Bağış Yap
15 Haziran 2013 Cumartesi
AHMED BİN MUHAMMED
AHMED BİN MUHAMMED;
Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin Muhammed bin Kısbet-il-Halebî el-Kâdirî'dir.
Doğum ve vefât târihi kaynaklarda belirtilmemektedir. Mustafa El-Bekrî,
Es-Suyûf-ul-Haddâd isimli eserinde, Ahmed bin Muhammed'in 1710 (H.1122) senesinde
Şam'a geldiğini bildirmektedir. Buradan anlaşıldığı üzere Ahmed bin Muhammed, on
sekizinci asrın ilk çeyreğinde vefât etmiştir.
Şeyh Mustafa El-Bekrî şöyle anlatır:
Görüştüğüm büyüklerden birisi de Şeyh Ahmed bin Muhammed'dir. O yalnızlığı, insanlardan
uzak kalmayı ve devamlı Allahü teâlâ ile berâber olmayı isterdi. 1710 senesinde Şam'a geldi.
Bir grup cemâat ile ziyaretine gittim. Bu sırada elim kalem tutardı. Bâzı kasîdelerim ve
mensûr yazılarım vardı. Bana dönerek; "Allahü teâlâ bir kimseye gerek nazm gerekse nesir
yazma kâbiliyeti verdiği zaman, o kimsenin bunlardan dolayı büyüklenmemesi, kalbini
bunlarla meşgûl etmemesi gerekir. Böyle hâller ve düşünceler meydana gelirse, onları
yakmalı ve parçalamalıdır. Çünkü Allahü teâlânın katında, daha yüksek derecede ve kıymette
olanları vardır." buyurdu. Bu sözleri duyduktan sonra müsâade alıp huzurdan ayrıldım.
Yazdığım kasîdeleri ve tertib ettiğim yazıların hepsini parça parça ettim. Bu sohbetten çok
istifâde ettim. Bu sohbet bana yetti, sonra bir daha Ahmed bin Muhammed hazretlerinin
huzûruna kavuşmak nasîb olmadı. Çünkü insanların arasına çıkmıyordu.
Ahmed bin Muhammed aklî ve naklî ilimlerde çok yüksek derecelere kavuşmuştu.
Konuşurken mânevî hâller içine girer, bu hâli açıkca görülürdü. Onun yanına devamlı gidip
gelen fazîlet sâhibi bir zât şöyle anlattı:
Bir gün onun yanındaydım. Konuşmalarında Arapça gramer hatâları yapıyordu. O zaman
kendi kendime; "Herhâlde Şeyh Efendi Arapçayı iyi bilmiyor, onun için böyle hatâlar
yapıyor." diye düşündüm. Bu sırada bana dönüp; "Allahü teâlâ Ecrûmiyye kitâbının
müellifine rahmet eylesin." buyurdu. O zâtın hayâtı hakkında bâzı şeyler anlattı. Sonra; "Ben
Ecrûmiyye'yi, nahiv âlimlerinin bildirdiği şekilde şerhettim." buyurup, nahiv ilmine dâir ince
bir meseleden bahsetti. Ben onun nahiv ilmine dâir bu îzahlarını dinleyince hayretler
içerisinde kaldım.
Bir başka zaman onun huzûruna gitmiştim. O sırada; "Ey efendim! Niçin namazdan alıkoyan
düşünceler insanın hâtırına geliyor? Bu hususta ne dersiniz?" diye sordum. "İnsan, namaz
kılarken Allahü teâlâdan gâfil olmazsa, ne türlü olursa olsun, kalbine gelen düşünceler yok
olur." buyurdu.
Bir kere de dünyevî bir ihtiyaç için onun yanına gitmiştim. Yanına vardığımda; "Senin şöyle
bir ihtiyâcın var. İki veya üç gün sonra giderilecek." buyurdu. Dediği gibi üç gün sonra
ihtiyâcım giderildi.
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.338
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.54-265
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder