Bağış Yap

Amount :
Other : USD

14 Nisan 2013 Pazar

ABDURRAHMÂN BİN ALİ SEKKÂF


ABDURRAHMÂN BİN ALİ SEKKÂF;
Evliyânın meşhurlarından. İsmi Abdurrahmân bin Ali bin Ebî Bekr bin Abdurrahmân
es-Sekkâf'tır. 1446 (H.850) senesinde Terîm şehrinde doğdu. 1517 (H.923)'de Yemen'de vefât
etti. Hadîs, kelâm, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde tanınmış âlimlerdendir. İlim tahsîline
başlayınca, önce Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Seyyid Muhammed bin Abdurrahmân'dan kırâat
ilmini öğrendi. Bu ilmin ehline kırâatını, hıfzını dinletti. Ayrıca fıkıh ve nahiv ilmine âit
kitaplar okuyup, ezberledi. Haviyu's Sagîr ve Dîvân-ı Şeyh Abdullah bin Es'ad
el-Yâfiî'nin çoğunu ezberledi. Ezberlediği bu metinleri hocalarına dinletip kontrol ettirdi.
Babasından, amcası Şeyh Abdullah Ayderûs'dan, meşhûr âlim Sa'd bin Ali'den, meşhûr fıkıh
âlimi Şeyh Abdullah bin Abdurrahmân'dan ilim öğrendi. Sonra Yemen'e gidip, tahsîline orada
devâm etti. Allâme Abdullah bin Ahmed ile Allâme Muhammed bin Ahmed'den ders alıp
çeşitli ilimleri öğrendi. Bu âlimlerden işittiklerini rivâyet etmek ve eserlerini okutmak da
dahil olmak üzere icâzet, diploma aldı ve dört sene Aden'de kaldı. Aden'den Zebîd şehrine
gitti. Orada da Hâfız Yahyâ el-Âmirî'den ve Safiyüddîn Ahmed bin Ömer el-Meczed'den ilim
öğrendi, icâzet aldı. Bu tahsîlleri sırasında Hâfız Yahyâ el-Âmirî'den Peygamber efendimizin
mübârek parmak izlerinin bulunduğu bir mahalli göstermesini ricâ etti. O da kabûl edip
gösterdi. O mahalde parlayan bir nûr gördüler.
Abdurrahmân bin Ali Sekkâf, bir elini devamlı gizli tutar, göstermek istemezdi. Bir defâsında
bâzıları ısrarla sebebini sorunca şöyle anlatmıştır:
Peygamber efendimizi methetmek için bir kasîde yazdım. Sonra dünyâya düşkün olan bâzı
kimseleri de methettim. Bunun üzerine Peygamber efendimizi rüyâmda gördüm. Beni
azarlayıp elimi kesmemi emretti. Ben de elimi kestim. Ebû Bekr-i Sıddîk (r.anh) bana şefâatçi
olup, Resûlullah'dan affetmesini diledi. Bunun üzerine af buyurdular. Kestiğim elimi
birleştirdim, eskisi gibi oldu. Uyandığım zaman elime bir baktım, kesilmiş ve birleştirilmiş
olan yerde bir iz vardı. Sonra elini çıkarıp o ısrar edenlere gösterdi. Baktılar ki elindeki o
izden bir nûr parlıyordu.
1475 (H.880) senesinde hacca gitti. Mekke'de Hâfız es-Sehavî'den ilim öğrenip rivâyetlerini
ve eserlerini nakil hususunda icâzet aldı. Hac ve ömre yaptı. Kâbe'yi birçok defâ tavâf etti. Bu
ziyâreti sırasında kendisinde üstün hâller hâsıl oldu, kalbi nûr gibi parladı. Sonra Peygamber
efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret için Medîne'ye gitmeye karar verdi. Yanında amcasının
oğlu vardı. Fakat o hasta olması sebebiyle memleketine dönmek istiyor, Ali Sekkâfın da
kendisiyle berâber dönmesi için ısrar ediyordu.
Bu duruma çok üzüldü. Resûlullah'ın kabr-i şerîfini ziyâret edemeyeceğim diye derin bir
düşünceye daldı.
Abdurrahmân bin Ali Sekkâ bu kederli hâli ile Kâbe'yi tavâf ederken, birdenbire karşısına
babası çıktı. Fakat babası memleketleri Terîm şehrinde idi. Bu hâle çok şaşırdı. Babası
takdire râzı olması gerektiğini hatırlattı. O günün gecesinde ayrıca rüyâsında Peygamber
efendimizi gördü. Peygamber efendimiz başını okşayıp tebessüm ederek; "Bizi ziyâret
edememekten dolayı üzüldün. Biz senden râzıyız, seni kabûl ettik. İlerde bizi çok güzel bir
hâlde ziyâret edeceksin." buyurdu.
Bu rüyâdan sonra büyük bir sevince gark olan Abdurrahmân bin Ali Sekkâf memleketi
Terîm'e döndü. Büyük bir şevkle babasının derslerine devâm etti. Babasının bütün eserlerini
okudu. Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin İhyâ-u Ulûmiddîn kitabını
babasından baştan sona kırk defâ okuyup bitirdi. Ayrıca memleketinde bulunan diğer
âlimlerden de okudu. Din ve edebiyât ilimleri ile tasavvuf ilminde, Arapça'da âlim oldu.
Tahsîlinin bu safhasından sonra ilk ziyâretinden altı sene sonra ikinci defâ hacca ve
Peygamber efendimizi ziyârete gitti.Aden'e ve Zebîd şehrine, oradan da Cidde'ye varınca
Muhammed bin Tâhir adında sâlih bir tüccar ona hürmet gösterip bütün ihtiyâçlarını
karşıladı, misâfir etti. Hac ibâdetini büyük bir rahatlık içinde yaptıktan sonra Peygamber
efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret için Medîne yoluna çıktı. Altı sene önce gördüğü rüyâ artık
gerçekleşmek üzere idi. Medîne'ye yaklaştığı sırada kendisini Medîneli çocuklar âdetleri
üzere karşıladılar. Yanında yirmi dinar parası vardı. Hepsini bu çocuklara dağıttı. Sonra
Peygamber efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret etti. İçindeki büyük hasret ateşiyle uzun
zamandan beri yanan Ali Sekkâf murâdına ermesi sebebiyle tarife sığmaz bir mutluluk ve
sevinç içinde idi. Kavuştuğu bu nîmetten dolayı sevinci her an bir kat daha artıyordu. Bu
ziyâreti sırasında anlatılamayacak derecede ve ifâdeye sığmayan hâllere ve nîmetlere, üstün
derecelere kavuştu.
Medîne'ye vardığı sırada Melik Eşref Kayıtbay'ın yakın adamlarından İbn-i Zaman adıyla
meşhur bir tüccar da Medîne'de idi. Tüccar onu görünce çok hürmet ve ikrâmda bulundu.
Hattâ sayısız mal ve eşyâ hediye etti.
Abdurrahmân bin Ali Sekkâf hazretleri ziyâretini tamamlayıp memleketi Terîm'e döndü. Bu
dönüşünde akrabâları ve memleketin ahâlisi onu büyük bir hürmet ile karşıladı. İnsanlar onun
sohbetine ve derslerine toplandılar. O da insanlara ilmi ve mârifeti yudum yudum sundu.
Derslerinde velîlerin yazdığı kitapları ve bilhassa İhyâu Ulûmiddîn adlı eseri okuturdu.
Hadîs ilminde de âlim olup tâliplere ders verirdi. Bütün hallerinin İslâmiyete uygun olması
husûsunda büyük bir titizlik gösterirdi. Az yer, az uyur, az konuşurdu. Fakirleri, garibleri,
yetimleri, zayıfları gözetir, yardım ederdi. Pekçok âlim ve velî onu methetmiştir.
Hadîs âlimlerinden ve Gurer kitabının müellifi Muhammed bin Ali şöyle anlatmıştır:
Rüyâmda bana Abdurrahmân Sekkâf'ın üstün hallerini, güzel hasletlerini söyleyip çok
methettiler. Sabahleyin yanına gittim, kendi kendime hatırımdan; "Keşf ve kerâmet sâhibi ise
ben daha söylemeden gördüğüm rüyâdan haber verir." diye geçirdim.
Evine yaklaşınca onu kapı önünde bekler gördüm. Beni görünce tebessüm edip, akşam
gördüğüm rüyâyı anlattı.
Abdurrahmân bin Ali Sekkâf'ın vefâtından sonra kabrini ziyâret ettiğim zaman Kur'ân-ı kerîm
okurdum. Bu sırada bir yanlışım çıksa veya bir yer unutsam, kabirden gelen bir ses doğrusunu
bildirirdi.
Terîm Sultânı Muhammed bin Ahmed ile Şahar Sultânı arasında harb oldu. Abdurrahmân bin
Ali, Terîm Sultânının muzaffer olacağını haber verdi. Dediği gibi oldu.
Abdurrahmân bin Ali'nin sevdiklerinden biri vefât etti. Definden sonra, telkîn için kabrin
başında durdu. Bir müddet sonra ayrıldı. Bulunanlar, telkîn vermeme sebebini sordular.
Buyurdu ki: "Her kişinin telkîne ihtiyâcı vardır. Lâkin bana bunun ihtiyâcı olmadığı
bildirildi."
Abdurrahmân bin Ali, bir gün Mervân Mescidinde talebelerine ders okuturken, mescidin bir
kenârına bir şeyin düştüğü görüldü. Oradakilerden birine; "Git, o düşen şeyi getir!" buyurdu.
O kişi, düşen şeyi getirdi. Bu, üzeri mühürlenmiş bir zarf idi. Zarfı açıp içindekini okudu.
Sonra bir kâğıda cevâbını yazıp; "Bunu, gelen mektubun düştüğü yere bırakın." buyurdu.
Oraya koydular.
Az sonra bir kuş gelip, o mektubu aldı gitti. Talebeleri sebebini sordular. O da;
"Sevdiğimiz Muhammed Ba'bâd bize haber göndermiş. Biz de cevâbını yazdık." buyurdu.
1) Χμιυ Κερμτ−ιλ−Εϖλιψ; χ.2, σ.63
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.210
3) El-Meşre-ur-Revî; c.2, s.134

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder