Bağış Yap

Amount :
Other : USD

19 Temmuz 2013 Cuma

Kimseye bedduâ etmezdi


Kimseye bedduâ etmezdi
Rebî’ bin Heysem hazretleri, kimseye bedduâ etmezdi. O, herşeyi Rabbi’nden bilir, O’ndan gelen herşeye sabır eder, tevekkülünü bozmazdı. Bir gün namaz kılarken, yirmi bin dirhem değerindeki atının çalındığını gördü. Fakat ne namazı bozdu ve ne de üzüldü. Yanında bulunanlar: “Nasıl oldu bu iş, yazık oldu atına!” diye kendisini teselli ediyorlardı.
O ise, “Atın yularını çözerken çalan adamı görmüştüm” dedi. Onların “O halde niçin mâni olmadınız?” demeleri üzerine, “Atımdan daha sevimli olan bir şey ile, yani namaz kılmakla meşguldüm. Onu kaçıramazdım, onun için” dedi. Adamlar hırsıza bedduâ etmeye başlayınca, Rebî’ onlara dedi ki: “Hayır, bedduâ etmeyin. Ben atımı ona hediyye ettim. Sadakam olsun” dedi.
Rebî’ bin Heysem, gözünü haramlardan o derece korur ve etrafına bakınmazdı ki, bazıları onu kör zannetmişlerdir. Yirmi sene Abdullah ibn-i Mes’ud ile beraber bulundu. Hatta ibn-i Mes’ud’un cariyesi onu görünce “A’mâ dostun geliyor” derdi.
İbn-i Mes’ud hazretleri de onun bu sözüne gülerdi. Çünkü onu içeri almak için kapıyı açtığı zaman gözlerini kapamış ve başını yere eğmiş görürdü. İbn-i Mes’ud ona bakınca; Hac sûresinin 34’ncü “Tevazu ile yalvaranları müjdele!” âyetini okur. “Vallahi Peygamber efendimiz seni görseydi sevinirdi” buyurdu.
Birgün İbn-i Mes’ud ile demirciler çarşısına gitti. Orada körüklerini üfürülüp ateşlerin alevlendiğini görünce, Cehennem ateşini hatırlayarak düşüp bayıldı. İbn-i Mes’ud , namaz vaktine kadar başı ucunda beklediyse de, ayılmadığını görünce, onu arkasına alarak evine getirdi ve tam
24 saat baygın kaldı. Bu sebepten beş vakit namazını kılamadı. İbn-i Mes’ud “İşte Allah’tan böyle korkulur” demiştir.
Kimseyle münakaşa etmez, kimseye kötü söylemezdi. Birgün kendisine biri kötü sözler söyleyince Ona, “Söylediklerini Allahü teâlâ duyuyor. Şayet ben, Cennet ile aramdaki güçlükleri aşıp Cennete girersem, senin sözlerinin bana zararı yoktur. Sırat köprüsünden geçemezsem, anlarımki; söylediklerinden de kötü bir insanım” buyurdu.
Rebi’ bin Heysem, bir mecburiyet olmadıkça evinden dışarı çıkmazdı. Bir gün hava almak için kapının önüne çıkmıştı. Bu sırada atılan bir taş alnına gelip alnını kanattı. O, bir taraftan kanı silerken, bir taraftan da kendi kendine: “Ey Rebî’! Bu taş sana ders olsun. Bir daha kapıya çıkma!” deyip içeriye girdi ve ölünceye kadar bir daha zaruretsiz dışarı çıkmadı.
“İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür!”
Rebî bin Heysem hazretleri, Allahü teâlâ’nın verdiği nimetlerden şükrünü ifâ edebilmek ve ömür sermayesini kullanarak âhiret için dünyadan azık toplamak lâzım olduğunu bilir ve bu yollardan, Rabbini tanıyıp ona kavuşmaya çalışırdı. Hatta evinde bir mezar kazdı. O mezarda yatar uyurdu ve Mü'’inûn sûresi 99.ncu "Ey Rabbim! Beni dünyaya gönder de, iyi amelde bulunayım” âyetini okur, sonra kalkar ve kendi kendine “Ey Rebî! İstediğin reddedilip geri dönemiyeceğin gün gelmeden, fırsatı ganîmet bilerek Rabbine ibâdet eyle” derdi.
Rebî bin Heysem’e “Nasıl sabahladın?” diye sorulduğunda, “Zayıf ve günahkâr olduğumuz halde sabahladık. Rızkımızı yiyor ve ecelimizi bekliyoruz” derdi.
Hikmetli sözleri çoktur. Kalblere tesir eden sözlerinden bazıları şunlardır:
“Bir âlim, nasıl olur da ilmine riyâ karıştırabilir? Çünkü o bilir ki, Allah’ın rızası olmaksızın elde edilen ilim, başından bozuktur. O halde bozuk, bâtıl olan bir şeyle insanlara nasıl gösterişte bulunabilir?”
Bir bayram günü kurbanını kestiği zaman, “Ey Allahım, senin rızânı kazanmanın, kendi nefsimi kurban etmekte olduğunu bilsem, izzet ve celâlin hakkı için söylüyorum ki, onu kurban ederdim!”
“İnsan ölüm zamanından önce nasıl yaşarsa, ruhunu o hâl üzere teslim eder. Ben mala, paraya karşı çok ihtiraslı ve insanları çok çekiştiren bir adamı hastalandığında ziyaret etmiştim. Son anlarını yaşıyordu. Yanında otururken, onun duyup okuması için “lâ ilâhe illallah” kelime-i tevhidini okuyordum. O ise, her defasında para saymakla meşgul oluyordu.”
“Bazan kendi kendine şöyle derdi: “Ey Rebî! Dağlar ve yeryüzü müthiş bir sarsıntı ile sarsılıp parça parça dağılarak kıyâmet koptuğu zaman, senin halin nice olur?”
“Dünyada bir kimsenin hüznü, müslümanın hüznünden daha fazla olamaz. Çünkü mü’min, hayatta lâzım olacak nafakasını kazanmak hususunda, dünya ehlinin çektiği hüzün ve meşakkatlara katlanmaktadır. Bir de onun, dünya ehlinden fazla olarak âhiretini kazanmak hüzün ve kederi vardır.”
“İnsanın beklediklerinde, ölümden daha hayırlısı yoktur.”
“Bir mezarlığa uğrayıp da oradakilere duâ etmeyen ve kendini düşünmeyen kimse, hem kendine ve hem de kabirdekilere ihanet etmiş sayılır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder