün be gün etval olur
Ta hamel evvelin bu şems bulur
Nakledende gün ol hamele
Gece gündüz beraberine gele
Gün doğandan bitene dek o zaman
Oniki saat ola bî noksan
Gün bitenden doğana dek gece hem
Oniki saat oa olmaya kem
Hem yine gün be gün etval olur
Seratan evvelin güneş ki bulur
Saat-i ruz o günde onbeş olur
Ol şebin saatı dokuzu bulur
Pes gündüz şebden altı saat alır
Üç gün üç gece ol karara kalır
Badehü gün be gün şeb etval olur
Ta ki mîzanın evveline gelir
Gelse mîzanın ibtidasına gün
Ruz ve şeb hem beraber olur o gün
Çün hamel evvelile bu birdir
Şark ve garb ikisine bir yerdir
Pes yine gün be gün şeb etval olur
Ta güneş cedînin evveline gelir
Yılda bir yol bu devr-i dâimdir
Arz-ı mimde bu tavrı kâimdir
Çarh-ı çaremde şems her nicedir
Hem kamer bu felekte öylecedir
Çarh-ı evveldedir kamer mirât
Ol musaykal-ı kesiftir bizzat
Cerm-i şemsir ziyası daimdir
Şems ile nur-u mah kaimdir
Cerm-i mah muzlem ve müdavverdir
Ol güneşten yana münevverdir
Câyî çün günle arzın arasıdır
Arza doğru muhak karasıdır
Ertesi gece çün hilal görünür
Nurlu yandan bize hayal görünür
Gün be gün ay güneşten olup ırak
Arza doğru yüzü olur berrak
Çarde menzilin mah eylese seyr
Şems ve mah beynine karib ola yer
Şems ile mah hoş mukabil olur
Görünür nur-u bedr kâmil olur
Çünki mir'at-ı şemsdir bu kamer
Zulmet-i leyli nur mahz eyler
Şemse oldukça mukarreb hem ay
Azar azar görüne nursuz cây
Çün bulur hem o şems-i tâbânı
Bize doğru döner donuk yanı
Ayda bir yol bu devr-i daimdir
Bu muhak ve bu bedri kaimdir
Oniki burcu gün keser bir yıl
Kat' eder meh bir ayda cümleyi bil
Garbdan şarka hem kaber dolaşır
Günde onüç derece yol yer oluşur
Şems ile çün kamer muhak bulur
ertesi gece ay mukaddem olur
Günde oniki cüz'ü o şems geçer
Oniki burc bist heşt ölçer
Pes menâzil yirmi sekiz olur
Her birine nişanı yıldız olur
Her nişanın bir ismi resmi var
Say müretteb yeriye bil ey yar
Şeratin ve betin ve pervin şâ'
Debran hak'a hen'a ile zira'
Nesre ve tarafa cebhe ve zîre
Sarafa ava semak ve pes gafera
Hem zebânen ve badehü eklil
Kalb ve şol niayimi hoş bil
Belde zâbin bel'-ı suud ihya
Pes mukaddem muahhar oldu reşa
Gökyüzünde menâzil-i kameri
Bilmek istersen eyle şeb nazarı
Gözle hem âfıtab-ı tâbânı
Çün bulur ibtida-yı mîzanı
Ol gün oldukta şems ufukta ayan
Nokta-i maşrık oldur eyle nişan
Hem edende o gün ufukta gurub
Nokta-i mağrib ol yeri bil hub
İki yandan dü nokta evsatı al
Kıl nişan nokta-i cenub ve şimal
Kıl bu dört nokta evsatın tahmin
Heşt nokta ufuktan et tayin
Ufku farzet üçyüz altmış ay
Pes ul ve gurubu ondan say
Kırk derece arzda menâzil ede zuhur
Nokta-i maşrıkın şimalinden
Hem yirminci cüz'ü hilalinden
Şeratin iki necm-i âlidir
Bir cenubî biri şimalîdir
Bir zirâ ikisi arasını say
Bist ve heşt hameldir onlara cây
Ol cenubî yanında râsıhtır
Bir küçük yıldız ismi bâtıhtır
Şeratinden muahhar olan berah
Hem betîn ol ikinci menzil-i mah
Nokta-i maşrıkın şimaline bak
Noktadan doğa kırk derece ırak
Üç küçük nemedir müselles var
Burc-u sevrin önünde buldu karar
Çün iki saat ol şeb ede ubur
Ülker üçüncü menzil ede zuhur
Nokta-i maşrıkın şimalinden
Hem otuz derece kemalinden
Hûşe şeklinde altı kevbdir.
Sevrin yirmi dördü munsabdir
Ol şeb üç saat ve rubu'da heman
Doğa dördüncü menzil debran
Noktadan on sekiz derece şimal
Berk urur necm-i hâmisi fi'l-hal
Dal şeklinde penç yıldızdır
Burc-u cevzada câyı sekizdir dört
Buçuk saat ol şeb etme hücum
Menzil-i hâmis ede huka tulu'
Nokta-i maşrıkın şimali hemin
Cüz-ü sâminde şekl nokta-i şin
Re's-i cebbar adı seh necm-i nihan
Burc-u cevzada bistemde ayan
Beş buçuk saat ol şeb etse mürur
Hüna altıncı nokta ede zuhur
Nokta-i maşrıkın şimaline bak
Noktadan onsekiz derece ırak
İki yıldız şimal ve garbı kebir
Seretan cüz'-ü hâmisinde münir
bekle beş saat ol şeb ile nigâh
Göresin tâ zıra'-ı heftem mâh
Nokta-i maşrıkın şimaline git
Noktadan kırk derece tahmin et
İki rûşen sitâredir be akab
Garbı şuara-yı Şâmi4dir bel'akab
Oldur ol şimali bir yıldız
Seretandan beridir on sekiz
Olsa saat yedi o şeb-i kâmil
Görünür nesre heştem menzil
Nokta-i şarkın şimaline gel
Her yirmibeşinci cüzünü al
Hurde encümden öbür paresidir
Çâr necm murabba arasıdır
İsmi şura-yı yemanîdir bil
Hem eset evvelindedir hasıl çün
sekiz saat ol şeb etse güzar
Görünür tarafa tâsi ile nazar
Nokta-i maşrıkın şimalinden
Hem otuzuncu cüzü kemalinden
İki yıldız biri eseddendir
Esedin onbeşinde rûşendir heşt
Ve nîm saat ol şeb etse mürur
Aşır-ı mah cebhe ede zuhur
Nokta-i maşrıkın şimalini al
Ta yirmibeşinci cüzüne gel
Bir muavvec hat üzere dört kevkeb
Ol cenuhu azim ve ruşen hep
Oldu kalb'ül-esed büyük yıldız
Hem esedden biri yirmisekiz
olsa saat dokuçbuçuk o seher
Zîredir onbirinci doğa meğer
Nokta-i maşrıkın şimaline var
Kıl yirmibeşinci cüzde karar
Koşa yıldız cenubîdir ruşen
Sünbüle onbeşi ona mesken
Çün doğar gün onunla bir doğa
Noktadan sarfa kırk şimal iva
Sarfa ol necmi ol kadarın
On ikinci menazil-i kamerin
Horde encüm muhit oldu nişan
Sünbüle âhiridir ona mekan
Oldu iva beş encüm ruşen
Tuttu mizanın onbeşinde vatan
Çün menazilden onüçüne heman
Maşrıkından o şeb bilindi mekan
Bâkisin mağrib ile bil o zaman
Mağribe bak o şeb hem eyle nişan
Çünkü bir saat ol şeb ede güzar
Menzil-i çâr hem ufukta gider
Nokta-i mağribe nazar hoş kıl
Batar onda ysemak eazli bil
ismidir fahz-ı sünbüle ey can
Resmidir bîst-i pençem mizan tâ kim
Üç saat ol şeb ede duhul
Panzed hem gufre ancak ede nüzul
Nokta-i mağribin şimalini al
Her yirmisekiz derecede kal
Bir mukavves hat üzere üç kevkeb
Yeridir cüz-ü evvel akreb
Hem bir ismi samek ramıh'dır
Üstü ramh ve kendi çârıhdır
Çâr menzil ala't-tevali ol
On beşinden evvel ede nüzul pes
Rübue saat olsa ol şeb hub
Şânezd hem zebane ede gurub
Nokta-i mağribin gurubuna var
Ondan ondokuzuncu cüzüde biter
İki yıldız mukabil ve berrak
İkinin arası bir mızrak
Hem bir ismi de pele-i mizan
Burc-u akreb önüdür ona mekan
Çün iki saat ola ol şeb târ
Oldum eklil on yedinci batar
Nokta-i mağribin cenubuna bak
Noktadan otuz derece ırak
Yer var bî hat üzere üç kevkeb
Ruşeni oldu cebhe'tül-akreb
Akreb oldu bir ismi hem ey yar
Burc-u akrebde cây-ı bist çıhar
Bekle saat ikibuçuk ola tâ
Hejde hem kalb-i akreb onda bata
Nokta-i mağribin cenubunu bul
Otuzüçüncü cüzü garbını bul
Bir mukavves hat üzere üç kevkeb
Sâdis burc-u kavs ona matlub
Kalb-i akreble bile şöyle varıb
Nokta-i mağribin cenubuna bak
Noktadan kırk dokuz derece ırak
Koca yıldızdır ikisi berrak
Buldu kavsin yirmisinde durak
Bekle dört saat ol gece oturup
Bîstemdir niayim ide gurup
Nokta-i mağribin cenubunu bul
Otuzüçüncü cüzüdür ona yol
Çâr necmi sağar ve çârı kibar
Tuttular cedî evailinde karar
Dahi beş saat ol şeb uyuma tâ
Kim yirmi birinci belde bata
Nokta-i mağribin cenubunu al
Ta yirmisekiz dereceye gel
Kıta-i Çarhdir ki sâde olur
Encüm etrafına kılade olur
her bir adı kıladedir ey can
Evsat-ı cedî burcun etti mekan
Ger yedi saat olsa şeb-i rayih
Bata bist ve düm adı zâbih
Nokta-i mağribin cenubunu al
Ondan ensekizinci cüzde kal
İki yıldız şimalidir a'zam
Bir küçük necm anında adı ganem
Zâbih anı eder gibi kurban
Ol devl üçüne oldu mekan
Heft ü nîm saat ol şeb olma melül
Bîst ve sevm belidir ede nüzul
Nokta-i mağribin cenubunu nice
Noktadan say yirmiüç derece
iki ruşen sitaredir ki karib
Bir küçük yıldız aralıkta garib
Ol küçük yıldız ol şimale yakın
Delvin ondördüdür mekanı hemin
Ger dokuz saat ol şeb etse güzar
sit ü çârem suud o demde gider
Nokta-i mağribin cenubuhu bul
Cüz-ü sâmin ufuktadır ona yol
Bir mukavves hat üzere üç yıldız
Delv burcunda cây onsekiz
Onbuçuk saat ol şebeyle nazar
Ahbih ü bist ü pençemine seher
Nokta-i mağribe garib ve cenub
Çâr kevkeb üçü müselsel olup
Râbii sa'd ve hem redif ana nâm
Hâmisi burc-u hutu kıldı makam
Şarka bak hem o akşam et tevfik
İrtifaiyle her birin tahkik
Kim mukaddem dahi muahhar hem
Doğalar şems batmadan akdem
Birbuçuk saat akşama var iken
İkisi dahi doğmuş ola maan
Nokta-i maşrıkın şimalinden
Bist-ü pençem cüz' kelalinden
Doğa fer'i mukaddem onda ayan
Aslı bir necmdir cenubu heman
İkisinin arası bir mızrak
Hatdan panzdehem o ferğa durak
Nokta-i maşrıkın şimaline git
Her otuzbir derece tahmin et
Onda doğmuş ola muahhar nur
Ferği aslından akdem ede zuhur
İki yıldız ki suudu bir mızrak
Ferği hut âhirinde hoş burak
Şarka bak bul o şeb mahall-i ışa
Doğmuş yirmisekizinci raşa
Kalmış iken guruba bir saat
Şarktan doğmuş ola ol rahat
Nokta-i maşrıkın şimalinden
Hem otuzuncu cüz kemalinden
İki yıldız ki şarkı ve garbı
Saf-ı encümledir sefine gibi
Şekl-i ehlilcidir ol güya
Hem hamel onbeşindedir hâlâ
Nıfs-ı burc-u hamelde olsa muhak
Meh güneşten bu resme ola ırak
Menzil-i ûla olur şeratin
Hem bu tertib ile raşaye değin
Çün yirmisekiz gün içre kamer
Bu menazilden ede cümle güzar
Ol yirmisekiz günüyle gece
Hem geçer şems ügünde bir derce
Çün yirmidokuzbuçuk gün olur
Şems ile hem kamer muhakı bulur
Ol sebebden bir ay yirmidokuz
Gün hesap olunur öbür ay otuz
Badehü her ne şeb kılınsa murad
Bu menazil tamam olur tâdad
Olduğun gece şemse bir derece
Kim ne burcun kaçındadı o gece
Kıl hesab ibtida-yı mizandan
Bil ne miktarı geçti şems ondan
Geçe bir burcu iki saat o dem
Hep menazil doğup batar akdem
Pes her onbeş gecede bir saat
İleri sâbitan eder sürat
kim güneş her gün iki kursu kadar
Seyr edip şarka geç guruba gider
Her ne geçse buna kıyas olunur
Bu hesab üzere cümlesi bulunur
Çün geçer şems evvel ol hamele
Emr ber aks olur kolaylı gele
Maşrıktan ayan olan kevkeb
Mağribiyle bilinmek olur hep
Mağribinden beyan olan el'ân
Maşrıkından bilinmeli o zaman
Nereden doğa karşısında batar
Kande batsa mukabilinde doğar
Çün menazil bilindi bi't-tayin
Oniki burcu bundan et tahmin
Ta ki seyyar ve sâbit ola ayan
Kim ne kevkeb ne burcu kıldı mekan
Hoş bilindi kevakib ey Hakkı
Seyr et eflâkı fikr kıl Hak'kı.

20 Nisan 2014 Pazar

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 9.Bölüm B

Marifetnâme 9.Bölüm B
Dördüncü Madde
Feleklerde ve yerde ortaya çıkan olayları açıklamak için, âlem üzerinde konuları ve çizilen on büyük daireyi bildirir. Ey aziz, malum olsun ki, astronamlar, feleklerdeki ve yerdeki işleri tespit ve biribirine bağlamak için, âlem üzerinde, nice muhtelif daireleri kutuplarıyla beraber ispat etmişlerdir. Meşhur daireleri iki kısım itibar edip; bir kısmını büyük daireler, bir kısmını küçük daireler saymışlardır. Ama büyük daireler, bir kısmını küçük daireler saymışlardır. Ama büyük daireler odur ki, yukarıda açıklandığı gibi, âlem küresine oranla büyük ise de, ona küçük derler. Değirmi kuşaklar gibi. Büyük daireler, on tanedir ki: Muaddilünnehar (güneşitleyici) dairesi, mıntıkatül buruç dairesi, (Burçlar kuşağı dairesi) dört kutuptan geçen daire, ufuk dairesi gündüz yarısı dairesi, yükseklik dairesi, semtler ilk dairesi, eğilim dairesi, enlem dairesi, görünen gök ortası dairesi. Sayılan bu dairelerin bazısı âlem küresi üzerinde ayrı ve hareket edici olarak konulmuştur. Bazısı bitişik ve sabit resmolunmuştur. Ayrı ve hareket edici olan büyük daireler, altı tanedir. Biri gün yarısı dairesi, biri ufuk dairesi, biri yükselme dairesi, biri ilk semtler dairesi, biri eğilim dairesi ve biri enlem dairesidir. Bitişik ve sabit olan daireler, sayılan bu dairelerden gayrisi olan büyük dairelerdir ve küçük dairelerdir.
On büyük daireden ilk daire: Gün eşitleyici dairesidir. Buna düz felek dahi derler. Buna onun için muaddil (eşitleyici) derler ki: Güneş buna teğet oldukta; Doksanıncı enlemden başka her yerde gece ve gündüz yaklaşık olarak eşit olur. Bu dairenin yüzeyinde, yerküre üzerinde çizilen daireye: Ekvator derler. Zira ki fele onda uzaklığını kuruyarak, dolap gibi döner. Yani gün eşitleyici daire, alemi böler farzolundukta: Ekvator, yer düzeyi üzerinde ondan meydana gelen dairenin çevresidir. Ekvatora paralel olan dairelere: Günlük dönüş yerleri derler. Bunlar hayal edilen küçük dairelerdir ki, büyük felekte farzolunan her noktadan bu feleğin dönmesiyle, onun üzerinde iki kutbu olan âlemin kutbu ile kuşağı olan eşitleyici dairenin arasında çizilirler. Bu daireler, günlük hareketle çizildiklerinden, bunlara: Günlük dönüş yerleri derler.
İkinci daireye burçlar kuşağı dairesidir. Buna, burçlar feleği dahi derler. Oniki burç, bunun üzerinde itibar olunduklarından buna: Burçlar dairesi dahi derler. Buna paralel olan dairelere: Enlem daireleri derler. Zira ki, yıldızın merkezi onların birinin yüzeyinde bulunsa: Burçlar dairesinden kuzeye ya güneye eğilimli olmuş olur. Şimdi o yıldızın enlemi, o daire ile burçlar dairesi arasında olan mesafedir. Bu daireler dahi günlük dönüş daireleri gibi hayalî küçük dairelerdir Çünkü burçlar feleğinin iki kutbu ki, burçlar dairesinin iki kutbudur, âlemin iki kutbu olan gün eşitleyici dairenin kutuplarından başkadır. Şimdi lazımdır ki, gün eşitleyicisi daire ile burçlar dairesi âlemin çevresi üzerinde, iki karşılıklı nokta yanında kesişirler, ki, o noktaların arasında her birinden yarım daire meydana gele. Zira ki, burçlar dairesi gün eşitleyicisi gibi büyüktür. O noktanın biri ki, burçlar feleği, gün eşitleyicisinden kuzeye meylini ondan başlar. ona: Bahar eşitlik noktası (21 mart) derler. Zira ki, güneş buraya geldikte Çok yerde bahar mevsimi belirir. Bunun karşısındaki noktaya: Güz eşitlik noktası (21 aralık) derler. Yine azımdır ki, burçlar dairesinin, gün eşitleyicisinden nihaî uzaklığı, yarı dairelerinin ortasında iki nokta yanında olur ki: Biri kuzey kutbu sebtindedir ve ona: Yaz dönümü derler. Öbürü güney kutbu semtindedir ve ona: Kış dönümü noktası derler. Şimdi bu iki kesişme ve iki nihaî uzaklık ile burçlar dairesinin dört noktası belirlenmiştir. Onlar da dörtte bire bölünür. Bundan sonra bu dört çeyrekten iki çeyrek bitişiğin her biri üzerinde iki nokta farzolunmuştur ki, onlarla o çeyrekler üzer eşit bölüme bulunmuştur. Bundan sonra altı büyük daire hayal olunmuştur ki, hepsi iki karşılıklı noktada yani iki burçlar kutbu üzerinde kesişmişlerdir.
Üçüncü daire, dört kutuptan geçen dairedir ki: Adı geçen altı dairenin biridir. Bunun âlem küresi üzerinde iki kutbu, orta noktadır. Bu daire âlemin iki kutbundan ve iki kutup burcundan, iki değişim noktasından geçmiştir. Onun için bulan: Dört kutbu geçen daire derler. Bu altı hayalî dairenin biri o dairedir ki, iki orta noktadan geçmiştir. Kutupları, iki değişim noktası olmuştur. Altı daireden geriye kalan dört daire, o iki çeyrek üzerinde farzolunan dört noktadan ve o dördün karşısında bulunan öteki dört noktadan geçmişlerdir. Bunların kutupları burçlar dairesi üzerinde farzolunan noktalardır. Şimdi sekizinci felek, bu altı daire ile oniki kısım olmuştur. Her bir kısmını, iki yarım daire kuşatmıştır. Her kısmında, burçlar kuşağında bulunanlar burçlar kavsi adıyla şöhret bulmuştur. Onun için sekizinci feleğin ismi: Burçlar feleği olmuştur. Bu altı daire, âlemi keser farzolunsa, büyük felek ve benzer feleklerin cümlesi, oniki burca bölünür. Dördüncü daire, ufuk dairesidir. Bu hareket eden bir büyük dairedir ki feleğin görünen yarısından görünmeyen yarısını ayırmıştır. Buna nispetle yıldızların doğuş ve batışları belirlenmiş ve bilinmiştir. Bunun iki kutbu; başucu (zenit), ayakucu (nadir) bulunan iki noktadır. Ufuk dairesi, gündönümünü iki noktada kesmiştir ki, birine doğu noktası ve doğu gün- eşitleyici; birine batı noktası ve batı güneşitleyici derler. Bu iki nokta arasını birleştiren doğru çizgiye: Doğu ve batı çizgisi ve güneşitleyici çizgi derler. Bu ufuk dairesinin burçlar dairesi ile kesiştiği iki noktaya, doğan ve batan derler. Doğu noktası ile burçlar dairesi, ya yıldız merkezi arasında ufuk dairesinden vâki olan kısa kavse doğu siası (Amplitude); doğu noktası ile onların arasında bulunan kavse batı siası derler. Bu ufuk dairesine paralel olan küçük dairelere köprüler derler; Ufuk dairesinin üstündekilere yüksek köprüler derler. Altında bulunanlara alçak köprüler derler.
Beşinci daire, gün yarısı dairesidir. Bu dahi hareket eden bir büyük dairedir ki, âlemin iki kutbundan ve başucu, ayakucu noktalarından geçmiştir. Bunun iki kutbu, doğu noktası ve batı noktasıdır. Bu gün yarısı dairesi, ufuk dairesini iki noktada kesmiştir. Biri güney noktası, biri kuzey noktasıdır. Bu iki noktanın arasını birleştiren çizgiye; gün yarısı çizgisi, zeval çizgisi, güney ve kuzey çizgisi derler. Bunların hepsi dokuz enlemin gayrisindedir.
Altıncı daire, yükseklik dairesidir. Buna başucu dairesi dahi derler. Bu hareket eden bir büyük dairedir ki, başucu ve ayakucundan geçip, o çizginin tepesinden geçmiştir ki o çizgi, âlemin merkezinden gelip, güneşin merkezinden ya yıldızdan geçip, üst feleğin yüzeyine çıkmıştır. Bu yükseklik dairesi, ufuk dairesini dik açılar üzere iki ortada kesmiştir. O noktalar sabit olmayıp, ufuk dairesi üzerinde yıldız ve güneşin intikali sebebiyle yer değiştirirler. Her birine başucu noktası adı verilir. Bu noktalarla doğu ve batı noktaları arasında ufuk dairesinde bulunan kavse, başucu noktası derler. Bu iki başucu noktasıyla güney ve kuzey noktaları arasında bulunan kavse, başucunun bütünü derler. Bu yükseklik dairesi, gün yarısı dairesine bir gün bir gecede iki defa çakışır.
Yedinci daire, semtlerin ilk dairesidir. Bu hareket eden bir büyük dairedir ki; başucu ve ayakucu noktasından, doğu ve batı noktasından geçer. Bunun kutupları güney ve kuzey noktalarıdır. Bu daire, gün yarısı noktası, ile başucu ve ayakucu noktasında dik açılar üzere kesişmiştir. Alem küresi bu daire ile ve gün yarısı dairesi ile sekiz eşit kısım olmuştur ki: Dördü yerin üzerinde, dördü ufkun altında bulunmuştur. Bu daireye onun için semtler ilk dairesi derler. Yükseklik dairesi bunun üzerine çakıştıkta; onun kavsi, başucu, başucu bütünü kalmaz. Semtler ilk dairesine teğet olan günlük dönüm noktalarına, bölge dönüm noktaları derler ki, o bölgelerde oturanların başucu dönüm noktalarıdır.
Sekizinci daire, eğilim dairesidir ki; bu dahi hareket eden bir büyük dairedir. Güneşitleyici dairenin iki kutbundan geçmiştir. Güneşitleyiciden, yıldız ve burçlar kuşağının eğilimi bununla bilinmiştir. Buna ilk eğilim denmiştir.
Dokuzuncu daire, enlem dairesidir. Bu dahi hareket eden bir büyük dairedir ki, burçlar feleğinin iki kutbundan geçip, o çizginin başucundan geçmiştir. O çizgi âlemin merkezinden gelip, yıldızın merkezinden geçip, burçlar feleğinin yüzeyine çıkmıştır. Bu enlem dairesi ile, yıldızın enlemi bilinmiştir. Güneşitleyiciden, burçlar feleğinin ikinci eğilimi bununla bulunmuştur.
Onuncu daire, görünen göğün orta dairesidir. Bu daire, burçlar kuşağının ve ufuk dairesinin kutuplarından geçmiştir. Bunun iki kutbu, doğu ve batı noktalarıdır. Ufuk dairesi ile burçlar kuşağının ufku arasında veya aksiyle bu dairede oluşan kısa kavis, görünen iklim enlemidir. Burada, bu büyük daireleri açıklamakla yetinip, kalan daireleri, yerleri geldikçe yazılmak hoş gelmiştir.
Beşinci Madde
Feleklerin bütün tabakalarının yapısını; feleklerin parçalarının hareketlerini: Günlük dönüş hareketinin keyfiyetini; yönlerin sınırlanmasını; yüksek gök cisimlerinin mahiyetini özet olarak bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Kainatın yaratıcısı ve düzenleyicisi olan Cenab-ı Hak'kın murad ve yaratmasıyla bütün feleklerin cisimleri, toprağa varıncaya kadar dört unsur; lahana yaprakları gibi biribirinin içinde dürülmüş olup, bir düzen üzere büyüğü küçüğünü kuşatmış ve her yönden birbirine teğet ve sürekli, hepsi bir tek küre şekline girip; cisimler âleminin Rabbani hikmetle güzel bir nizam üzere temeli atılmış ve tesis olunmuştur. Bu şaşırtıcı ve garip bileşim heykelinin şekil ve yapısı; bütün İslâm filozoflarının ve din âlimlerinin çoğunun birbirlerine yakın görüşleriyle şöyle alınıp, kabul edilmiştir: Cisimler âlemi, biribirini kuşatan küreler ve unsurlar üzerinde soğan kabukları gibi tabakalar halinde olup, hepsi bir top şekline girmiştir. Esîrî cisimler yani külli felekler dokuz tane olup, bütün yüksek cisimlerin ve alçak unsurların iç gözeneğinde varsayılan bir cüz bulunur ki, o, âlemin merkezi ve herşeyin esasıdır. Bu dokuz göğün en büyüğü, atlas feleğidir ki, cihanın yönlerinin sınırlayıcısı ve zamanın vakitlerinin belirleyicisi odur. Bu felek, öteki felekleri avucunun içine alıp, yirmidört saatte bir kere, ışıldayan, sabit ve gezegen yıldızları tümüyle doğudan batıya devreder. Bu doğuş ve batış ki; gece ve gündüz, aydınlık ve karanlık sürekli böyle oluşur. Hepsi onun hareketine dayalı ve bağlıdır. Bu dokuz feleğin sonuncusu, ay feleğidir, ki, atmosferi, oluşum ve bozuşum âlemini, eşyayı her taraftan kuşatmıştır. Dört unsurun küreleri, ay feleğinin içinde mertebelerince durmuş ve yerleşmişlerdir. Her durumda çevre tarafı üst yön, merkez tarafı al yön olup; yeryüzünde ve suda ayakta duran ve gezenlerin başları, ay feleği tarafına; ayakları âlemin merkezi tarafına olduğu bir gerçektir.
Bu dokuz felek ve içindekiler, saf, ışıklı ve şeffaf olup, saffetlerinin kemalinden bunlara: Kâh billur, kâh buzlu, kâh sulu demişlerdir. Gerçek feleklerin cüzlerinin tamamı ve unsurların parçalarının arasında fazlalık ve boşluk olmadığında filozofların hepsi birleşmişlerdir. Lakin büyük feleğin gerisinde ısrarla sözü edilen hoşluğu; ilk filozofar maddeden soyutlanmış bir bulut mevcuttur demişler, kelam bilginleri bunu hayalî boşluk ile tabir ve tefsir etmişlerdir. Çünkü tüm feleklerin belirlenmesi, göklerin durumlarını kavramaya yetmeyip; astronomlar, yedi gezegene ârız olan işleri gözetlediler. Yani bu gezegenlerde kâh doğruluk, kâh durgunluk, kâh yavaşlık, kâh sürat ve kâh geri dönüş görüp; kâh güneş gibi genel eğilimden ibaret olan iki değişim noktası arasında gezindiklerini ve kâh diğer gezegenler gibi değişim noktalarının güney ve kuzeye iyice kaydığını ve kâh ışıkları çoğaldığını ve kâh ışıkları azalıp böyle durumlarla kâh yere yakın kâh uzak olduklarını: Ay ve güneş tutulmaları dahi belirli olmayıp; bazen tam, bazen cüzî tutulma olduklarını görüp, olaylar üzerinde düşünceye daldılar. Elhasıl, ta ki onlar, göklerin bu gibi çeşitli işlerini incelediler. Böylece sebeblerini, illetlerini şerh ve beyan ettiler.
Takvimde düzeltme yaptılar, ekleme ve çıkarmalarda bulundular. Düzenlemede külli feleğin içlerinde yani merkezleri bitişik olan iki paralel düzlem arasında bulunan boşluklarda, yeryüzünü içine alan ve almayan merkezleri ve kutupları, bitişik, ayrı; kalınlık ve incelikte eşit ola ve olmayan nice nice cüzi felekler varsaymaya muhtaç olup; bunları, bedenin azalarına benzetip, dönen ikinci felekler olarak itibar ettiler. Şimdi biz, o göklerin ve yerin yoktan varedicisi hâkim yaratıcı Allah'ın sanatının inceliklerini, hikmetinin hakikatlerini fikredip düşünerek, onu tanımak isteyenlere, feleklerin cüzlerinin tahlili kolaylaştırıp bu hususları ve benzerlerini anlatmak üzere, somut bir şekil olsun için feleklerin tümünün şekil ve suretlerini tasvir etmişizdir. Bundan sonra feleklerden toprağa inip, oradan kendine gelip, Rabbini bulmak için göklerin tertibini açıklamak ve yazmakta yukarıdan aşağıya inme yolunu tutmuşuzdur.
Bütün feleklerin sureti budur:
Altıncı Madde
Atlas feleğinin yapısını, sürat ve günlük hareketini ve bütün feleklere ve unsurlara olan tahakküm ve tasullutunu ve boşluğunun genişliğini bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Yüksek felek ki, ay feleğine nispetle dokuzuncudur. Yukarıda açıklandığı üzere nice namv e şan ile şöhret bulmuştur. Merkezi, âlemin merkezi; kutbu, âlemin kutbu olup, iki paralel düzeyle kuşatılmış bir yuvarlak cisim ve yıldızlardan arınmış olmakla; atlas feleği adını almıştır. Bütün gök ve yer cisimlerini kuşatmış olmakla; cisimler âlemi kendinde son bulup, gerçeküstü ve cihanın sınırlayıcısı olmuştur. Göklerin ötesinde boşluk ve doluluk olmadığı farzolunmakla; bunun yumru düzeyi, bir nesneye dokunmaktan uzaktır. Billur gibi saf ve basit bir cisimdir. Bütün süslerden arınmıştır. Lakin çukurumsu düzeyi, kendi hoşluğunda olan sabit feleklerin yumru düzeylerine teğettir. Bu büyük feleğin altında cüzî felekler farzolunmaya ihtiyaç olmayıp, ancak büyük dairelerden güneşitleyici dairesi, bunun çevresinde ve iki yarım kutbunda eğim dairesi var sayılmıştır. Büyük felek, bu denli genişlik ve büyüklüğüyle âlemin merkezi çvresinde, doğudan batıya süratli vaziyette hareketiyle, içinde olan felekleri toptan ve ateş küresi ve hava süresinden bir miktarı döndürüp, yirmi dört saatte bir dönüşünü tamam eder.
Her feleğin bir yeri ve meydanı vardır ki, ondan asla ayrılmaz. Lakin kendi mekânında bütün cüzleriyle düzenli bir şekilde hareket edicidir. Bir göz kırpması kadar bile duraklamaz. Büyük feleğin,kuşağındaki hareketi oldukça süratlidir. Nitekim geometrik delillerle sabittir ki, cins atın koşu anında iki ayağını kaldırıp koyuncaya kadar, büyük felek üçbin mil mesafe kateder. Yaratıcı ve hakîm olan Allah, her şeyden münezzehtir. Bu ne şaşırtıcı sürat ve acaip kuvvettir ki, bir lahzada, kutru yerküreden büyük olan güneşi feleğiyle alıp gider. Bu sürate evvela Hadisi şerif şehadet eder ki; Habib- i Ekrem sallallahüaleyhivesellem, Cebrail aleyhisselema: Zeval vaktinden sormuştur ki: "Ey kardeşim Cebrail, zeval vakti mi?" Cebrail cevap vermiştir ki: "Hayır. Evet..." Habib-i Ekrem (s.a.v.) sormuştur ki: "Hayır'dan sonra niçin evet dedin?" Cebrail cevap vermiştir ki: "Sen sorduğunda, henüz güneş zeval noktasına gelmemişti. Ben, hayır, deyinceye dek beşyüz mil yolu katedip, gün yarılayıcı noktadan zeval noktasına gelmişti. Onun için evet, dedim."
Hak Taala bunu, nass ile bildirmiştir ki: "Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur." (36/38) Gerçi matematikçiler ve geometriciler, feleklerin ve yıldızların uzaklıklarının ve cisimlerinin ölçülerini hesap ve kıyas ile uzun uzadıya beyan edip açıklamışlardır. Lakin büyük feleğin azametinin ölçüsünü bilmekte, genişlik ve uzunluğunu belirlemekte ve âlemin merkezinden yumru düzeyinin uzaklığını hesap ve kıyas etmekten acz ve kusurlarını itiraf ve ikrar edip; onu ancak yaratan Yaratıcı bilir, demişlerdir. Fakat diğer felekleri, sabit yıldızları ve gezegenleri, matematikçiler ve geometriler, gök gözetim âletleriyle ölçüp takdir ettikleri üzere, burada bir miktar işaretle beyan etmek münasip görülmüştür. Ta ki bizim maksadımız olan Mevla'yı tanımaya vesile bulan, onun ince sanatlarını fikretmek, hikmetlerinin sırlarını düşünmek, kudret ve azametinin eserlerini temaşa eden akıl sahiplerine kolaylık olup; hepsini kendi vücutlarında mevcut görüp, kendilerini tanıyıcı olalar. Buradan da Allah'ı tanımaya yol bulalar. Gerçi felekleri ve yıldızları ölçüp takdir etmek, cebir hesaplarından habersiz olan kimselere uzak ve muhal görünür. Lakin bunlar, aslında gerçek ve sabit olan kesin ilimlerin kaideleri üzerine kurulu aklî hükümlerdir. Ama yüksek cisimlerin mahiyeti, eski filozoflara göre felekler, yıldızlar basit cisimlerdir: Ne hafiftir, ne sıcaktır, ne soğuktur, ne yaştır, ne kurudur; ne yanma ne yapışma kabul ederler; oldukça latif ve saftırlar. Nitekim Hak Taala buyurmuştur: "Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (40/57)




Kudret ve celal sahibi büyük Allah münezzehtir. Alemi örneksiz yaratan, feleklerin hareketini, gece ile gündüzün biribirini takip etmesini misalsiz var eden Allah münezzehtir. "Rabbimiz, sen gökleri ve yeri boşuna yaratmadın, sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru." (3/191) Bizi, göklerin ve yerin yaratılışını, gece ile gündüzün değişimini düşünen kullarından eyle!

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 9.Bölüm A

Marifetnâme 9.Bölüm A
İKİNCİ BAHİS
Alemin şeklinin yuvarlak olduğunun ispatını; yıldızların ve feleklerin durumlarının keyfiyetini, hakîmâne on bölümle tafsil eder.
BİRİNCİ BÖLÜM
Cisimler âleminin biçiminin yuvarlak olduğunu ve âlem küresi üzerinde çizilen büyük daireleri ve feleklerin tabakalarının tertibini ve cisimlerin özlerini ve en büyük feleğin şekil ve yapısını altı madde ile beyan eder.
Birinci Madde
Feleklerin yuvarlaklığının kabulünü ve unsurları ve yuvarlaklığa erişkin olan hayret verici meseleleri bildirir.
Ey azizi, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Unsurların ve feleklerin yuvarlaklığının inkârı için ileri sürülen delillerden uzaklaşmak, astronomi ilminde gereklidir ki, cisimler âleminin ve yerin yuvarlak olması kabul edile. Zira ki, bu ilmin kaideleri hepten bu esas üzere kurulmuştur. Bundan başkasına imkan yoktur. Bu felsefî görüş, şeriata aykırı sanılırsa; endişenin atılıp, kalbin yatışması için bitmeyen feyiz kaynağı İmam Muhammed Gazali (Allah ona rahmet etsin) hazretlerinin "Tehafüt-ü Felasife" adlı kitabında yazdığı Arapça ibareleri ayniyle burada tercüme kılınmıştır ve o büyük imam hazretleri buyurmuştur ki: Malûm olsun ki, filozoflar ile halk arasında olan ihtilaf üç kısımdır ki: Bir kısımda münakaşa, mücerret söze dayanır. Meselâ: Filozoflar, alemin yaratıcısına cevher deyip; cevheri, mekândan münezzeh, zatıyla kâim varlık ile tefsir eyledikleri gibi. İkinci kısımdaki çekişmeler, dinden bir esasa ilişkin olmayan işlerdedir. O halde onlarla münakaşa etmek, peygamberleri tasdik zaruretinden değildir. Yani o işleri kabul, onları yalanlamayı veya aksini gerektirmez. Meselâ: Ay tutulması, yerkürenin güneş ile ay arasına girmesiyle ayın ışığının görünmemesinden ibarettir. Zira ki ay, ışığını güneşten alır. Yer ise küredir ve gök her taraftan yeri kuşatmıştır. Ne zaman ay, yerin gölgesinde kalsa, güneşin ışığı ondan kesilir, dedikleri gibi. Ve dahi güneşin tutulmasının mânâsı, yerden güneşe bakan şahıs ile güneşin arasında ayın bulunması ve gölge olmasıdır. Bu durum güneşle ayın baş ve kuyruk düğümlerinde bir anda birleştikleri vakitte olur dedikleri gibi. Bu görüşleri dahi münakaşa ile çürütmekle durumu değiştirmek mümkün değildir.
Bu durumda, o kimse ki, söylenmiş bu işleri çürütmekte münazarayı, dinin gereklerinden zanneder; o kimse dine zarar vermiş olur. Zira ki, bu işlerin olmasına geometrik ve matematiksel deliller delalet eder. Bir kimse ki, ona muttali olup, tahkikine gücü yeter, sebebinden ve vaktinden, miktarından ve süresinden haber verir; ona denilse ki: "Bu şeriata aykırıdır." Buna rağmen o kimse kesinlikle bildiği bu işte şüphe etmez, beşki şeriatta şüphe eder ki: "Kesin bilgiye aykırı şeriat nasıl olur?" diye tereddüde başlar. İmdi, şeriata, yoluyla tan edenlerin zararından, yolsuz yardım edenlerin zararı daha çoktur. Nitekim "akıllı düşman akılsız dosttan iyidir," demişler. Bundan sonra İmam Gazali hazretleri, güneş ve ay tutulmaları hususundaki Hadîs-i Şerifi nakledip, demişlerdir ki: "Hadîs-i Şerifin sonunda buyrulduğu üzere: "Ay tutulması İlahî tecelli sebebiyle saygıdır," bu fazlalığın nakli sahih değildir. Sahih olduğu takdirce dahi kesin işlerde, iddialaşmaktansa te'vili ehvender. Çok açık deliller, kesinlikle bu noktaya ulaşmayan kati işler karşısında te'vil olunmuştur; nerede kaldı ki nakli sahih olmayan..."
Filozoflarla İslâm âlimleri arasında tartışılan konu: Alemin sonradan olduğu ve sonradan olmadığı meselesidir. Alemin sonradan olduğu sâbit olduktan sonra; yuvarlak olsun, düz olsun; felekleri ve unsurları buldukları gibi, 13 tabaka olsun, daha az veya çok olsun, dine zarar vermez. Alem her nice olursa olsun, kastolunan şey, onun Allah'ın kudretiyle vücuda geldiğidir.
Üçüncü kısım odur ki, onda tartışma, din esaslarından birine ilişkin ola: Alemin sonradan yaratılması, Allah'ın sıfatları, cesetlerin haşri gibi. Bu maddelerde onlarla gerektiğince tartışmak ve sözlerini çürütmek lazımdır. Meselâ: Onlar derler ki: "Alem sonradan yaratılmamıştır, kadimdir. Zira kikadime dayanır ve her kadime dayanan kadimdir. O halde âlem kadimdir." Biz bu sözleri çürütüp, deriz ki: "Alem sonradan yaratılmıştır, hâdistir, çünkü değişicidir. Her değişikliğe uğrayan hâdistir." İmam Gazali hazretlerinin bu sözleri, burada yazılmıştır. Ta ki dine bağlı olanlar, anlatılacak şaşırtıcı işleri, şeriata muhaliftir diye reddetmekle reddolunmuş olur kabilinden zannetmeyeler ve inkâr yoluna gitmeyeler.
İkinci Madde
Alemin yuvarlaklığını ispat eden akli delilleri bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Alemin işlerinin tümü birbirine bağlıdır. Alem, birbirini çevreleyen ve birbirine teğet
kürelerdir ki, iğne atacak bir boş mekân olmayıp, ulvî ve süflî cisimlerle dolmuştur ve âlemin tabii yapısı yuvarlak şekil üzere olmaktır. Tabiatının gereği olan nice deliler ile bu dava ispat edilmiştir. Alemin her ne tarafına bakılsa, yumru görünür. Her kuşağın bir kavis olduğu nazarî ve fikrî kanun ve insan aklının tecrübesiyle bilinir. Kürevî şekil, şekillerin en genişi olduğundan başka gökte ve yerde müşahede olunan durumlar, kürevîden gayride olmak muhaldir. Yuvarlak zemini düzeysel zannedip, dünya düzdür fikrini edenler, hayalî vehmin mağlûbudur. Kara, deniz, dağlar, vâdiler, değişik şekilleriyle toptan bir küre olup, yerin gölgesiyle ay tutulduğu ve tutulma anında yerin gölgesinin ayıp yüzünde dönücü bulunduğu ve yeryüzünde seyyahların hareketiyle enlem ve boylam yerlerinin değişiklik üzere bulunduğu hep yuvarlaklığın delilleridir. Sabit yıldızlar, âlemin kutbunun çevresinde paralel daireler üzere dönüp, kutba yakın olan yerde küçük daireler çizerek görünmesi ve ufuk dairesine teğet görünen sabit yıldızdan ekvatora varıncaya değin zaman boyutu hesabiyle gizlilik zamanının artması, ta bir hadde varıncaya değin ki, görünme ve gizlenme zamanları eşit ola. Bundan sonra gizlilik zamanı yavaş yavaş artıp, görünme zamanı azala. Hatta öbür kutbun yakınında hiç görünmeye. Doğan yıldızların ufuktan günün yarısına gelinceye dek yavaş yavaş yükselip, doğması ve yine aynı minval üzere batması ve yıldızın büyüklüğü ufkun üstünde değişmeyip, batış ve doğuş sırasında yerin buğusuyla değişir ve büyük görünmesi ve daima yeryüzünden göğün yarısı ya yarısına yakını görünmesi ve yıldızın doğudakiler üzerine, batıdakilerden önce doğası ve batması; ay ve güneş tutulmalarının saatiyle meydana gelmesi; kuzey tarafına gidenlere, kuzey kutup yıldızı ve diğer kuzey yıldızlarının yüksekliklerinin artması ve güney yıldızlarının düşüşünün artması; güney tarafına gidenlere, kutup yıldızının ve güney yıldızlarının yüksekliğinin artması ve kuzey yıldızlarının düşüşünün artması; deniz suyu yumruluğunun, gemiden örttüğü sahillerin ve dağların, bakanlara, önce en yüksek tarafları görünüp, yaklaştıkça en aşağılarının dahi görünmesi; yıldızların görünme süresince yükseklik ve düşüşünün eşit olması; güneşin ekvator üzerinde iken görünmesi ve görünmemesi süreleri eşit oldukta; doğup ve batacak, gölgenin düz bir çizgi üzere doğu ve batı noktalarına karşılık ve iki gölgenin birbirine eşit olması... Bütün bunlar, yerin ve göğün yuvarlaklığına delalet eder.
Ay tutulması vaktinde, ayın yüzünde daire şeklinde ortaya çıkan yer kürenin gölgesi olduğu, yerin küreliğine açık delildir. Zira ki, eğer yer, küre şeklinde olmayıp, ya üçgen, ya kare, ya altıgen şeklinde olsa, ay tutulması ile ayın yüzünde ortaya çıkan yerin gölgesi dahi daire şeklinde belirmeyip, ya üçgen, ya kare, ya altıgen şeklinde görünmek iktiza ederdi. Oysaki görüntü hep daire şeklinde olmuştur.
Atmosferik olaylar değişik yerlerde gözetlenip; doğu tarafında, seher vaktinde vaki olan ay tutulması ve doğuş anında beliren güneş tutulması, batıdakilere görünmez. Batıda, doğuş anındaki ay tutulması ve akşam vaktindeki güneş tutulması, doğudakilere görünmez. Göğün ortasında ortaya
çıkan güneş ve ay tutulmaları, yerin alt yüzünde oturanlara görünmez. Yerin altı tarafında ve göğün ortasında vaki olan güneş ve ay tutulmaları, yerin üst tarafında oturanlara görünmez. Yerin üstünde ve göğün ortasında meydana gelen güneş ve ay tutulmaları, batıdakilere, doğudakilerden önce görünür.
Mesela batıdakilere ya seher veya kuşluk vakti görünür, doğudakilere ya akşam veya ikindi vakti görünür. O halde doğuluların sabah ve akşamı, batılılarınkinden önce olduğu ay ve güneş tutulmalarıyla bilinir.
Nitekim şehirler arası uzaklıklar, güneş ve ay tutulmalarıyla bulunur. Bütün bu durumların, kürenin gayrisinde olmak ihtimali yoktur.Bütün bunları bir yana bırakalım, Hind-i Şarkî adı verilen Hindistan'a ve Hind-i Garbî adı verilen Yeni Dünya'ya (Amerika) deniz yoluyla sefer edenlere şarken ve garben gidip-gelme imkanı ortaya çıkıp; batıdan gidip, yerin altından dolaşıp doğudan gelen gemiler, yerin yuvarlaklığı davasını ispat edip, bütün delillerin mührü olup, tartışma kapısını kapamıştır.
Üçüncü Madde
Dünyanın yuvarlaklığı kaidesi üzerine bina edilen şaşırtıcı meseleleri bildirir.
Ey aziz, malum olsun kip astronomlar demişlerdir ki: Yuvarlaklık kaidesine dayanan astronomi ilminin şaşırtıcı meseleleri vardır ki, hem sorulur, hem şaşılır.
Birinci Mesele: bir günün üç şahsa nispetle değişik olmasıdır. Mesela: Belirli bir yerden, üç şahsın biri doğuya, biri batıya gidip, biri de orada kalsa, ve gidenler, doğru bir çizgi üzere, ve aynı hızla yürüyüp; doğuya giden batıdan, batıya giden doğudan gelip, bir günde yerinde duran şahsın yanında toplansalar. Hareket günü, yerinde durana göre cuma olsa; batıya gidene göre perşembe, doğuya gidene göre cumartesidir. Şimdi, bunun sırrı budur ki, mesela batıya gidenin seyri yedi gün olsa, güneşin hareketine uygun gitmesiyle, duranın gün batımında, bunun gün batımı vakti, güneşin devrinin yedide biri kadar geç olur. Bu gecikmeden, yedi günde bir gün bir gece eksilmiş olur. Bunun için yerine geldiği gün, ona nispetle perşembe düşer. Bunun gibi doğuya gidenin seyri güneşin hareketine ters olduğundan, batıya gidenin aksine o, durandan günbatımı güneşin devrinden yedide bir kadar önce olup, yedi günde bu eksikliklerin toplamından bir gün bir gece hasıl olup, geliş günü ona göre cumartesi düşer.
İkinci mesele budur ki: Yeryüzünde derin bir kuyu üzerinde yüksek bir minare olsa; o kuyunun dibinde bir kâseyi su doldurup, o suyu minarenin tepesinde o kâseye koşalar, almayıp fazla gelir. Zira ki, merkez daireden uzaklaştıkça yumulma yayı az olur ve unsurların cüzleri ise her nerede bulunursa, âlem küresinden bir damladır. Şimdi kâsenin ağzında bulunan dairenin kavsi, kuyunun dibinde ye merkezine yakın olup, eğri olu ve minarenin tepesinde, ona oranla düz olmaya yakın olmakla, bir miktar fazla su alır.
Üçüncü mesele budur ki: Gayet yüksek bir minare şerefesinde, iki yerden birer taş atılsa, iki taşın düşüş yeri arası, şerefedeki atılış yerleri arasındaki mesafeden az olur. Mesela şerefenin bir kenarından bir kenarına uzaklık beş metre olsa, taşların düşüş yerleri arasındaki mesafe beş metreden az olur. Aynen bunun gibi iki duvarın tabanlarındaki mesafesiyle, yukarıdaki mesafesi aynı değildir Zira ki, iki şakülün başlangıç ve sonuçları eşit olmaz, gittikçe yakınlıkları artarak, yerin merkezinde birleşseler gerektir. Yine yuvarlaklık kaidesine dayanan şer'î meseleler sorulur.
Birinci mesele: Zeyd, İngiliz gemileriyle kutuplara vardıkta; altı ay gündüz altı ay gece olmakla, bu müddette beş vakit namazı ve ramazan orucunu ne şekilde eda eder.
İkinci mesele: Zeyd, Amr ile kıyamet alâmetlerinden olan güneşin batıdan doğması meselesinde bahse tutuşup; Zeyd bu meseleyi, astronomi kaidelerine tatbik mümkündür, dese: Amr inkâr etse; Zeyd, Takiyüddin Rasit'in sözüne göre, burçlar dairesi genel meyli (23,5 derece) geçip, uzun sürede ekvator hattıyla çakışıp, diğer gezegenlerin kuşakları da onun gibi çakışmakla; batıdan doğmuş olur. Nitekim halen altmış altını enlemde güneş, batıdan doğar, deyip, durumu böyle açıklasa. Amr ise inkârında ısrar edip, bu mümkün değildir, dese ve eğer mümkün olursa karım boş olsun dese, talak vaki olur mu?
Üçüncü mesele: Zeyd Mekke şehrinden başka bir yerde bir mekan vardır ki o mekanda, dört yön kıbledir ki ayakucu notasındadır dese; Amr inkâr edip, ikisi de 'benim sözüm doğru değilse kölelerimiz azat olsun' deseler, hangisinin yemini bozulur? Bu üç sorunun cevabı arz olunmadı.

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 8. Bölüm

Marifetnâme 8.Bölüm
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Cisimlerin miktarlarını, boyutlarını beyan eden geometrinin, astronomi için önemli ve lüzumlu olan şekillerini kolay bir yöntem üzere dört madde ile beyan eder.
Birinci Madde
Nokta, çizgi, yüzey ve cismin tariflerini; çizgi ve yüzeyin kısımlarını ve özelliklerini özet olarak bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, geometriciler demişlerdir ki: Arazın kısımlarından her nesne ki, ancak duyularla işareti kabul olup, hiçbir cihetle bölünme kabul etmese, ona: Nokta derler ki, hakikatte yer tutup, cüzü olmayan nesnedir. Bu nesne, çizginin son iki ucudur. Arazların kısımlarından bir nesne ki, ancak duyularla işaretlenip ancak bir cihetle bölünme kabul etse, ona: Çizgi derler ki, noktayla biten, uzunluğu, genişliği ve derinliği olmayan bir nesnedir. arazların kısımlarından her nesne ki, duyularla işareti kabil olup, iki cihetle bölünme kabul etse, yani uzunluk ve genişlik yönünden bölünme kabul etse, ona: Yüzey derler ki, o nesne uzunluk ve genişlikle olup, çizgiyle biter. Arazlardan bir nesne ki, üç cihete göre bölünme kabul etse, yani uzunluk, genişlik ve derinlik bakımından bölünmesi kabul olsa, ona: Cisim derler ki, matematikte bahsolunan cisim bilgisidir. Çizgi, doğru ile eğriye ayrılır. Doğru çizgi odur ki uzunluğu, mesafesi üzere farz olunan noktalar toplamı birbirinin hizasında ola, yani bazı cüzleri yüksek, bazı cüzleri alçak olmayıp, bir tarafı göze mukabil oldukta; öteki tarafıyle ortasının ve diğer tarafının görünmesine bir engel olmaya. Eğri çizgi, bunun tersi olup, uzunluk mesafesinin cüzleri eğrilik üzere olup, bir tarafı göze mukabil oldukta; öteki tarafıyle ortasının görünüşüne eğri parçalar engel ola. Doğru çizgiler dahi ya paraleldir ya paralel değildir. Paralel çizgiler, düz olan iki ya fazla çizgilerdir ki, birbirlerinden uzaklıkları, bütün cüzleri eşit oyup, iki yanlarından doğruluk üzere sonsuza dek uzatılsalar, birbirlerine kavuşmaları mümkün olmaz. Paralel olmayan çizgiler, doğru çizgilerin tersidir. Yüzey ise, ya düzdür, ya değildir. Düz yüzey odur ki, bir ucundan bir ucuna varıncaya dek o yüzey üzerinde farzolunan cüzlerinin çizgileri birbirine karşılıklı ve paralel ola. Düz olmayan yüzey, bunun tersidir ki, düz olmayan yüzeylerin bazısına değirmi deler. Kürenin dış yüzeyinin yumruluğu gibi. Bunların yarımlarına: Yarım değirmi yumru ve yarım değirmi bükey derler. Yüzeylerin paralelleri ve paralel olmayanları; çizgilerin paralelleri ve paralel olmayanlarıyla kıyaslanırsa, bilinir.
İkinci Madde
Üçgenlerin kısımlarını, dörtgenlerin çeşitlerini, çokgenlerin açı kısımlarını, dairenin merkez ve çevresini, çap, kiriş, yay, pay ve sintüsü özet olarak bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, geometriciler demişlerdir ki: Her yüzey ki, onu bir çizgi veya ziyade çizgi kuşatır, ona: Yüzey şekli derler. Eğer yüzeyi, üç çizgi kuşatırsa, ona: Üçgen derler. Bu dahi üç kısımdır. Birisine: Eşkenar üçgen denir ki, her üç kenarı birbirine eşittir. Birine: İkizkenar üçgen derler ki, ancak iki kenarı beraberdir. Birine: Çeşitkenar üçgen derler ki, kenarlarının üçü dahi birbirinden farklıdır. Eğer yüzeyi, dört çizgi kuşatırsa, dörtgen derler. Eğer beş çizgi kuşatırsa, beşgen derler. Bu minval üzere on kenara varıncaya kadar ongen derler. Eğer kenarları eşit olursa: Kare, beşgen, altıgen, yedigen, sekizgen, dokuzgen, ongen derler. Ama üçgen ve dörtgen dahi kısımlara ayrılırlar. Üçgende, dik açı bulundukta; dik üçgen, derler. Geniş açı bulunduğu takdirde; geniş üçgen adı verirler. Geniş ve dar açıların bulunduğu üçgen, dar açılı üçgendir. Aynen bunun gibi, dört kenarı olan şeklin, dört kenarı eşit olursa ve dört dik açısı olursa, ona: kare derler. Açıları dik olup, kenarları eşit olmayana: Dikdörtgen. Bunun aksine ki, kenarları eşit olup, açıları dik olmayana: Eşkenar dörtgen derler. Kenarları eşit olmayıp, açıları dahi dik olmasa, lakin kenar ve açılarından karşılıklı ikisi eşit olsa, ona eşkenar dörtgen derler. Bunların dışındakilere yamuk derler. Kenarları dörtten fazla olan şekile: Çokgen dahi derler.Açı, iki çizgiyle kuşatılmış bir yüzeydir ki, kenarları bir noktada birleşir ki o iki çizgi bitişik olmaya. Açı iki kısım olup; birine: Doğu açı derler ki, bir noktada bitişmeksizin uzayan iki çizginin arasında yumrusudur. Birine geometrik cisim derler ki, bir veya daha faza yüzeyin kuşatmasından bir cisimde meydana gelir. Mesela koninin üst açısı gibi. Doğru açı dahi üç kısımdır. Birine: Dik açı derler ki, doğru bir çizginin üzerinde, kendi benzeri dik bir çizgi olup, iki tarafında oluşan iki eşit açıların biridir. Dik olan doğru çizgiye: Dikey derler. bir kısmına: Dar açı tabir ederler ki dik açıdan küçüktür. Bir kısmına dahi geniş açı derler ki, dik açıdan büyüktür. Bu iki kısmın kenarları doğru olmak lazım gelmez.Şekil bir uzamdır ki, bir eğri çizgi, düz bir yüzeyi bir yönüyle kuşatır ki, yüzeyin içinde bir nokta farz olunsa, o noktadan çevreye çekilen çizgilerin cümlesi eşit olur. Şimdi o çevrelenen yüzeye daire derler. Onu çevreleyen eğri çizgiye, daire çizgisi ve değirmi çizgi derler. o ortada var sayılan noktaya, dairenin merkezi derler. Merkezden çevreye uzanan çizgilerin her birine, dairenin yarıçapı derler. Merkezi geçip, her iki uca ulaşan doğru çizgiye -ki belirtilen yarıçaplardan her ikisinin tamamıdır dairenin çapı derler. Bu çap ki, o daireyi iki eşit parçaya bölüp, çapın tamamıyle çevrenin bir yarısını kuşatır ve o daireyi iki parça edip, merkezi geçmeyen doğru çizgiye: Veter (kiriş) denir ki, daireyi iki eşit parçaya bölmeyip, biri büyük ve biri küçük olmak üzere iki kısma böler. Bu iki kısmın her birine: Parça adını verirler ve çevrenin her parçasına kavs (yay) adı verirler. Kirişin yarısına: Düz sinüs derler. Kirişin yarısından çıkıp, yayın yarısına ulaşan dikeye: Sinüs eğrisi derler. Dairenin çapının yarısına: mutlak sinüs derler, gaflet olunmaya.
Üçüncü Madde
Mücessem şekillerden, küp, silindir, koni, küre şekillerini; merkez ve çevresini, kuşağını, kutbunu; eksen ve hareketini, dairelerle dönencelerini, yavaş ve hızlı hareketlerini özet olarak bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, geometriciler demişlerdir ki: Her cisim ki, ou bir veya daha fazla yüzey kuşatır, ona: Mücessem şekil derler. Eğer bir cismi, altı eşit kare kuşatırsa, ona: Küp derer. Eğer iki eşit paralel daire çevreleri arasını birleştiren düz yüzey ile bir cismi kuşatırlarsa, o cisme: Silindir derler ki, o iki daire onun tabanlarıdır. Merkezlerini birleştiren çizgi, o silindirin payıdır ki, eğer bu pay o tabanlar üzerine dikey olursa, o: Dik silindirdir. Değilse: Eğik silindir derler. Eğer bir daire, merkezden çam kozalağı yüzeyi gibi dar bir noktaya yükselip, bir cismi kuşatırsa, ona: Koni derler ki, o dairenin tabanıdır. Merkezden o noktaya çıkan çizgi, o koninin payıdır. Eğer o pay taban üzere dikey olsa, o: Dik konidir. Değilse eğik konidir. Bir şekil o şekilde olursa ki, onun ortasından bir nokta farz olunup, o noktadan o cismin yüzeyine çekilen çizgilerin cümlesi eşit olsa, o şekile: Küre ve o yüzeye: Kürenin çevresi ve değirmi yüzey derler. O noktaya: Kürenin merkezi ve o çizgilere: Kürenin çaplarının yarıları derler. Bu düz yüzey, bir küreyi iki parça eyledikte; bir daire ortaya çıkar. Eğer o yüzey kürenin merkezini geçerse, o daireye, büyük; ötekilerine küçük daire adı verilir. Kürenin çevresinde her nokta ki farz olunur, bir devrini tamam ettikte; bir daire çizer. Ancak iki karşılıklı nokta ki, onlara küre kutbu, hareket kutbu dahi derler. Bir çap ki, iki kutbun arasını birleştirir, ona: Eksen derler. Anlatılan dairelerden o daire ki, onun kutbu, kürenin kutbunun aynısıdır. Merkezi, kürenin merkezinin aynıdır. Ona: Küre kuşağı derler. O daire, iki kutbun arasını yarıya bölmekle, ona
paralellik eden bütün dairelerin en büyüğüdür. O daireler birbirinden küçüktür ki, onlara: var sayılan devir noktaları denir. İki tarafta bulunup, kuşağa oranla boyutları eşit olan her iki daire eşittir. Kürenin iki kutbu, bu dairelerin dahi kutuplarıdır. o halde şüphe yoktur ki bir küre, kendi yerinde hareketiyle merkezi üzere dönerse, onun kuşağı üzerinde bulunan hareketi, hızlı olup, kuşağa paralel olan küçük daireler üzerinde bulunan hareketi; kuşakta bulunan hareketine kıyasla yavaştır. Kutuplarına yakın olan hareketi, kuşağına en yakın olan haraketinden çok daha yavaştır. Kürenin tamamı kendi yerinde durup, hareketi bu minval üzere iken hareketinin sürat ve yavaşlıkta farklılık göstermesi tabii bir iştir.
Bu işin bizzat kendisine bağlı olan farklılığı, feleklerin hareketinde sabit bir şekilde sürer. Feleğin hareketi, ya basittir veya muhteliftir. Basit olan haraketi ki, ona: Benzerli hareket derler. Odur ki, feleğin yüzeyinde ya içinde var sayılan bir nokta ki, o haraketle hareket eylese; o feleğin çevresinde eşit zamanlarda eşit açılar oluştura. Mesela dokuzuncu felek ki, en büyük felektir; âlemin merkezinin çevresinde doğudan batıya hareketle, bir gün bir geceye yakın bir sürede bir dönüşünü tamam eder. O halde, bu feleğin yüzeyinde farzolunan nokta o hareketle eşit zamanlarda eşit mesafeler kateder. Alemin merkezi çevresinde, eşit zamanlarda, eşit açılar oluşturur. Yani bu feleğin çevresinde kuşak misilli farz olunan daire, üçyüzaltmış eşit dereceye bölünüp; bu kuşak üzerinde farz olunan o feleğin noktası, anlatılan şekilde hareket eyledikçe her
bir yıldız saatinde, onbeş derece mesafe kateder. Önceki saatte kat eylediği onbeş derece kavse, ikinci saatte kat eylediği onbeş derece kavsi eşittir. Bu minval üzere hareketle âlemin merkezi çevresinde, önceki saatte oluşturduğu açı, ikinci saatte oluşturduğu açıya eşittir. Diğer saatleri dahi buna kıyas ile bilinir. Bu harekete, merkez çevresinde benzerli hareket derle. Eğer böyle olmasa benzerli demezler. Muhtelif hareket odur ki, benzerlinin tersi ola. Feleğin hareketi ya tektir ya bileşiktir. Tek hareket odur ki, bir felekten çıka. Bileşik hareket odur ki, birden fazla felekten çıka. Her basit hareket, tektir. Lâkin her tek hareket, basit değildir. Her muhtelif hareket bileşiktir. Lâkin her bileşik hareket, muhtelif değildir.
Dördüncü Madde
Yüzeysel şekillerin ölçülerini, mücessem şekillerin miktarlarını ve yüksekliği olan eşyanın yüksekliklerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, geometriciler demişlerdir ki: Bir yüzeyin miktarı onun ölçümüdür. Yani bir şeklin ölçüm bilimi, onun yüzeyinin miktarını bildirir.Dik açılı olan bir üçgenin ölçümü, dik açısını kuşatan iki kenarının birini, öteki kenarın yarısına çarpmakla elde edilir. Geniş açılı olan üçgenin ölçümü, bu açısından kirişine çıkan dikeyi, kirişin yarısına çarpmakla veya aksiyle elde edilir. Açıları eşit olan üçgen ölçümü, herhangi bir açısından kirişine çıkan dikeyi, kirişin yarısına çarpmakla veya aksiyle elde edilir. Eşkenar olan üçgenin ölçümü, bir kenarının karesinin dörtte birinin iki katını üçe çarpmakla elde edilir. Dikdörtgenin ölçümü, bir kenarını, kendi yarısına çarpmakla elde edilir. Eşkenar dikdörtgenin ölçümü, kenarlarından birini, öteki kenarına çarpmakla elde edilir. Çok kenarın ölçümü, iki çapından birinin yarısını, o çapının tamamına çarpmakla elde edilir. Eşkenar olan çokgenlerin ölçümleri, çaplarının yarısını kenarlarını toplamının yarısına çarpmakla elde edilir.Dairenin ölçümü, çevresine bir ip tatbik edip, bunun yarısını, çapının yarısına çarpmakla elde edilir. Eğer dairenin çapı, üçe ve yediye çarpılsa, çevresinin ölçümü elde edilip, ipe hacet kalmaz. Eğer dairenin çevresi, üçe ve yediye bölünse, çapına gerek kalmaz. Zira ki, her dairenin çevresi, çapının üç ve yedi katıdır. Onun için bir dairenin çapı, yirmi ikiye çarpılıp, çarpım yediye bölünse, bölüm o dairenin çevresi olur. Eğer dairenin çevresi, yediye çarpılıp, çarpım yirmiikiye bölünse, bölüm o dairenin çapı olur. Küpün ölçümü, karenin ölçümünden bilinir. (Karenin ölçümünün altıya çarpımı) Dik silindirin yüzölçümü, bir tabanını çevresine çarpmakla elde edilir. Dik koninin yüzölçümü, tepesiyle tabanı çevresini birleştiren dikeyi, çevresinin yarısına çarpmakla elde edilir. tabanlarnın yüzölçümleri ise, tıpkı dairede olduğu gibidir. Kürenin yüzölçümü, çapını, en büyük dairesinin çevresine çarpmakla elde edilir. Kürenin bütün miktarları, çapının yarısını, üçgeninin yüzeyine çarpmakla elde edilir. Yahut çapı, küpünden yedisini ve yedisinin yarısını atıp, kalandan dahi aynı şekilde kalandan doksanı atmakla, bütün miktarı elde edilir. Bunlara kıyasla bulutların miktarları, feleklerin cisimlerinin ve yıldızların ölçümleri ortaya çıkar.Yüksekteki şeylerin yüksekliklerinin ne miktar olduğunu bilmenin kolay yolu budur ki: düz bir yerde bulunan yüksek nesnenin taşının düşüş yerine ulaşmak mümkün ise; o düz yerde boyundan daha uzun bir mızrak dikip, ondan o kadar uzaklaşırsın ki, görüşün o mızrağın tepesinden geçip, o yüksek şeyin tepesine vara. Bundan sonra durduğun yerden, o yüksek şeyin taşının düşüş yeri olan aslına varıncaya değin, ayak ile, ya başka eşya ile ölçüp, bulduğun toplamı, mızrağın senin boyundan fazla olan kısmına çarparsın. Sonra elde ettiğin sayıyı, durduğun yerle o yüksek şeyin, mızrağın tamamının arasındaki mesafeye bölüp, bölüme kendi boyunu eklersin; ne miktara ulaştıysa, işte o yüksek şeyin yüksekliği odur.Öteki çözüm yolu da budur ki: O yüksek şeyin yakınında olan düz yer üzerinde bir ayna koyup, ondan uzaklaşırsın. O kadar gidersin ki, o aynada yüksek şeyin tepesini seyredesin. Sonra ayna ile yüksek şeyin arasındaki mesafeyi boyuna çarparsın ve çarpımı, durduğun yerle aynanın arasındaki mesafeye bölersin ve işte bölüm o yüksek şeyin yükseklik mesafesidir. Zira ki, boyunun, durduğun yerle aynanın arasındaki oranı; o yüksek şeyin ayna ile kendi aslı arasında olan oranı gibidir. Şu halde bilinmeyen, ortalardan biridir. Çünkü dörtlü orantıdan boyun yüksekliği ilktir ve ayna ile durulan yerin arası mesafesi ikincidir. Yüksek şeyin yüksekliği ise üçüncüdür. Ayna ile yüksek şeyin aslı dördüncüdür. Burada bilinmeyen üçüncüdür. Vakta ki, iki tarafın çarpımını bilinen ortaya bilersin; bilinmeyen bölüm olur.Bir yolu dahi budur ki: Bir asa dikip, gölgesinin sana olan oranını bilirsin. Şu halde yüksek olan şeyin gölge vaktinden, yükse şeyin yüksekliğini bilirsin. Güneş ufuktan kırkbeş derece yükseldikte; her nesnenin gölgesi, kendisi kadar olur. Şimdi, geometriden bu miktarca yazıldıkta; Allah Taâlâ'nın: "Göklerin ve yerin melekûtuna bakmazlar mı?" (7/185) remzi, âlemin yapısından da bir miktarca yazmağa gerektiren sebep olmuştur. Ta ki, en yüze istek olan Mevla'yı tanımaya yardımcı ola.