Bağış Yap
1 Temmuz 2013 Pazartesi
Hazret-i Ali’nin son sözleri
Hazret-i Ali’nin son sözleri
Hazret-i Osman zamanında çıkan fitne ateşi Dört büyük halifenin sonuncusu olan Hazret-i Ali zamanında da devam etti. Bunun için beş sene süren hilafeti zamannıda sükun ve huzur bulamadı.
Zamanındaki fitne ocağı olan Haricilere savaşmış ve hepsini de perişan etmişti. Bunlardan, kin ve intikam ateşiyle dolu olanlar, zaman zaman bir araya gelerek, nasıl intikam alacaklarını planlıyorlardı. Sonunda; Hz. Ali , Hz. Muaviye ve Hz. Amr bin Âs’ı öldürmeğe karar verdileri. Hz. Ali’yi , Abdurrahman bin Mülcem öldürecekti.
İbnü Mülcem, Hazret-i Ali’i kollamağa başladı. Bir gün sabah namazından önce Halifenin geçeceği yola pusuya yattı. Hz. Ali’nin geldiğini görünce İbni mülcem âniden arkadan üzerine atılarak zehirli kılıcını indirdi.
Hz. Ali ağır yaralıydı. Durmadan kan kaybediyordu. O vaziyette iken bile yanındakilere dönerek, camie gidip sabah namazını kılmalarını, vakti geçirmemelerini söyledi. Namazı kıldırmak için de yerine vekil tayin etti.
Oğlu Hz. Hasan’ı yanına çağırarak:“Bunun yemeğini yedirip istirahatini de temin edin. Eğer yaşayacak olursam ya affederim veya cezasını veririm. Eğer ölürsem, cezasını verin fakat aslâ haddi tecavüz ederek Müslümanların kanlarına girmeyiniz. Zira Allah haddi tecavüz edenleri sevmez” buyurdu.
Kendisine, “Yâ Emire’l mü’minin, şayet size bir hal olursa oğlun Hasan’ı halife saçelim mi?” diye sordular.“Ben bu hususta sizlere ne emrederim ve ne de nehyederim. Siz işinizi daha iyi bilirsiniz. Resûl-i Ekrem’in bu meseleyi bıraktığı gibi ben de bırakacağım.” buyurdu.
Durumu gittikçe ağırlaşyordu. Devamlı olarak kelime-i tevhid ile âyet-i kerimeler okuyordu. Bir ara yanına oğulları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i çağırdı. Onlara şu şekilde nasihatta bulundu:
“Evlâtlarım! Sizlere Allah’a karşı müttaki olmanızı vasiyet ederim. Daimâ doğru söyleyin ve yetimlere acıyın. Âhiret için iyi ameller işleyerek sıkıntıya düşenlerin imdâdına koşun. Zâlimin hasmı olup mazluma daimâ yardım edin. Allah'n kitabı ile amel edin ve Allah yolunda olmaktan sizi hiçbirşey alakoymasın.”
Bu nasihatlerden sonra Hz. Ali âyet-i kerimeler okumağa başladı. Vefatında, son sözü “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” oldu.
“Benim gördüklerimi sen görmüş olsan...”
Hicretin kırkıncı yılının Ramazan-ı şerîf ayının onyedinci Cuma günü sabah namazına giderken İbni Mülcem adlı bir haricî tarafından başına zehirli bir kılıçla vurularak yaralanan Hz.Ali iki gün sonra altmışüç yaşında iken şehid edildi. Techiz ve tekfini, oğlu Hz. Hasan tarafından yapılmış ve namazı edâ olunduktan sonra Kûfe’nin kabristanı sayılan Necef’e defnedilmiştir.
Amr İbni zi-Mürr el-Hemadânî şöyle anlatır: Hz. Ali, Kûfe’de kılıç darbesini aldıktan sonra huzuruna girdim. Başını bir şey ile sarmıştı. Dedim ki: “Ey mü’minlerin emiri! Yarayı bana gösterir misin? Hemen sargıyı açtı. Baktım. Bir şey yok, hafif bir yaradan ibâret, dedim.
Hz. Ali: “Evet sizden ayrılmaktayım” dedi. Kerîmesi Ümmü Gülsüm perde arkasından ağlamaya başlamıştı. Hz. Ali: “Kızım sükût et! Eğer benim gördüklerimi görecek olsan ağlamazsın” dedi. “Yâ Emire’l-Mü’minin, ne görüyorsun?” diy esordum. Buyurdu ki: “İşte bunlar melekler ile nebîler cemâati; işte bu da Muhammed aleyhisselâm! Yâ Ali, müjde sana, teveccüh etmekte bulunduğun hâl, şu içinde bulunduğun halden daha hayırlıdır, diye buyuruyor.”
Hz. Ali, İbni Mülcem tarafından yaralandığında oğlu Hz. Hasan ağlayarak yanına girdi. Hz. Ali: “Seni ağlatan nedir oğulcuğum” dedi. “Nasıl ağlamayayım, sen vefat üzeresin” dedi
Hz. Ali: “Yaptığında sana zarar vermeyecek sekiz tavsiyemi ezberle oğulcuğum” dedi. Hz. Hasan: “Onlar nedir? babacığım” deyince şöyle buyurdu:
“Zenginliğin en iyisi akıl zenginliğidir. En büyük fakirlik de ahmaklıktır. En büyük yalnızlık kendini beğenmektir. En büyük şeref güzel ahlâktır.”
Hz. Hasan “Babacığım bu dört tanesi. Bana diğer dördünü öğret" dediğinde ise Hz. Ali şöyle buyurdu: "Ahmakla arkadaş olmaktan sakın. Sana faydalı olmak isterken zararı dokunur. Yalancı ile arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir. Cimri ile arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o kendisine en çok ihtiyaç duydğun anda senden uzaklaşır. Fâsıkla, kötü kimse ile arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o, çok değersiz bir şeye seni satar.”
“Kendinize Allah yolunda kardeşler edininiz. Çünkü onlar dünya için de, âhiret için de lâzımdır. Cehennem ehlinin “Artık bizim için, ne şefâatçiler, ne de candan bir dost yok.” (Şuarâ, 100-101) sözlerini işitmiyor musunuz?” Hadîs-i şerîfte de şöyle gelmiştir: “Bir kul, Allah yolunda yeni bir kardeş edindimi, Allahü teâlâ da Cennette onun için bir derece ihdas eder.”
“Öyle zaman gelecek ki... “
Hazret-i Ali vefatından önce ileride olacakları şöyle haber verdi:
“İleride öyle zamanlar gelecek ki, kıtâl ve zulümsüz hükümdarlık etmeyen kalmayacak; çılgınlık ve cimrilik etmeden zengin olmak mümkün olmayacak; kişilerin arzularına uymadıkça da insanlarla sohbet etmek mümkün olmayacak. Bu zamana kim yetişecek olur da sohbet ve metânet gösterir ve kendisini korursa, Allahü teâlâ ona elli sıddîk sevâbı verir.”
“Âhir zamanda bir mü’min, halk arasında adını unutturmadıkça rahat edemeyecektir.”
“Öyle zamanlar gelecek ki kötülükleri men edenlerin sayısı, insanların onda birinden az olacaktır. Sonra bunlar da gider ve artık kötüyü yasaklayan tek kimse bulunmaz.”
“Her fenalıktan uzak kalmanın yolu, dili tutmaktır.”
“İki şey aklı ve tedbiri bozar. Biri acele etmek, biri de olmayacak şeyi istemek.”
“Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras, ilim gibi şeref olmaz”
“Dünya bir cîfedir, leştir. Ondan bir şey isteyen köpeklerle dolaşmaya dayanıklı olmalı.”
“İyilik bilmez birisi de olsa, sen iyilik yap! Zira o, mukâbilinde teşekkür edene yapılan iyilikten mizanda daha ağır basar.”
“Arkadaşlarımdan bir grup toplayıp kendilerine bir ziyafet vermem, benim için bir köle azad etmekten daha sevimlidir.”
Peygamber efendimiz, Hz. Ali’ye buyurdu ki: “Yâ Ali altıyüz bin koyun mu istersin, yahut altıyüzbin altın mı veyahut altıyüz bin nasihat mı istersin?” Hz. Ali, “Altıyüzbin nasihat isterim.” deyince, buyurdu ki: “Şu altı nasihata uyarsan, altıyüz bin nasihata uymuş olursun.”
1. “Herkes nafilelerle meşgûl olurken, sen farzları ifâ et.
2. Herkes dünya ile meşgûl olurken, sen Allahü teâlâyı hatırla. Yani din ile meşgul ol, dine uygun yaşa, dine uygun kazan, dine uygun harca!
3. Herkes birbirinin ayıbını araştırırken, sen kendi ayıplarını ara. Kendi ayıplarınla meşgul ol!
4. Herkes, dünyayı imâr ederken, sen dinini imâr et, zînetlendir.
5. Herkes halka yaklaşmak için vâsıta ararken, halkın rızâsını gözet. Allahü teâlâya yaklaştırıcı sebep ve vâsıtaları ara!
6. Herkes çok amel işlerken, sen amelinin çok olmasına değil, ihlâslı olmasına dikkat et!”
“Yâ Rabbi, ilimle doldur yumuşak huylu eyle!”
Hz. Muâviye, uzun boylu, beyaz tenli, heybetli, idi. Güzel konuşur, güzel idâreli davranırdı. Çalışkan, gayretli, azimli idi. Arabistan’da şöhret yapmış dört Sahâbiden birisidir. Sanki her bakımdan devlet başkanı olmak için yaratılmışdı.
Hattâ Hz.Ömer, Hz. Muâviye’de her bakışta “Bu, ne güzel bir Arab Sultânıdır” derdi. Cins atlara biner, kıymetli elbislere giyerdi. Fakat Resûlullah’ın sohbetinin bereketi ile dinden hiç ayrılmazdı. Hz. Ali onun hakkında “Muâviye’nin hakimliğini kötülemeyiniz! O giderse başların koptuğunu görürsünüz” buyurmuştur.
Birgün Resûlullah hayvanına binip Hz. Muâviye’yi arkasına bindirmişti. Giderken “Yâ Muâviye, bana en yakın hangi uzvundur?” uyurdu. Karnım, deyince “Yâ Rabbi, bunu ilimle doldur ve yumuşak huylu eyle” diyerek hayır duâ buyurdu.
Af ve ihsânı hikâyeler teşkil etmiştir. Yumuşaklığı ve sabrı atasözü hâline gelmiştir. Birgün Hz. Hasan borçlarının çok olduğunu söyleyince, seksen bin altın hediyye etti. Amr İbni Âs’dan
gelen bir mektuba yazdığı cevabta şöyle buyurdu: “Bilmiş ol ki, iyi işlerde düşünerek hareket etmek, insanı daha doğru neticelere ulaştırır. Hedefine ulaşan, acele etmiyendir. Acele eden, hüsrandadır. İşinde sebat eden, isabet eder veya hedefe yaklaşır. Acele olan hataya düşer yahud hataya yaklaşır. Yumuşaklık kendisine kâr etmiyen kimseye, hiddet zarar verir. Tecrübelerden ders almayan şeref kazanamaz.”
Vefatına yakın oğlunu çağırıp şu vasiyeti yaptı: “Oğlum, seni harblerde, yollarda yormadım. Düşmanları yumuşattım. Arapları sana itaat ettirdim. Hicaz halkını gözet, onlar senin aslındır. Sana geleceklerin en kıymetlisi onlardır. Irak’dakileri de gözet! Memurların azlini isterlerse azlet. Şamlıları da gözet ki onlar senin yardımcılarındır. Hüseyn bin Ali mübârek bir zattır. Kûfeliler onu senin karşına çıkarabilirler. Onu, iyi karşıla. Onun bize yakınlığı ve büyük hakkı vardır. Resûlullahın torunudur” dedi.
Buyudu ki: “Herkesi memnun etmek, mümkündür, yalnız hasetçi olanı memnun etmek zordur. Çünkü o ancak haset ettiği şeyin yok olması ile memnun kalır.” “Yumuşaklık gösterin ve tahammül ediniz ki, daima fırsat sizin elinizde olsun. Fırsatı ele geçirdikten sonra dilerseniz hakkınızı alırsınız, dilerseniz af edersiniz.”
“Kötülük yapanları da af eyle!”
Hazret-i Muaviye İslamın yayılmasında çok kıymetli hizmetlerde bulundu. Sicistan, Sudan, Afganistan, Buhara, Hindistan’ın kuzey kısmı, Tunus bunun zamanında alındı. Kıbrıs Bisanstan kurtarıldı. Kudüs geri alandı. Yine zamanında, İstanbul kuşatıldı; her sene yüklü vergi vermek şartıyla kuşatma kaldırıldı.
Peygamber efendimiz kendisine , “ Benden sonra ümmetimin yerine hakim olursun. O zaman iyilere iyilik et! Kötülük yapanları da af eyle!” buyurmuştu. Resulullahın bu hayır duasının bereketiyle, İslamiyet Hz. Muaviye zamanıda bu kadar yayıldı.
Büyük İslâm âlimi Abdullah ibni Mübârek’e “Hz. Muâviye ile Ömer bin Abdülaziz’den hangisi efdaldir?” diye soruldukda “Resûlullah’ın yanında giderken, Hz. Muâviye’nin bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den yüzlerce defa daha kıymetlidir” buyurmuştur.
Hz. Muâviye, Peygamberimizden çok hadîs rivâyet etmiştir. Bu hadîs-i şerîflerden birkaçı şunlardır:
“Allahü teâlâ kime iyilik murâd ederse, onu din âlimi yapar ve dinene zarar verecek şeyleri ona bildirir. Ona doğruyu gösterir.”
“Amel bir kab gibidir, sonu iyi olursa evveli de iyi olur.”
“Ehli kitab, dinlerinde 72 fırkaya ayrıldılar. Bu ümmet ise 73 fırkaya ayrılacak, hepsi Cehennemde olacak, yalnız bir tânesi müstesnâ, o da Ehl-i sünnet velcemâattır. Ümmetimden bir kavim ortaya çıkacak ki, bunlar, köpeğin sâhibi peşinden koştuğu bir nefsin arzularına uyacaklardır.”
“Bütün günahları Allah’ın bağışlaması umulur, yalnız müşrik olarak ölenin ve kasden bir mü’mini öldürenin afvolması umulmaz.”
“Ben sâdece bir haznedârım. Her kime gönül hoşnutluğu ile bir şey versem, Allah onu ona hayırlı kılar. Yine her kimse bir şeyi, isteği ve aç gözlülüğü sonucu verirsem, onun durumu yiyip yiyip doymayana benzer.”
“Yâ Rabbi, onu doğru yolda bulundur!”
Cenâb-ı Hak, Eshâb-ı kiramın hepsinden razı olduğunu bildiriyor. Eshâb-ı kiram aralarındaki bazı meselelere rağmen birbirlerini çok severlerdi.İstisnasız Eshabın hepsini sevmek Ehli sünnetin şartıdır. Hz. Muaviye de Eshâb-ı kirâmdan hatta büyüklerindendir. Ayrıca Resulullah efendimizin kayın biradedir. Bunun için O’nun da son sözlerine yer vermeden geçemedik.
Peygamberimizin, “Yâ Rabbi, onu doğru yolda bulundur ve başkalarını da doğru yola götürücü kıl” ve “Yâ Rabbi! Muâviye’ye yazı ve kitab öğret, onu azabından koru” “Yâ Rabbi! Onu memleketlere hakim kıl” duâlarıyla şereflenmiştir.
Hz. Muaviye vahy katibidir. Vahy katibliğine alınması, Cebrâil aleyhisselâmın bildirmesi ile olmuştur. Hz. Cebrâil’in getirdiği Kur’ân-ı kerîmi ve Peygamberimiz’in mektublarını yazardı.
Peygamber efendimiz namazda rükûdan kalkarken “semiallahü limen hamideh” okuduklarında, ön safta bulunan Hz. Muâviye “Rabbenâ lekelhamd” derdi. Bunu söylemek bütün müslümanlara sünnet olarak kaldı. Hz. Muâviye Huneyn gazâsında Resûlullah’ın önünde babası ile birlikte kahramanca çarpıştı. Tebük gazvesine katıldı. Vedâ Haccında bulundu.
Hz. Muâviye ömrünün son günlerinde okuduğu bir hutbede şunları söyledi:
“Ey insanlar! Üzerinizde çok kaldım. Sizi usandırdım. Ben de sizden usandım. Artık ayrılmak istiyorum. Siz de benden ayrılmak ister oldunuz. Fakat size benden daha iyisi gelmez. Nitekim benden evvel gelenler, benden daha iyi idiler. Kim Allahü teâlâya kavuşmak isterse, Allahü teâlâ da ona kavuşmak ister. Yâ Rab! Sana kavuşmak istiyorum, sana kavuşmamı nasib eyle! Beni mübârek ve mes’ud eyle!”
Hastalığı arttğında “Resûlullah bana bir gömlek giydirmişti. O mübârek gömleği bu güne kadar sakladım. Bir gün kesteği tırnaklarıda bu şişe içine koyup saklamıştım. Vefat ettiğim zaman o gömleği bana giydiriniz. O tırnakları da gözlerime ve ağzıma koyunuz. Belki onların hürmetine cenâb-ı Hak beni affeder” dedi. Sonra da “Ben öldükten sonra cömertlik ve ihsanda kalmaz, çok kimselerin gelirleri kesilir. İsteyenler eli boş döner. Keşke Zî Tûva denilen köyde bir Kureyşli olsaydım da emirlki, hâkimlik ile uğraşmasyadım” diyerek 680 senesinin Receb ayında Şam’da hayata gözleni yumdu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder