Bağış Yap
30 Nisan 2013 Salı
Silsile-i aliyye - 24- Muhammed Ma’sûm Farukî
24- Muhammed Ma’sûm Farukî
Muhammed Masum Farukî hazretleri, evliyânın me hurlarındandır. mâm-ı Rabbânî
hazretlerinin üçüncü o ludur. nsanları Hakka dâvet eden, do ru yolu göstererek saadete
kavu turan ve kendilerine; "silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin yirmi
dördüncüsüdür. Hindistan'ın Serhend ehrinde do du
Daha üç ya ında iken, kelime-i tevhid söylerdi. Kur'ân-ı kerimi kısa zamanda ezberledi.
11 ya ında iken, zikir ve murakabe yolunu babası mam-ı Rabbani hazretlerinden aldı.
Babası istidadının yüksekli ini anlayınca, "Hâl, ilimden sonra oldu u için, önce ilim
okumak gerekir." buyurup o luna aklî ve naklî ilimleri okutmaya ba ladı. Ona, " lim
tahsilini çabuk bitir ki, seninle büyük i lerimiz var." buyururdu. 14 ya ında iken babasına,
"Kendimde bir nur görüyorum ki, bütün âlem güne gibi ondan aydınlanmaktadır." diye arz
edince, babası, "Sen zamanın kutbu olursun." müjdesini verdi. Daha sonra kendisi, "Allahü
teâlâya hamd olsun. Babamın müjdeledi ine kavu tum” demi tir. 16 ya ında iken, bütün
ilimlerin tahsilini bitirip tasavvufa yöneldi. Babasının feyizlerine kavu tu. Kendisi de, "O
esrar denizlerinin dalgıcı oldum” buyurmu tur. Öyle yeti ti ki, onun bereketi ve feyizleri
bütün âleme yayıldı. slâm tarihinde hidâyeti onunki kadar yaygın olan bir âlim ve mür id
görülmemi tir. 900 bin ki i ona talebe olmu , talebelerinden 140 bini evliyâlık mertebelerine
kavu mu , 7 bini de mür id-i kâmil olmu tur. Talebeleri onun huzurunda bazen bir ayda,
bazen bir haftada evliyâ olurlardı. Bazılarını bir teveccühde, makamların hepsine ula tırırdı.
Babası ömrünün son günlerinde ona: "Benim bu dünyada kalmam yalnız kayyumluk
vazifesi sebebiyle idi. Bu artık sana verildi. Bu dünyadan göç etmem yakla tı."
Buyurmu tur.
Talebelerinden olan Muhammed Hanîf-i Kâbilî, Hocasının himmeti ile çok büyük
mârifetlere kavu tu. Hocasından icâzet alarak memleketi olan Kâbil'e döndü. Halkı ir ada
ba ladı. Onu da kıskananlar oldu. Bir grup insan, ona gelip, "Bir keramet görmedikçe, sizin
büyüklü ünüze inanmayız. Biz bir ziyâfet hazırlıyoruz. Üstâdınızı dâvet ediyoruz. Bugün
yemek vaktinde Serhend'den Kâbil'e bir anda gelmesini bekliyoruz. E er gelirse, hepimiz
senin taleben oluruz." diye ilâve ettiler. Serhend’den, Kâbile bir ayda gelinemezdi. Hâce
Muhammed Hanîf, hocasına olan ba lılı ının çoklu undan bunu kabul edip, "Hocam yeme i
yatsı namazından sonra yer. Siz yemekleri hazırlayın, gelece ini ümit ederim." dedi.
Oradakiler gülmeye, alaylı bir ekilde yemekleri hazırlamaya ba ladılar. Vakit gelince "Yatsı
vakti oldu. Artık yemek yiyelim." dediler. Hâce, "Yeme i getirin, üstâdım bu saatlerde
yemek yer." buyurdu. Oradakiler, yemekleri getirirken, Muhammed Ma'sûm hazretleri altı
o lu ile birlikte evin kapısından içeri girdi. Kendisine hazırlanan yere oturdu. Oradakiler bu
hâli görünce, hayrete dü üp özür dilemek zorunda kaldılar. Muhammed Ma'sûm hazretleri
"Yalnız Muhammed Hanîf'in hatırı için geldim. Yoksa maksadım, sizin ikna olmanız
de ildir. Evliyadan keramet istenmez." buyurdu. Hep beraber yeme e ba ladılar. Oradakiler,
sohbetin bereketiyle kalblerindeki zulmetten kurtuldular. Onu sevenler arasına girip, saadete
erdiler.
Talebelerinin üstünlü ü
Muhammed Ma'sûm hazretlerinin talebelerinden Kâbilli Sofî Pâyende Tılâ anlatır:
“Hocam bana icâzet verdikten sonra, memleketime gidip, insanları ir âd etmemi
emretti. "Efendim, bilirsiniz ki, irş âd için para da gerekir. Benim ise bir ş eyim yok." dedim.
"Sofi, kırmızı ve siyah kâ ıt parçaları getir." buyurdu. Hemen gidip getirdim. O kâ ıtları,
para eklinde kesti. Sonra ıslattı, o anda altın ve gümü para oldu. Kendi kendime, "Bu i i
bana da ö retse…" dedim. Bana tekrar "Peki bu i i Hak teâlânın izniyle sana verdim. Ancak
ihtiyâcın oldu u zaman, kullanırsın. Kırmızı kâ ıdı ıslatırsan altın, siyah ka ıdı ıslatırsan
gümü olur.” buyurdu. Sonra memleketime gittim. Evimize her gün misâfir geliyordu.
Buyurdu u gibi kâ ıtlar, altın veya gümü para oluyordu. Böylece onlara hizmet ettim. Halk
tarafından çok sevildim."
Bu talebesinin ismi, altın yapan Sofi anlamında, "Sofî pâyende tılâ" diye me hur
olmu tur.
Sofî Pâyende Kerbâs adındaki talebesi de, huzurunda yeti ip halîfelerinden oldu.
Yanından ayrılıp memleketine giderken, ona biraz kuma vermi ti. Verirken de; "Bu
kuma ta bereket vardır." buyurmu tu. Sofî Pâyende uzun zaman o kuma tan bir parça
keserek satıp ihtiyaçlarını temin etti. Kuma hiç eksilmiyordu. Hayatının sonuna kadar böyle
devam etti. Bunun için, kuma yapan Sofî anlamında "Sofî pâyende kerbâs" ismi ile me hur
oldu.
Hüdâperest Hân adında bir devlet adamı, vâlili i bırakıp, Muhammed Ma'sûm
hazretlerine talebe olmu tu. Bir gün evine altı misâfir gelmi ti. Onlara yedirecek bir eyi
yoktu. Sıkıntılı idi. Fakat feyizden mahrum kalmamak için hocası Muhammed Ma'sûm
hazretlerinin sohbetine gitti. Hocası sıkıntısını anlayıp, sohbetten sonra, kendisine ve altı
misâfirine onar tane olmak üzere yetmi tane, "Enbe" denilen yemi verdi. Ayrıca altı
misâfiri için, altı tane altın para verip, "Sen bizim o lumuz sayılırsın, sana yine misâfir
gelirse hiç çekinmeden bize haber ver." buyurdu.
Talebelerinden Hâce Mûsâ anlatır: "Hocam bana, icâzet-i ve hilâfet verip; memleketime
dönmemi söyledi i zaman; "Bizde halk, sert tabiatlıdır, böyle eyleri bilmez, alay ederler "
dedim. Hocamız Muhammed Ma’sum hazretleri, "Senin sözünü herkes dinleyecek. Bir de,
senin duân her hastalı a ifâ olacak. Oradaki bütün insanlar seni sevecekler." dedi.
Gerçekten hocamın buyurdu u gibi oldu."
Bir talebesi anlatır: "Sahrâda âniden bir aslan gördüm. O anda Hocam Muhammed
Ma'sumu hatırladım. Hemen Ma'sûm hazretleri geldi, elindeki ibri i aslana fırlattı. Aslanda
hareket edecek kuvvet kalmadı. Sonra hocam gözümden kayboldu. Sonra, o ibri in kırılmı
parçalarını yerden topladım. Hâlâ yanımda saklıyorum."
Ara sıra sohbetine gelen bir genç, pek uygun olmayan bir kıza â ık olmu id, dalgın ve
da ınık bir hâldeydi. Muhammed Ma’sum hazretleri, o gencin hâlini anlayıp, "Bu bozuk
i ten ve lüzumsuz hayâlden vazgeç! Arzu yüzünü hakikat bahçesine çevir! Mârifet
bahçesinden meyveler topla! Elbette bu di erinden daha iyi olur." buyurdu. Sıkıntı içinde
olan genç, bu hâlden kurtulması için duâ talebinde bulundu. Muhammed Ma'sum hazretleri,
o hâlden kurtulması için duâ edip; " imdi seni bu hâlden kurtardılar!" buyurdu. Genç bu
sözü duyar duymaz, kendini toplayıp aklı ba ına geldi. Mecazî olan a k, gerçek a ka döndü.
Muhammed Ma'sûm hazretlerinin sâdık talebelerinden oldu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder