Bağış Yap
20 Haziran 2013 Perşembe
AHMED RAUFİ
AHMED RAÛFÎ;
İstanbul'da yetişen evliyânın büyüklerinden ve seyyiddir. 1653 (H.1063) senesinde İstanbul'da
doğdu.
Seyyid Ahmed Efendi, asrının büyük âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri öğrendi. İlim tahsîlini
tamamladıktan sonra, Üsküdar Kapı Ağası Medresesi müderrisliğine tâyin edildi. Bu sırada
tutulduğu bir hâl, onu mürşid-i kâmil aramaya sevketti. Selâmsız semtindeki bir dergâhın
şeyhi olan Ali Efendi ile karşılaşıp, ona talebe oldu. Ali Efendiden tasavvuf yolunun edebini
öğrendikten sonra, Doğancılar'da Koca Sinan Paşa Câmii yakınında bulunan evinde talebe
yetiştirmeye başladı. Sultan Üçüncü Osman kendisini sık sık ziyâret edip duâsını alırdı.
Yetiştirdiği talebelerden bâzıları; Hafız Muhammed Efendi, Şeyh İsmâil Efendi, Şeyh Kirişçi,
Şeyh Arabî İsmâil, Şeyh HasanHalîfe ve Şeyh Süleymân Halîfe'dir.
1757 (H.1171) senesinde Üsküdar'da vefât etti ve Koca Sinan Paşa Câmii bahçesine defn
edildi.
Seyyid Ahmed Efendi Halvetiyye yolunun büyüklerindendir. İlim ve irfân bakımından pek
yüksekti. Şöhretten çok sakınır, uzleti çok severdi. Raûfî mahlası ile şiir ve ilâhîler yazan
Ahmed Raûfî'nin Kurret-ül-Uyûn isimli bir eseri ve bir dîvânı vardır. Dîvânı basılmıştır.
-"&*"-(%&<B-,1&-2*.+&<.<7
Ahmed Raûfî, sohbetlerinde büyüklerden nakille buyururdu ki:
Câbir radıyallahü anhın bildirdiği hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Zikrin en fazîletlisi lâ ilâhe
illallahdır." Bâzı âlimler, en fazîletli zikrin Lâ ilâhe illallah olduğunu gösteren Kur'ân-ı
kerîmden yetmiş âyet-i kerîme bildirdiler. Çünkü bu mübârek sözde Allahü teâlânın birliği,
ilâhlığın Allahü teâlâya mahsus olduğu, O'ndan başkasının ilâh olamayacağı isbat
edilmektedir. Îmân, bunun mânâsına inanmakla olur. Bu husûsiyetler, başka kelimelerde ve
başka zikirlerde yoktur. Ebü'l-Fadl Cevherî şöyle bildirir: Cennet ehli Cennet'e girdiklerinde,
Cennet nehirlerinin, ağaçlarının ve Cennet içindeki şeylerin hepsinin, lâ ilâhe illallah
dediklerini işitirler. Onların bâzısı bâzısına, bu kelimeden biz dünyâda iken gâfildik, derler.
Mûsâ aleyhisselâm; "Yâ Rabbî! Bana bir kelime öğret ki, seni onunla anayım, yâhut onunla
sana duâ edeyim." dedi. Allahü teâlâ; "Ey Mûsâ! Lâ ilâhe illallah de." buyurdu. Mûsâ
aleyhisselâm; "Yâ Rabbî! Bu kelimeyi bütün kulların söylüyor. Ben bana mahsus bir şey
istiyorum." dedi. Allahü teâlâ; "Ey Mûsâ! Yedi kat gökler, yedi kat yerler, bir kefeye konsa, lâ
ilâhe illallah mübârek sözü bir kefeye konsa bu daha ağır gelir." buyurdu.
Çok konuşmasını, lüzumsuz söz söylemesini sevmezdi. Bu hususla ilgili olarak şunları
naklederdi:
Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Susmak hikmettir. Onu yapan azdır. Hikmet insanı
cehâletten ve sefâhatten koruyan faydalı bir şeydir." İmâm-ı Gazâlî; "Susmaya yapış. Zarûret
mikdârı hâriç." buyurdu. Ebû Bekr kendisini konuşmaktan men etmesi için ağzına taş
koyardı. Dilin tehlikesi büyüktür. Âfeti çoktur. Susmakla bunlardan kurtulunur. Denilmiştir
ki: "Dilin kendisi küçüktür. Fakat yaptığı cürmü büyüktür ve çoktur." Lokman Hakim oğluna
dedi ki: "Konuşmak gümüş ise susmak altındır." Hadîs-i şerîfte; "Allahü teâlâya ve âhiret
gününe inanan ya hayır söylesin yâhut sussun." buyruldu.
1) Sefînet-ül-Evliyâ; c.5, s.59
2) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.76
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.17, s.213
4) Mecâlis (Süleymâniye Kütüphânesi, Halet Efendi Kısmı No: 294)
İstanbul'da yetişen evliyânın büyüklerinden ve seyyiddir. 1653 (H.1063) senesinde İstanbul'da
doğdu.
Seyyid Ahmed Efendi, asrının büyük âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri öğrendi. İlim tahsîlini
tamamladıktan sonra, Üsküdar Kapı Ağası Medresesi müderrisliğine tâyin edildi. Bu sırada
tutulduğu bir hâl, onu mürşid-i kâmil aramaya sevketti. Selâmsız semtindeki bir dergâhın
şeyhi olan Ali Efendi ile karşılaşıp, ona talebe oldu. Ali Efendiden tasavvuf yolunun edebini
öğrendikten sonra, Doğancılar'da Koca Sinan Paşa Câmii yakınında bulunan evinde talebe
yetiştirmeye başladı. Sultan Üçüncü Osman kendisini sık sık ziyâret edip duâsını alırdı.
Yetiştirdiği talebelerden bâzıları; Hafız Muhammed Efendi, Şeyh İsmâil Efendi, Şeyh Kirişçi,
Şeyh Arabî İsmâil, Şeyh HasanHalîfe ve Şeyh Süleymân Halîfe'dir.
1757 (H.1171) senesinde Üsküdar'da vefât etti ve Koca Sinan Paşa Câmii bahçesine defn
edildi.
Seyyid Ahmed Efendi Halvetiyye yolunun büyüklerindendir. İlim ve irfân bakımından pek
yüksekti. Şöhretten çok sakınır, uzleti çok severdi. Raûfî mahlası ile şiir ve ilâhîler yazan
Ahmed Raûfî'nin Kurret-ül-Uyûn isimli bir eseri ve bir dîvânı vardır. Dîvânı basılmıştır.
Ahmed Raûfî, sohbetlerinde büyüklerden nakille buyururdu ki:
Câbir radıyallahü anhın bildirdiği hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Zikrin en fazîletlisi lâ ilâhe
illallahdır." Bâzı âlimler, en fazîletli zikrin Lâ ilâhe illallah olduğunu gösteren Kur'ân-ı
kerîmden yetmiş âyet-i kerîme bildirdiler. Çünkü bu mübârek sözde Allahü teâlânın birliği,
ilâhlığın Allahü teâlâya mahsus olduğu, O'ndan başkasının ilâh olamayacağı isbat
edilmektedir. Îmân, bunun mânâsına inanmakla olur. Bu husûsiyetler, başka kelimelerde ve
başka zikirlerde yoktur. Ebü'l-Fadl Cevherî şöyle bildirir: Cennet ehli Cennet'e girdiklerinde,
Cennet nehirlerinin, ağaçlarının ve Cennet içindeki şeylerin hepsinin, lâ ilâhe illallah
dediklerini işitirler. Onların bâzısı bâzısına, bu kelimeden biz dünyâda iken gâfildik, derler.
Mûsâ aleyhisselâm; "Yâ Rabbî! Bana bir kelime öğret ki, seni onunla anayım, yâhut onunla
sana duâ edeyim." dedi. Allahü teâlâ; "Ey Mûsâ! Lâ ilâhe illallah de." buyurdu. Mûsâ
aleyhisselâm; "Yâ Rabbî! Bu kelimeyi bütün kulların söylüyor. Ben bana mahsus bir şey
istiyorum." dedi. Allahü teâlâ; "Ey Mûsâ! Yedi kat gökler, yedi kat yerler, bir kefeye konsa, lâ
ilâhe illallah mübârek sözü bir kefeye konsa bu daha ağır gelir." buyurdu.
Çok konuşmasını, lüzumsuz söz söylemesini sevmezdi. Bu hususla ilgili olarak şunları
naklederdi:
Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Susmak hikmettir. Onu yapan azdır. Hikmet insanı
cehâletten ve sefâhatten koruyan faydalı bir şeydir." İmâm-ı Gazâlî; "Susmaya yapış. Zarûret
mikdârı hâriç." buyurdu. Ebû Bekr kendisini konuşmaktan men etmesi için ağzına taş
koyardı. Dilin tehlikesi büyüktür. Âfeti çoktur. Susmakla bunlardan kurtulunur. Denilmiştir
ki: "Dilin kendisi küçüktür. Fakat yaptığı cürmü büyüktür ve çoktur." Lokman Hakim oğluna
dedi ki: "Konuşmak gümüş ise susmak altındır." Hadîs-i şerîfte; "Allahü teâlâya ve âhiret
gününe inanan ya hayır söylesin yâhut sussun." buyruldu.
1) Sefînet-ül-Evliyâ; c.5, s.59
2) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.76
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.17, s.213
4) Mecâlis (Süleymâniye Kütüphânesi, Halet Efendi Kısmı No: 294)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder