Bağış Yap
12 Temmuz 2013 Cuma
Resulullahın sırdaşı; Hz.Huzeyfe
Resulullahın sırdaşı; Hz.Huzeyfe
Huzeyfet’übnü Yemân hazretleri, Eshâb-ı kirâm arasında Peygamberimizin sırdaşı olması vasfı ile meşhurdur. Peygamberimiz Ona, Eshâb-ı kirâm arasına karışarak kendilerini gizleyen ve böylece fitne çıkarmak isteyen münafıkların kimler olduğunu tek tek bildirmiştir.
Bundan başka vuku bulacak hadiseleri de bildirmişti. Eshâb-ı kirâm arasında çok sevilir ve ayrı bir itibar gösterilirdi. Çünkü o, Resûlullah’ın verdiği sırlarla dolu idi. Resûlullah gizli kalması lâzım olan bir çok şeyi, Huzeyfet’übnü Yemân’a söyledi.
Buyurdu ki: “Resulullah efendimiz, âlemin yaratıldığı zamandan, yok alacağı güne kadar, olmuş ve olacak şeyleri bildirdi. Bunlardan bildirilmesi caiz olanları size bildirdim. Örtmesi lâzım olanları, sakladım bildirmedim.”
Peygamber efendimiz vefâtından sonra Hz. Ebû Bekir, Huzeyfe’yi ordu kumandanı olarak tayin etti. Umman’daki mürtedlerle (dinden dönenlerle) savaşmak üzere Umman’a gönderdi. Kendisine katılan İkrim’e komutasındaki ordu ile birlikte Umman halkını tekrar İslâma döndürdü. Bundan sonra Umman’da önce zekâtları toplamakla sonra da vâli olarak orada vazifelendirildi.
Hz. Ömer halifeliği sırasında Onu Umman’dan Medine-i Münevvere’ye çağırdı. Bir müddet müşavere (danışma) heyetinde bulundurdu. Sonra da Mezopatamya taraflarında yapılan savaşlara katıldı. Irak’ın ve İran’ın fethinde bulundu.
Nihâvend savaşında Nu’man bin Mukarrin şehid olunca, İslam sanağını Huzeyfe eline alarak Memedân, Rey ve Deynura’yı fethetmişdir. Cezire’nin fethinde bulunarak, Nusaybin Valiliği’ne tayin olundu. Selmân-ı Fârisî ile birlikte Kûfe şehrinin yerini seçip, orada şehir kurulmasını kararlaştırdı. Böylece Kûfe şehri kuruldu.
Huzeyfet’übnü Yemân emniyeti ile şöhret bulmuştur. Hatta Hz. Ömer yeni feth edilen memleketlere: “Huzeyfe ne isterse veriniz” diye emir buyurmuş olduğu halde, kendisi kendi yiyeceğinden ve atının yiyeceği yemden fazlasını almamıştır. Medayin şehrinde uzunmüddet valilik yaptı. Oranın halkı onun idaresinden son deerce memnun olup, kendisini çok sevmişlerdi. Döndüğü zaman, Hz. Ömer O’nun halini değiştirmediğini görerek boynuna sarılmış ve “Sen benim kardeşimsin, ben de senin kardeşinim” buyurmuştur.
Hz. Ömer halife iken Huzeyfet-übnü Yemân’ın bir cenâzenin namazını kılmadığını görerek, O’na niçin kılmadığını sordu. O da ölen kişinin münâfık olduğunu söylemiş ve bu sebeple cenaze namazını kılmadığını açıklamıştı. Bunun üzerine Hz. Ömer, memurları arasında münâfık bulunup bulunmadığını sormuş o da bir tan var demiş, fakat Hz. Ömer’in bütün ısrârına rağmen ismini söylememiştir. Sonra o münafık Hz. Ömer tarafından uzaklaştırılmıştır. Bunun üzerine Hz. Ömer Huzeyfe’nin gitmediği cenazeye gitmemiştir. Çünkü O’nun gitmemesini ölenin münâfık olduğuna işaret sayardı.
“Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?”
Birgün Hz. Ömer huzurunda bulunan bazı Eshâb-ı kirâma: “Resûlullah efendimiz’in fitne hakkında olan sözü hatırında olan var mı? diye sordu. İçlerinden Huzeyfe ey müminlerin emiri! Peygamberimizin bu konudaki sözü aynıyla benim hatırımdadır ki, “Kişi ailesinden, malından, çocuklarından ve komşusundan dolayı fitneye düçar olur. Böyle günahlara oruç tutmak, namaz kılmak ve iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek keffâret olur.” buyurdu, diye cevap verdi.
Hz. Ömer “Maksadım o değil, deniz gibi dalgalanacak fitneyi soruyorum” deyince, Huzeyfe: “Ey müminlerin emiri! Senin için endişelenecek bir şey yok. Senin zamanınla onun arasında bir kapalı kapı var.” diye cevap verdi.
Hz. Ömer “Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?” diye sorunca Huzeyfe “O kapı kırılacak diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer “Desene Ümmet-i Muhammed kıyâmete kadar bir araya gelemeyecek!” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Daha sonra Huzeyfe’ye o kapının ne olduğu sorulduğunda “O kapı Hz. Ömer idi” diye cevap vermiştir. Daha sonra Hz. Ömer şehid edilmiştir.
Huzeyfet’übnü Yemân Hz. Osman’ın halifeliği sırasında Azerbeycan ve Ermenistan taraflarının fethine gönderildi. Bu hizmetlerinin yanında mühim bir hizmetide Kur’ân-ı kerîm nüshalarının çoğaltılmasına sebeb olmasıdır. Çünkü o, Azerbeycan ve Ermenistan tarafına gittiğinde Kur’ân-ı kerîm’in değişik lehçelerle okunduğunu görerek, Kur’ân-ı kerîm’in Kureyş lehçesi üzerine çoğaltılmasını Hz. Osman’a teklif etti. Bunun üzerine Hz. Osman Kur’ân-ı kerîm nüshalarını çoğaltıp; belli merkezlere gönderdi. Hayatının çoğu savaşlarda geçen
Huzeyfet’übnü Yemân Hz. Osman şehid edildiğinde Medine’de bulunuyordu. Bu sırada yaşı oldukça ilerlemişti. Hz. Osman’ın şehid edilmesine çok üzüldü. Onun şehid edilmesinden kırk gün sonra vefât etti.
Huzeyfe ölüm döşeğinde yattığı vakit “Dost ânî bir baskınla geldi. Pişmanlık fayda vermez. Allahım fakirlik ve hastalıktan hakkımda hayırlı olanı bana ver. Ölüm hakkımda yaşamaktan hayırlı ise, sana ulaşıncaya kadar ölüm yolunu bana kolaylaştır.” diyerek duâ etmiştir.
Huzeyfet’übnü Yemân Peygamberimiz’den yüzden fazla hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Ondan rivâyet edilen hadîs-i şerîfler Kütüb-i sitte adı verilen meşhur altı hadîs kitabında yer almıştır.
“Fitne zamanında bir kenara çekil; yalnız yaşa!”
Peygamberimizden bizzat işiterek rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bazıları:
“Resûlullah’a ileride hasıl olacak fitnelerden sordum, çünkü bunların şerrine yakalanmaktan korkuyordum. “Yâ Resûlallah, biz, müslüman olmadan önce kötü kimselerdik. Allahü teâlâ, senin şerefli vücudun ile İslâm nimetini, iyiliklerini bizlere ihsan etti. Bu seadet günlerinden sonra yine kötü zaman gelecek mi” dedim. “Evet gelecek” buyurdu. Bu şerden sonra hayırlı günler yine gelir mi dedim. Yine “Evet gelir. Fakat o zaman bulanık olur” buyurdu. Bulanıklık ne demektir dedim. “Benim sünnetime uymıyan ve benim yolumu tutmayan kimselerdir. İbâdet de yaparlar. Günah da işlerler” buyurdu. Bu hayırlı zamandan sonra, yine şer olur mu dedim. “Evet Cehennemin kapılarına çağıranlar olacaktır. Onları dinleyenleri Cehenneme atacaklardır” buyurdu. Yâ Resûlullah! Onlar nasıl kimselerdir dedim. “Onlar da bizim gibi insanlardır. Bizim gibi konuşurlar” buyurdu. Onların zamanlarına yetişirsem, sığınacak iyi insan bulamazsam ne yapmamı emir edersiniz dedim.
“Bir kenara çekil. Aralarına hiç karışma ölünceye kadar yalnız yaşa!” buyurdu.
Bildirdiği diğer hadis-i şerifler şunlar:
“Benden sonra Hz. Ebû ekir ve Hz. Ömer’e uyunuz.” “Bütün iyilikler sadakadır.”
“Utanmazsan, istediğini yap.” “Nemmam (söz taşıyan) Cennete giremez
“Gümüş ve altın kaplardan bir şey içmeyiniz, ipekli elbise giymeyiniz.”
“Bir kimse, İslâm’da sünnet-i hasene yaparsa, bunun sevabına ve bunu yapanların sevablarına kavuşur. Bir kimse İslâm’da bir bid’at, (kötü) çığır açarsa, bunun günahı ve bunu yapanların günahları kendisine verilir.”
“İki arkadaşın, Allah katında en sevimlisi, arkadaşına karşı daha müşfik (şefkatli) davranandır.”
“Şehvet nazarı ile bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim Allah korkusu ile, onu terk eder, yâni şehvet gözü ile bakmazsa, Allahü teâlâ ona öyle bir imân nasib eder ki, zekini kalbinde duyar.”
“İçinizdeki fenâları yola getirmeğe çalışmazsanız. Yani Emr-i Ma’rûf ve nehyi ani’l münker yapmazsanız Cenâb-ı Hak, başınıza öyle belâlar verir ki, bu belâlardan kurtulabilmek için artık iyilerinizin Allah’a yalvarması da fayda vermez.”
“İnsanlar öyle bir zaman yaşayacak ki..”
Huzeyfe şöyle anlatmıştır: “Resûl-i Ekrem ile namaz kılıyordum. “Bekara” sûresinden okumaya başlamıştı. Rahmet âyeti geldiği vakit allah’dan rahmet diler, azâb âyeti geldiği zaman Allahü teâlâ’ya sığınırdı. Tenzih âyeti geldiği vakit, Allahü teâlâ’yı tesbih ve takdis ederdi. Kur’ân-ı kerîmi bitirdiği zaman Resûlulah şöyle duâ okurdu:
“Allahım! Kur’ân-ı kerîm hürmetine bana rahmet eyle, Kur’ânı bana îmân, nûr, hidâyet ve rahmet kıl, Allahım Kur’ân-ı kerîmden unuttuğum oldu ise bana hatırlat, anlamadığım olduğu ise bana anlat, gece ve gündüzde Kur’ân okumayı bana nasib et, Kur’ân-ı kerîmi lehimde hüccet kıl. Ey âlemlerin Rabbi.”
Bildirdiği diğer iki hadis-i şerif ise şöyle:
“Her ümmetin taptığı bir buzağı, putu var. Benim ümmetimin putu ve tapdığı da altın ve gümüştür.(Para, mal,mülktür.)”
“Dünyayı ahiret üzerine tercih eden kimseyi Allahü teâlâ üç şeye mübtela kılar. Kalbinden hiç çıkmayan sıkıntı. Hiç kurtulamadığı fakirlik ve doymak bilmeyen hırs”
Huzeyfet’übnü Yemân buyurdu ki:
“Öyle bir zamanda bulunuyorsunuz ki, sizden biriniz bildiğinin onda dokuzu ile amel edip birini terk ederse helaka gider. Öyle bir zaman gelecek ki, o zaman bildiğinin yalnız onda biriyle amel eden kurtulacaktır. Çünkü o zaman, amel edenler çok azalacaktır.”
Bir kişi Huzeyfet’übnü Yemân’a “Ben nifaktan korkuyorum” deyince, Huzeyfe “Eğer münafık olsaydın nifaktan korkmazdın, çünkü münafık nifaktan emindir korkmaz.” buyurdu.
“Eğer gönüller manevî pisliklerden temiz olsaydı, Kur’ân-ı kerîmin zevkine doymazlardı.”
Huzeyfet’übnü Yemân’a sordular: “Hayatta olduğu halde ölü sayılan kişiler kimlerdir?” Huzeyfet’übnü Yemân “Gördüğü kötülüğe eli ve dili ile mani olmayan veya kalbi ile buğz etmeyen kimselerdir” buyurdu.
“İnsanlar öyle bir zaman yaşayacak ki; bir kişi için, ne kibar ve ne akıllı, diyecekler. Halbuki onun kalbinde zerre kadar imân izi olmayacaktır.”
Münafık kimdir denildiğinde “İslâmiyyetten bahsedip de onunla amel etmeyen, O’na uymayandır” buyurdu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder