Ma'rûf-ı Kerhi Hazretleri bir gün talebelerini toplar Dicle kenarındaki hurmalıklara çekilir sohbet ederler. Bu esnada nehirden bir kayık geçer. İçinde birkaç bıçkın genç. Hem içki içerler, hem şarkı söylerler. Bir ara hepten şirazeden çıkar, naralar atarlar. Talebeler bu edepsizliğe çok bozulur. Hatta içlerinden bazıları:
-Ah şu kayık bir devrilse de günlerini görseler, derler
Ardarda patlayan kahkahalardan ders yapılamaz olunca mübarek o yana döner. Ellerini açar ve;
- Ya Rabbi, Sen bu kullarını dünyada neşelendirdiğin gibi ahirette de neşelendir. Onlara hidayet ve istikamet nasip eyle, der.
İşte tam o sıra gençlerden biri sahildeki sohbetin farkına varır, arkadaşlarını uyarır. Mübareği görünce derlenir toparlanırlar. Hatta sazlarını kırar, destileri suya atarlar. Mahçup mahçup gelir, Şeyh Mar'uf'un ellerine kapanırlar. O günden sonra sohbetin müdavimlerinden olurlar.
Besmele
Bişrî Hâfî yol kesici bir kimse olup yanında bir takım güzel sesli hafızları gezdirirmiş. Gittiği şehirlerde o hafızlara Kur'an-ı Kerim okutur ve bütün insanları bir yere toplarmış. İnsanlar Kur'an dinlemek için toplandığı ve herkesin aşk ve şevkle dinlemeye başladığı sırada, kendisi kalkıp şehirden dışarıya çıkar ve tenhada yakaladığı kimseleri soyarmış.
Bir gün yol üzerinde ve toz toprak içinde bir kâğıt bulur. Bakar ki kağıtta «Besmele-i Şerif» yazılıdır. Hemen alır, tozlarını temizler ve bir miktar da güzel kokular sürerek yüksekçe bir duvarın üzerine koyar.
O diyarda zühd ve takvası ile meşhur olan bir zat, o gece rüyasında üç defa Hak Celle ve Âlâ Hazretlerini görür ve Hak Teâlâ Hazretleri O'na hitaben:
- Ey kulum! Bişri Hâfî'ye git. O bizim ismimizi tazîmen kaldırdı, biz de O'nun ismini kaldırdık. O bizim ismimizi aziz etti, biz de O'nun ismini aziz ettik. O bizim ismimizi güzelleştirdi, biz de O'nun ismini güzel kıldık, böylece kendisine söyle, haberi olsun, buyurulur.
O zâhid de hemen Bişri Hâfî'nin evine giderek kapıyı çalar. Kapıyı bir cariye açar ve ne istediğini sorar. O da cariyeye şöyle sual eder:
- Bu evin sahibi, köle midir, âzadlı mıdır?
- Âzadlıdır.
- Âzadlı böyle mi olur?
Sonra cariye içeriye gider ve olanları haber verir. Bişri Hâfî de hemen yalın ayak ve başı açık olarak kapıya gelir ve:
- Ya Şeyh! Cariye hata etmiş. Bu evin sahibi, bütün insanların en âsi ve günahkâr olanıdır, der.
Bunun üzerine zâhid, rüyasını anlatır. O anda Bişri Hâfî'nin kalbine hidayet ve inayet yetişerek, şevk ve muhabbet dolar. Tam bir ihlas ile tevbe eder ve derhal mürşid aramaya çıkar. Çıkarken cariyesi:
- Ey efendi, biraz dur da başlığını getireyim.
- Hayır duramam. Zira Cenabı Hak, beni böylece davet etmiş, der ve öylece yola düşer. Ve nihayet bir mürşid-i kâmile bağlanarak, evliyanın büyükleri arasına katılır.
Tebsıra-i Evliya isimli kitabta pek çok kerametleri anlatılmıştır. Onlardan birisi de şudur:
Seyahati zamanında bir gemide giderken, gemi içinde büyük hâcegân ve tüccarlardan çok kimse olup, birisinin kıymetli bir mücevheri kaybolur. İçlerinde Bişri Hâfî'den başka eski elbiseli kimse olmadığından, O'nun aldığını ümid ederler. Ve sana daha güzel elbiseler vereceğiz diye soyup aramaya başladıkları zaman, Bişri Hâfî Hazretleri geminin kenarına gelerek: «Ey balıklar bir cevher getirin.» diye çağırır. Hemen bir çok balık ağızlarında cevherler olmak üzere geminin yanına gelirler.
Daha sonra hâcelere hitaben:
- Kaybolan cevheriniz kadar bunlardan alın, der. Onlar da bu hali görür ve cevherleri alarak, kendisinden özür dilerler.
Birisi de şudur:
Bişri Hâfî'nin dünyadan irtihaline kadar, ayaklarına pislik bulaşmasın diye, Bağdat'da hiç bir hayvan sokaklara bevl etmemiştir. Bir gün bir sipahinin atı bevl ettiği zaman, halk feryad ederek «Bişri Hâfî ya şehirden gitmiştir veya vefat etmiştir.» dediler. Evlerine gidip baktıkları zaman, hakikaten o irtihal etmişti.
Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder