Bağış Yap

Amount :
Other : USD

11 Ekim 2013 Cuma

Kurban Bayramı


Kimlere kurban kesmek vâcibdir?
Mukîm olan, seferde olmıyan, âkıl-bâlig, hür, müslüman erkek ve kadının, ihtiyaç eşyasından fazla nisâb miktarı malı veya parası varsa, kurban kesmeleri vâcibdir. Kurban, koyun, keçi, sığırr, deveden birini, kurban bayramının ilk üç gününde, kurban niyeti ile kesmek demektir.

Seferî olan zenginin veya durumu müsâit olan fakîrin, kurban kesmesinde hiçbir mahzûr yoktur. Çok iyi olur, sevâb olur. 


Neler ihtiyaç eşyasına girer? 
İhtiyaç eşyası demek, kıymetleri ne kadar çok olursa olsun, bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl üç kat elbise, çamaşır, evde kullanılan eşya ve âletler, binecek vâsıtası, meslek kitapları ve ödeyeceği borçlarıdır. Bu eşyaların mevcut olması şart değildir. Eğer mevcut iseler, zekât ve kurban için nisâb hesâbına katılmazlar. 

Ticâret için olmayan, ihtiyacından artan eşya, evindeki süs eşyası, yere serili olmayan halılar, kullanılmayan fazla ev eşyası, san'at ve ticâret âletleri, kurban için ihtiyaç eşyası sayılmaz. Bunlar, fıtra ve kurban için, nisâb hesâbına katılır. 

Tarlasından aldığı mahsûl veya tarlanın, evin, dükkânın, atelyenin, kamyonun bir senelik kirâsı, ne kadar çok olursa olsun, bir yılıIk ev ihtiyacını veya aylık geliri, aylık ihtiyacını ve kul borcunu karşılamıyan kimse, İmâm-ı Muhammed hazretlerine göre, fakîrdir. Fetvâ da böyledir. 

İmâm-ı a'zama göre ise zengin sayılır. Çünkü, mülkü olan tarlanın ve bu demirbaş malların değeri, ihtiyacın karşılar ve nisâb kadar da artar. Bunun, kirâyı her alışta, bir miktar ayırıp, biriktirerek kurban kesmesi lâzımdır. Ya'nî, büyük sevâba kavuşması lâzımdır. Fıtra vermez ve kurban kesmezse, imâm-ı Muhammed'e göre, günâhtan kurtulur. 

Aldığı kira ile güç geçinen kimse, nisâba mâlik ise, para biriktirip, kurban kesmelidir. Etin hepsini kavurma yapıp, birkaç ay et parasından biriktirerek, gelecek yılın fıtra ve kurban parası olarak saklamalıdır. Böylece, kurban sevâbından mahrûm kalmamalıdır. 

Bir sığırı en fazla yedi kişi ortak olarak kesebilir. Bunlara, nâfile kurban, adak veya akîka da ortak edilebilir.

Zenginin satın aldığına, sonradan ortak olmak câiz ise de mekrûhtur. Hiçbirinin hissesi yedidebirden az olmamalıdır. Sekiz kişinin yedi sığırı veya iki kişinin iki koyunu ortak satın almaları câiz olmaz. Çünkü, herbirinin her hayvanda hissesi vardır.

Kurbanlık hayvanda aranan vasıflar ve dikkat edilecek husûslar şunlardır: 
Bir gözü görmiyen, topal olup yürüyemiyen, dişlerinin yarısı yok olan, gözünün, kulağının veya kuyruğunun çoğu, ön veya arka bir ayağı kesilmiş olan, çok zayıf olan hayvan kurban olmaz. 

Koyunun, keçinin bir yaşını, sığırın iki yaşını geçmiş olması lâzımdır. Altı ayı geçmiş koyun, iri, semiz ise, câiz olur. Kesilen hayvandan çıkan yavru diri ise, kesmek lâzımdır. Ölü ise, yenmez.

Satın alırken kusûrlu ise veya kesmeye uygun olarak alınıp sonradan, kesmeye mâni' bir kusûr hâsıl olursa, zengin kimse bir başkasını alıp keser. 

Adak olan kurban kusûrlu olursa, zengin de, fakîr de onu keser. Adak ölürse, başka almaları îcâb etmez.

Kurbanını bir hayır cemiyetine vermek istiyen kimse, parasını veya kurbanını götürüp, bu işle vazîfeli memûra teslîm ederken, "Allah rızâsı için, bayram veya nezir (adak) kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye ve dilediğine kestirmeye ve etini ve derisini dilediğine vermeye seni umûmî vekîl ettim" demelidir. 

Vekâlet, mektupla, faksla veya telefonla da verilir. Kurban parası, önceden verilebildiği gibi, daha sonra da gönderilebilir.

Vazîfeli kimse, gelen kurbana bir numara başlar. Bu numarayı ve kurban sâhibinin ismini deftere yazar. Kesilirken, sahiplerinin ismini söyliyerek kasapları vekîl eder. Ancak böyle kesilen kurbanlar sahîh olur. Etleri dilediği kimselere ve derileri bir fakîr vazîfeliye verir. 

Bu fakîr, derilerin kıymeti ile, nisâb miktarına mâlik olmadan önce, elindekileri toptan, dilediğine hediye eder. Bu da satar. Paraları arzû edilen yere verilir. Fakîrin, kendisine verilen derileri satması veya hediye etmesi câizdir. 

Kurban kesmesini bilmiyen, başkasına (Allah rızâsı için bayram kurbanımı kesmeye seni vekîl ettim) demesi ve kalben de niyet etmesi lâzımdır. Eğer kurbanı da başkasına aldıracaksa, kurbanı alacak kimse de, kesmeyi bilmediği için başkasına kestirecekse, (Allah rızâsı için bayram kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye ve kestirmeye seni umûmî vekîl ettim) der. 

Kurban, bayramın birinci günü bayram namazı kılındıktan sonra, üçüncü günü güneş batıncaya kadar kesilebilir. 

Bayramda Kesilememiş ise
Bayram kurbanını üçüncü günün akşamına kadar kesmiyen kimse, kurbanı satın almışsa, canlı olarak kendini veya kıymetini gümüş veya altın olarak fakîrlere verir. Bayramdan sonra keser ise, etinden kendi yiyemez. Hepsini fakîrlere dağıtır. 

Etin tamamının kıymeti canlı kıymetinden az ise, değer farkını da sadaka verir. Satın almamış ise, orta derecede bir kurban değerini fakîrlere verir. Böylece, cezâdan kurtulur ise de, kurban kesmek sevâbını kazanamaz.

Kurban kesilmeden önce, yününden, sütünden istifâde câiz değildir. Vaktinden önce kesip, etinden yemek ve zenginlere yedirmek de helâl değildir. Bunlar fakîrlere verilir.

Adak kurbanı
Bayram kurbanından başka bir de nezir [adak] kurbanı vardır. Adak yaparken kurban kelimesini söylemeyip de, filan işim olursa, Allah rızâsı için bir koç keseceğim diyen, dileği hasıl olunca, bayramı beklemeden kesebilir. Kurban hayvanı fakîrlere veya hayır cemiyetlerine diri olarak verilmez. Mutlaka kesilmesi gerekir.

Kurban kesilirken nelere dikkat edilir?
Kurban satın alınırken, (Bayram günü kesmesi vâcib olan kurbanı almaya) niyet etmelidir. Bunu keserken, tekrar niyet etmesi şart değildir.

Hayvanı keserken üç kerre bayram tekbîri okunur. Sonra "Bismillahi Allahü ekber" diyerek, hayvanın boğazının herhangi bir yerinden kesilir. "Bismillahi" derken, (h) yi belli etmek lâzımdır. 

Hayvanın boğazında "Merî" denilen yemek borusu, "Hulkûm" denilen hava borusu ve "Evdâc" denilen iki yanda birer kan damarı vardır. Bu dört borudan üçü bir anda kesilmelidir. Kesenin de kıbleye karşı dönmesi sünnettir. 

Hayvan tamamen ölüp, çırpınması durmadan, kafasını koparmak ve derisini yüzmeye başlamak da mekrûhtur. Kesmesini bilenin kendi kesmesi müstehabdır. Bilmiyenin, vekîline kestirmesi ve kesilirken yanında bulunup, (En'âm) sûresinin yüzaltmışikinci "İnne salâtî" âyetini "lâ şerîke leh"e kadar okuması müstehabdır.

Kurban Bayramı


B A Y R A M    H U T B E S İ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

            Değerli Müslümanlar ! şüphesizki bu gün Allah’u Azze ve Celle’nin inananlara ihsan ettiği en güzel günlerden bir tanesidir. Yani, Müslümanların en hayırlı ve en neşeli günlerinden birisi olan kurban bayramı günüdür.

         Her kavmin, her milletin veya her dinin bir bayramı olduğu gibi bu gün de biz Müslümanların bayram günüdür.

{ … Enes r.a’dan. Dedi ki : Resulullah s.a.v Medine’ye geldiğinde, Medinelilerin iki günleri vardı. O günlerde şenlik yaparlardı. Resulullah s.a.v :
- Bu iki gün nedir ? diye onlara sordu. Onlar da :
- Biz cahiliye döneminde iken bu günlerde şenlik yapardık,dediler. Resulullah s.a.v :
- Şüphesiz ki Allah’u Teala bunları,bunlardan daha hayırlı iki güne tebdil etti. Onlar da Kurban ve Ramazan bayramıdır,buyurdu. }

                                                                                                    EBU DAVUD : 2.C.1134.N

         Değerli kardeşlerim ! unutmayalımki Müslümanlar bu güzel günleri için diğer günlerden çok farklı olmalıdırlar. Yani, eğer bu gün onların bayramları ise, bu günün mutlaka diğer günlerden farklı bir tarafı olmalıdır. Ve bu farklılığı da basiretli bir Müslüman sözleriyle tavırlarıyla ortaya koyan biri olmalıdır.

Temiz elbiseler giyinmek ve güzel kokular sürünmek :
          
Değerli kardeşlerim ! Müslümanlar bu günlerinde çok temiz olmalıdırlar. Bu günün akşamında veya sabahında güzelce yıkanmalılar, elbiselerinin en güzeli en temizini giymeliler ve güzel güzel kokular sürünmeliler.

Sıcak, sevecen ve neşeli olmalılar :

Değerli kardeşlerim ! müslümanlar bu günlerinde neşeli olmalıdırlar. İnsanlara yakın, onlara söz ve tavırlarıyla sıcak davranan ve bu günlerde sevecen olmalıdırlar. Donuk yüzlü, karamsar bakışlı, itici kakıcı-kırıcı olmamalıdırlar. Çünkü onlar, kendisine iman ettikleri dinlerinin şu güzel mesajlarını hatırlarından çıkarmamalılar :

( … Resulullah s.a.v şöyle buyurdular :  Mü’min, başkalarına ısınan ve kendisine de ısınılan kimsedir. Başkasına ısınamayan ve kendisinede ısınılamıyan kimsede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası dokunandır. )

                                                                                                                            CAMİU’S  SAĞİR : 3.C.3771.N

( … Ve yine Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : İnsanlardan her yumuşak huylu, ince kalpli, hoş geçimli ve cana yakın kimse cehennem ateşine haram kılınmıştır.  )

CAMİU’S  SAĞİR : 2.C.1957.N - AHMED MÜSNED :  1 . 415

         Öyleyse şuurlu ve basiretli bir Müslüman, bu güzel günleri idrak etmiş ise, diğer günlerden daha farklı olarak insanlara karşı sıcak, sevecen ve güler yüzlü olmalıdır.

         Değerli kardeşlerim ! Unutmayalım ki, bu günümüze ve insanlara değer verdiğimizi gösteren davranışlardan en belirgin olanı, onlara güler yüzlü olmaktır. Çoğu insanların yanında güler yüzlü ve sevecen olmanız onlara bir çok hediyeden  daha değerlidir.

         İşte bundan dolayıdır ki Peygamber s.a.v “ Bir kardeşinin yüzüne gülümsemen, ona tebessüm etmen sadakadır ” buyurmaktadır.

                                                                                         BUHARİ : 13.C. 6013.S

Büyükleri ziyaret küçükleri sevindirme :

         Şuurlu ve basiretli müslümanlar bu günlerinde Allah için büyüklerini ziyaret ederler, küçüklerini sevindirirler. Büyük olanların ellerinden öper küçüklerininde gözlerinden öperler. Eğer imkanları varsa küçüklerin ellerine ceplerine şeker veya para koyarak onlara da bayram gününün ne kadar özel ve güzel olduğunu sergilemiş olurlar.  

( … Abdullah İbn Amr r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize de saygı göstermeyen kimse bizden değildir.  )

EBU DAVUD : 5.C.4943.N - TİRMİZİ : 3 . C . 1985 .  N - AHMED  : 2 . 222 .7033. N

Allah Teâlâ, kudsî bir hadîste şöyle buyurmaktadır :

  وَجَبَتْ مَحَبَّتيِ لِلْمُتَزاَوِرِينَ فِيَّ         

{ Benim için birbirlerini ziyâret eden kimselere muhabbetim vâcip olmuştur. }

                                                                                                         AHMED   :  HAKİM    :

Dargınlarla barışma, helalleşme ve onların gönüllerini alma :

Değerli kardeşlerim ! Unutmayalım ki, bu bayram günlerinde yapacağımız en hayırlı ve en güzel işlerden birisi de ; dargınlarla barışma, onlarla helalleşme ve onların gönüllerini alma olayıdır. Unutmayalımki bu hayırlı günler, Müslümanların birbirleriyle küs kalacağı günler değildir. Bu günler ; birbirlerine sarılacakları, birbirleriyle kucaklaşacakları ve birbirleriyle barışıp helalleşecekleri günlerdir.

{ … Ebu Hureyre r.a’dan; Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Birbirinizle alakayı koparmayın, bir birinize küsmeyin, bir birinize buğzetmeyin, bir birinize hased etmeyin. Ey Allah’ın kulları ! Allah’ın size emrettiği şekilde kardeşler olunuz.  }
                                                                                                              
                                                                                                    MÜSLİM : 8.C.2563/30

Bu günlerde Müslüman alçak gönüllü ve tevazu sahibi olmalıdır :

         Değerli kardeşlerim ! Müslümanlar bu günlerinde, her zamankinden daha fazla birbirlerine karşı alçak gönüllü ve mütevazi olmalıdırlar. Çünkü kim bir müslümana karşı tevazu gösterirse Allah onun derecesini ve değerini yükseltir.

( … Allah resulü s.a.v şöyle buyurdular : Her kim Allah için mütevazi olursa, Allah o kimseyi şüphesiz ki yüceltir.  )

                                                                                                                      SAHİHU’L  CAMİ :   6038.N

( … İyad İbn Himar  el-Mücaşi r.a’dan. Resulullah s.a.v bir hutbesinde şöyle buyurdular : …………… Allah bana vahyetti ki ; bir birinize karşı mütevazi ve alçak gönüllü olun …… )

                                                                                                                                    MÜSLİM : 8.C.2865 - 64. N

Müslüman bu günlerde cömert ve misafir perver olamlıdır :
                                                                                                                                                                    
          Değerli kardeşlerim ! Müslümanlar bu günlerinde yine her zamankinden daha fazla cömert ve her zamankinden daha fazla misafir perver olmalıdırlar. Yani, gelen geçen misafirlerine ikram ederek onları Allah için ağırlayan ve onlara gücü nisbetinde ikram eden kimseler olmalıdırlar.

          Çünkü bu günler, Müslümanların yiğip içme günleridir. Özellikle kurban kesenlerin bu günlerde kurban kesemeyen diğer kardeşlerini sevindirme ve onlara ikram etme günüdür.

        Öyleyse daha fazla sözü uzatmadan, haydin bu güzel günleri bizlere ihsan eden Allah rızası için birbirimizle barışmaya, birbirimizle kaynaşmaya, kucaklaşmaya, birbirimizi ziyaretleşmeye, birbirimize ikram etmeye ve çoluk çocuğu sevindirmeye.

           Allah’u Azze ve Celle bizlere hayırlı uzun ömürler ve daha nice bayramlar idrak etmeyi nasibeylesin.

                          AMİN

Vel hamdu lillahi rabbil alemin

Kurbanla İlgili Sıkça Sorulan Sorular ve Cevapları

Kurban ne demektir, hükmü nedir?

Sözlükte yaklaşmak, Allah’a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurban, dinî bir terim olarak, ibâdet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı, kurban bayramı günlerinde usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.
Akıllı, hür, mukim ve dini ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını keser. Böylece hem  maddi durumu yetersiz olup kurban kesemeyenlere bir şekilde yardımda bulunmuş, hem de  Cenab-ı Hakk’a, yaklaşmış olur.
Kurban ibadeti, İslam toplumlarının şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri devam ede gelmektedir. Ayrıca kurban, bir Müslüman’ın gerektiğinde bütün varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun da bir nişanesidir.
Kurban Hanefi mezhebine göre vacip, diğer mezheplere göre ise, sünnet-i müekkededir. Dini kaynaklarda Peygamber Efendimizin kurbanını daima kestiği ifade edilmektedir.

Kurbanın dinî dayanağı nedir?

Genel anlamda kurbanın bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet yer almaktadır. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’in yerine, Allah tarafından bir kurbanın verildiği açıkça bildirilmektedir. (Saffat, 37/107)
Ayrıca aşağıdaki ayetler de genel anlamda kurban ibadeti ile ilgilidir :
- “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık…” (Hac, 22/34)
- “... kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin”(Hac, 22/28)
 “Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Allah'a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac 22/36-37)
Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, ibadet amaçlı birer uygulama oldukları açıktır. Bu amaçla kesilen hayvanların, et ve kanlarının Allah’a ulaşamayacağı asıl olanın ihlas ve takva olduğunun vurgulanması, kurban kesmenin ibadet olduğunun açık bir göstergesidir.


Kurban keserken nelere dikkat edilmelidir?

Kurban edilecek hayvana acı çektirilmemeli ve eziyet verilmemelidir. Hayvanlar ehil kişiler tarafından kesilmeli ve kesim işlemi süratli bir şekilde yerine getirilmelidir. Ayrıca, çevre temizliği için gerekli tedbirler alınmalıdır. Kesim esnasında hayvanların, birbirlerinin kesimini görecek şekilde yan yana bulundurulmamalarına özen gösterilmelidir.

Kurban bayıltılarak kesilebilir mi?

Ölmeden kesilmesi kaydıyla, ihtiyaç halinde veya hayvana eziyet vermemek amacıyla kurbanlık hayvanın uygun tekniklerle bayıltılmasında bir sakınca yoktur. Ancak hayvan henüz kesilmeden, şok etkisiyle ölürse, kurban olmayacağı gibi, eti de yenmez.

Kurban kesilirken besmele çekilmesinin hükmü nedir? Hangi dua okunmalıdır?

İster kurban niyetiyle olsun ister başka bir amaçla olsun hayvan kesilirken besmele çekilmesi gerekir. Hayvanın kesimi esnasında besmele kasten terk edilirse o hayvanın eti yenilmez. Ancak kasıtsız ve unutularak besmele çekilmezse bu hayvanın eti yenilir.
Kurban kesilirken üç defa  “Bismillahi Allahü ekber” denilir ve şu ayetler okunur:


Kurban keserken abdestli olmak şartmı dır?

Kurban kesen kişinin abdestli olması şart olmamakla birlikte, kurban bir ibadet olduğu için kesenin abdestli olması daha faziletlidir.

Kadın kurban kesebilir mi?

Hayvan kesiminde, gerekli yeterlilik ve şartları taşıyan kişi kadın olsun, erkek olsun kurban kesebilir.
 
Kimler kurban kesmelidir?

Kurban kesmek, âkıl-baliğ (akıllı-ergen), dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan bir Müslüman’ın yerine getirmesi gereken  mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr. altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah'ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakarlığın nişanesi olmak üzere  kurban kesmelidir.

Zengin olan karı-kocadan her birinin kurban kesmesi gerekir mi?

İbadetlerde sorumluluk bireyseldir. Bu nedenle, dinen zengin olan karı-kocadan her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi gerekir. Ancak İmam Malik’e göre aile reisi tüm aile efradı adına bir adet büyükbaş veya küçükbaş hayvan keserse,  bu aile bireylerinin hepsi için yeterli olur.

Yolcunun kurban kesmesi gerekir mi?

Yolcu kurban kesmekle mükellef değildir. Ancak kesmesi halinde,  sevabını kazanır. Sefer halinde iken kurban kesenler; bayram günleri içinde memleketlerine dönerlerse, yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Sefer halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine dönenler, kurbanlarını keserler.

Kurban ne zaman kesilir?

Kurban, kurban bayramının ilk üç gününde kesilir. Kurban kesim vakti, Bayram namazı kılınan yerlerde, bayram namazı kılındıktan sonra, bayram namazı kılınmayan yerlerde ise sabah namazı vakti girdikten sonra başlar. Bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar devam eder. Bu süre içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak kurbanların gündüzleri kesilmesi uygundur. Şafii mezhebine göre ise, kurban bayramın dördüncü günü de kesilebilir.

Hangi hayvanlar kurban olarak kesilir?

Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve deveden olur. Bunların dışındaki hayvanlar kurban olarak kesilemezler. Söz konusu hayvanların kurban olarak kesilebilmesi için devenin 5; sığır ve mandanın 2; koyun ve keçinin 1 yaşını doldurmuş olması gerekir. Bu sayılan yaş sınırını geçtiği halde süt dişlerini değiştirmeyen hayvanlar da kurban edilir. Bunun yanında, 6 ayını tamamlayan koyun, bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olması halinde kurban edilebilir.
Kurban edilecek hayvanın, sağlıklı, azaları tam ve besili olması, hem ibadet açısından, hem de sağlık bakımından önem arz eder. Bu nedenle, kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü kör, boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırık, dili, kuyruğu, kulakları ve memesi kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökük hayvanlardan kurban olmaz. Ancak, hayvanın doğuştan boynuzsuz olması, şaşı, topal, hafif hasta, bir kulağı delik veya yırtılmış olması, kurban edilmesine mani teşkil etmez.
Kurbanlık hayvanlardan hangileri ortak olarak kesilebilir?

Koyun veya keçinin bir kişi tarafından; sığır, manda ve devenin ise, yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban olarak kesilebileceği Hz. Peygamber'in hadisleri ve uygulamaları ile sabittir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 7-8). Ortak olarak kurban edilebilen hayvanlar tek veya çift hisse olarak kesilebilirler.

Akika, adak, udhiyye ve nafile kurbanlar için aynı büyükbaş hayvana ortak olunabilir mi?

Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Ortakların herbirinin ibadet niyetiyle katılmış olması kaydıyla bir kısmı udhiyye, diğer bir kısmı ise adak, akîka, nafile kurbanı olarak niyet edebilirler.

Kurban eti nasıl değerlendirilmelidir?

Hz. Peygamber, kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, bir bölümünün de eve ayrılmasını tavsiye etmiştir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10). Ailenin ihtiyaç durumuna göre etin tamamı evde bırakılabileceği gibi, toplumda muhtaçların arttığı dönemde kurban etinin çoğunun hatta tamamının dağıtılması uygun olur.

Kurban derisi nasıl değerlendirilmelidir?

Kurbanın derisi, bir fakire veya hayır kurumuna verilmelidir. Hz. Peygamber, veda haccında Hz. Ali'ye, kurban olarak kesilen develerinin başında durmasını ve bunların derileri ile sırtlarındaki çullarını sadaka olarak vermesini, kasap ücreti olarak bunlardan bir şey vermemesini emretmiştir (Ebu Davud; Menasik, 20). Buna göre kurban derilerinin para karşılığında satılması, kurbanın kesimi veya bakımı için ücret olarak verilmesi caiz değildir. Derinin satılması halinde bedelinin yoksullara verilmesi gerekir.

Vekalet yoluyla kurban kesilebilir mi?

Kurbanı, kişi kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla başkasına da kestirebilir. Zira kurban mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan ibadetlerde de vekalet caizdir.
Vekalet yoluyla kurban kestiren kişi, bulunduğu yerde ki birisine vekalet verebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet verebilir. Vekalet, sözlü veya yazılı olarak verilebileceği gibi telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir.

Kuyruksuz koyunlar kurban edilebilir mi?

Doğuştan kuyruksuz olan veya besili olması için küçük yaşta kuyrukları boğulmak suretiyle düşürülen koyunların kurban edilmelerinde bir sakınca yoktur. Ancak bir kaza ile değerini azaltacak şekilde kuyruğunun tamamı veya yarısından çoğu kopan hayvanın kurban edilmesi caiz değildir.

Ölmüş kimseler için kurban kesilir mi?

Son zamanlarda halkımız arasında yaygınlaşma eğilimi gösteren; “ölü kurbanı” veya “kabir kurbanı” diye isimlendirilen bir kurban çeşidi yoktur. Ancak, ölmüş birisi adına veya sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. Kurban borcu olup da hayatta iken vasiyet eden kişinin bıraktığı miras yeterli ise, mirasçıları tarafından vasiyetinin yerine getirilmesi gerekir. Vasiyeti yoksa, ölen kimseler için mirasçılarının kurban kesmeleri gerekmez. Ancak bir kimse, sevabını ölmüş bulunan anne veya babasına yahut diğer yakınlarına bağışlamak üzere, çeşitli hayır kurumlarına, fakir ve muhtaç kişilere bağışta bulunabileceği gibi, kurban da kesebilir.

Taksitle kurban alınabilir mi ?

Kişi, ister peşin ister taksitle olsun satın aldığı hayvanı kurban olarak kesebilir

Satın alınan kurbana, daha sonra başkaları ortak edilebilir mi ?

Kişi, mülkiyetinde olan veya kurban etmek amacıyla satın aldığı büyükbaş hayvana yedi kişiyi geçmemek şartıyla başkalarını da ortak edebilir.

Kurban yerine sadaka vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olur mu?

Fıkhi hükmü ister vacip, ister sünnet olsun; kurban ibadeti belirli şartları taşıyan hayvanın usulüne uygun olarak kesilmesiyle yerine getirilir. Kurban bedelini yoksullara ya da yardım kuruluşlarına vermek suretiyle, kurban ibadeti ifa edilmiş olmaz. Şüphesiz Allâh Teâlâ’nın rızasını kazanmak niyetiyle, fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak da Müslüman’ın önemli vazifelerinden biridir. Ancak, bu iki ibadetten birinin diğerinin alternatifi olarak sunulması dini açıdan doğru değildir.
Nitekim Peygamber (a.s.) Efendimiz de, kurban meşru kılındıktan sonra her yıl kurban kesmiştir. (Buhârî, Hac 117, 119; Müslim, Edâhî 17).
Ayrıca hadisi şeriflerde kurban bayramında, Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağı ve kurban edilen hayvanın her unsurunun kişinin hayır hanesine yazılacağı ifade edilmiştir. (Tirmizî, Edâhî 1; İbnu Mâce, Edâhî 3).
Akika Kurbanı nedir?

Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, “akika” adı verilir. Akika kurbanı kesmek müstehaptır. Akika kurbanı olarak kesilecek hayvanda, diğer kurbanlarda aranan şartlar aranır.
Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir.
Akika kurbanının etinden ve derisinden, kurban sahibi dahil herkes istifade edebilir.

Şükür kurbanı ne demektir?

Temettu ve kıran haccı yapan kişilerin, aynı mevsimde hac ve umreyi birlikte ifa ettikleri için, kestikleri kurbanlara şükür kurbanı da denilmektedir. Aynı şekilde kişi, arzu ettiği bir amaca ulaşması veya bir nimete nail olması sebebiyle şükür kurbanı kesebilir. Bu kurbanların etinden sahipleri de yiyebilirler.

Adak Kurbanı Ne Demektir?

Kurban adayan kişinin kurban kesmesi vaciptir. Eğer kişi adağını bir şartın gerçekleşmesine bağlamışsa, bu şart gerçekleşince kesmesi gerekir. Adak kurbanının etinden adak sahibi, usul ve furûu (neslinden geldiği ana, baba, dede ve nineleri…ile kendi neslinden gelen çocukları ve torunları..) yiyemeyeceği gibi, zengine de yediremez. Eğer kendisi yemek ister veya bu sayılanlardan birisine yedirmek isterse, o eti tartıp rayiç bedelini yoksullara vermesi gerekir.


21 Ağustos 2013 Çarşamba

Cehaletin tek İlacı Sormak !

Cehaletin tek İlacı Sormak !
Câbir radıyallahü anh anlatıyor: Arkadaşlarımla beraber sefere çıkmıştık. İçimizden birinin başına taş isabet etti ve başını yaralayıp kemiğini kırdı. Sonra aynı adam uykuda ihtilâm olduğu için, arkadaşlarına:
- Teyemmüm edebilir miyim, bu hususta benim için ruhsat buluyor musunuz? diye sordu.
Arkadaşları da:
- Hayır, su mevcut oldukça teyemmüme ruhsat yoktur, diye cevap verdiler. Bunun üzerine o şahıs gusül abdesti aldı ve açık vaziyetteki yaradan içeriye giren suyun tesiri ile vefat etti. Peygamber aleyhisselâmın huzuruna geldiğimiz zaman, kendisine hadiseyi naklettiler.
 Bunun üzerine Resûlüllah aleyhisselâm:
- Adamı öldürmüşler, Allah onları öldürsün, buyurdu.
Ve «Bilmiyorlarsa sorsaydılar ya; cehaletin ilâcı sormaktır, o adama teyemmüm etmek kâfi gelirdi. Yarasına da bir bez parçası koyar, üzerine mesheder ve vücudunun diğer yerlerini de yıkardı» diye ilâve etti
(Ebû Davud)

Cafer-i Sadık ile Rafizi

Cafer-i Sadık ile Rafizi
Kûfede bir râfizî var idi. Adı Abdülmecîd bin Abdülgaffâr idi. Ca'fer-i Sâdık (k.s) hazretlerinin hûzuruna vardı ve. aralarında şu konuşma geçti
- Esselâmü aleyke yâ Resûlullahın torunu. Resûlullah (s.a.v) hazretlerinden sonra en üstün olan kimdir?
- Ebû Bekr-i Sıddîkdır (r.a).
- Böyle olduğunu nereden biliyorsun.
- Hak sübhânehü ve teâlâ hazretleri ona, Resûlullahdan sonra, ikinci buyurdu. Üçüncüleri Allahü teâlâ olan iki kişiden, ikincisi olmak kadar şeref olamaz
- Hazret-i Alî 'radıyallahü teâlâ anh', Resûlullah (s.a.v) hazretlerinin döşeğinde, kâfirlerden korkmadan yatmadı mı?
- Ebû Bekr-i Sıddîk, Resûlullah hazretleri ile mağaraya girmedi mi?
- Eğer korkmasa idi, girmezdi. Allahü teâlâ Resûlullaha haber verdi ki, Ebû Bekre korkma, dedi.
- Onun korkusu, ondan idi ki, kâfirler onların nerede olduğu hakkında bir haber duyup, gelirler. Resûl-i ekremi üzerler. Görmezmisiniz Ebû Bekr-i Sıddîk, kendi ayağını, mağarada bir deliğe koydu. Hattâ yılan onu kaç def'a ısırdı. O acıya katlandı. Ayağını kaldırmadı. Resûlullahı uyandırmamak için, hiç ses de çıkarmadı. Kendinden korksaydı, zehrlenerek, cânını Resûle fedâ etmezdi.
- Mâide sûresinde, (Rükû'da iken sadaka verirler) meâlindeki 58.âyet-i kerîme ile medh olunan Alîdir.
- Bu âyetden önce, bir âyet-i kerîme vardır ki tahsîs rakamı ondan ziyâdedir. O Sıddîk şânındadır. (Allahü teâlâ, mürtedler ile cihâd eden bir kavm getirir. Allahü teâlâ bunları sever) meâlindeki âyet-i kerîme, Ebû Bekr Sıddîk içindir ve dahâ çok yükseltmekdedir. Resûlullah  (s.a.v) hazretlerinin, öbür âleme göçmelerinden sonra, arablar, dedi ki, biz nemâz kılarız. Ammâ zekât vermeyiz. Ebû Bekr (r.a) buyurdu ki, Resûlullah hazretlerine edâ etdikleri zekât malından bir deve dizinin bağını vermeseler ve ondan eksik verseler, ben onlar ile toprak ve kum sayısınca olsalar da muhârebe ederim.
- Yâ Ca'fer. Hazret-i Alînin şânı için, meâl-i şerîfi, (Mallarını, gece-gündüz, gizli ve gözönünde verenler) olan Bekara sûresinin 274.âyeti gelmemiş mi?
- (Sûre-i Velleyl), Ebû Bekr-i Sıddîkın şânında nâzil olmuşdur. Şânını çok yükseltmekdedir. Zîrâ Ebû Bekr-i Sıddîk kırkbin altın verdi. Kendisine bırakmadı. Bir kilime sarındı. Cebrâîl aleyhisselâm geldi ve dedi ki, Allahü teâlâ buyurdu ki, ben Ebû Bekrden râzıyım. O benden râzı mıdır? Ebû Bekr-i Sıddîk, ben Allahü teâlâdan râzıyım, râzıyım, râzıyım, dedi.
- Meâli şerîfi (Hâcılara su vermeği ve Mescid-i Harâmı binâ etmeği, îmân etmekle ve Allah yolunda cihâd etmekle bir mi tutuyorsunuz. Hâyır, böyle değildir) olan Tevbe sûresinin 20.âyet-i kerîmesi hazret-i Alînin şânını bildirmek için nâzil olmadı mı?
- Meâl-i şerîfi (Mekkenin fethinden önce, sadaka verip, cihâd eden ile, fethden sonra veren ve cihâd eden bir değildir. Önce olanın derecesi dahâ yüksekdir) olan Hadîd sûresinin 10.âyet-i kerîmesi ile Ebû Bekr-i Sıddîk medh olunuyor. Ebû Bekrin muhârebe etmesi önce idi ki, Ebû Cehl, Resûlullah hazretlerine vurmak istedi. Ebû Bekr-i Sıddîk, Ebû Cehle mâni' oldu.
- Alî, hiç kâfir olmadı.
- Öyledir, lâkin, Allahü tebâreke ve teâlâ hiç kimsenin, îmânını, Ebû Bekrin îmânı gibi medh etmedi. Meâl-i şerîfi (Muhâcir ve Ensârın önce gelenlerinden Allahü teâlâ râzıdır. Onlara Cennetde sonsuz ni'metler vardır) olan Tevbe sûresi 31. âyetinde ve meâl-i şerîfi (Doğru haber ile gelen ve Ona inanan için Cennetde istedikleri herşey vardır) olan Zümer sûresi 33. âyetinde, Allahü teâlâ, Ebû Bekr-i Sıddîkın 'radıyallahü teâlâ anh' îmânını medh etmekdedir. Her ne vakt ki, Resûlullah (s.a.v) vahy ile bir haber verse idi, kureyş, yalan söylüyorsun derdi. Ebû Bekr-i Sıddîk hemen yetişip, doğru söylüyorsun yâ Resûlallah, derdi.
- Meâl-i şerîfi (Uhud gazâsında, şeytâna uyup, dağılanlar) olan İmrân sûresi 155.âyetinde, Allahü teâlâ şikâyet etmiyor mu?
- Âyet-i kerîmenin sonunu oku. Meâlen (Onların bu kusûrlarını afv etdim) buyuruyor.
- Hazret-i Alînin dostluğu farzdır. Kur'ân-ı azîmüşşânda, Şûrâ sûresinde, 23.âyetinde meâlen (Size islâmiyyeti bildirdiğim ve Cenneti müjdelediğim için, bir karşılık beklemiyorum. Yalnız yakınım olanları seviniz) buyuruldu ki, bunlar, Alî, Fâtıma, Hasen ve Hüseyindir.
- Ebû Bekre 'radıyallahü teâlâ anh' düâ etmek ve Onu sevmek farzdır. Allahü teâlâ, Haşr sûresinde 10.âyetinde meâlen (Muhâcirlerden ve Ensârdan sonra, kıyâmete kadar gelen mü'minler, yâ Rabbî! Bizi afv et ve bizden önce gelen din kardeşlerimizi  afv et derler) buyuruyor. Hüseynî tefsîrinde diyor ki; (Âlimler buyurdu ki, Eshâb-ı kirâmdan 'radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în' birini sevmiyen kimse, bu âyetde bildirilen mü'minlerden olmaz. Bu düâdan mahrûm olur).
- Resûlullah (s.a.v) (Hasen ve Hüseyn, Cennet gençlerinin üstünüdür. Babaları dahâ üstündür) buyurmadı mı?
- Ebû Bekr-i Sıddîk hakkında bundan iyisini buyurdu. Babam Muhammed Bâkırdan işitdim. Ceddim İmâm-ı Alî 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu ki, Resûlullahın (s.a.v) huzûrunda idim. Başka kimse yok idi. Ebû Bekr ile Ömer 'radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în' geldi. Server-i âlem ve Seyyid-i veledi âdem (s.a.v): (Yâ Alî! Bu ikisi, Peygamberlerden başka, Cennet erkeklerinin en üstünüdür.)
- Yâ Ca'fer! Âişe mi üstündür. Fâtıma mı üstündür?
- Âişe (r.a) Resûlullah hazretlerinin zevcesi idi. Onunla berâber olur. Fâtıma (r.a) hazret-i Alînin zevcesi idi. Onunla berâber olur. Allahü teâlâ hazretlerinin gadabı ve la'neti o râfizî ve mübtedi' üzerine olsun ki, Resûlullah (s.a.v) hazretlerinin, mü'minlerin annesi olan ezvâc-ı tâhirâtına (rıdvânullahi teâlâ aleyhinnâ ecma'în) ta'n eyler.
- Âişe Alî ile muhârebe etdi. Cennete girer mi?
- Allahü teâlâ Ahzâb sûresi, 53.ayetinde meâlen; (Resûlullahı incitmeyiniz. Ondan sonra, zevcelerini nikâh ile hiç almayınız. Bunların ikisi de büyük günâhdır.) buyuruyor. Beydâvî ve Hüseynî tefsîrlerinde diyor ki, bu âyet-i kerîme gösteriyor ki, Resûlullah (s.a.v) vefât etdikden sonra da, ona saygı göstermek için, zevcelerine saygı lâzımdır.
- Ebû Bekrin hilâfetini, Kur'ân-ı azîmüşşânda bana göstermeğe kâdir misin?
- Gösteririm. Hem Kur'ân-ı kerîmde, hem Tevrâtda ve hem de İncîlde gösterebilirim. Kur'ân-ı kerîmde olan şudur: En'âm sûresi 165.âyetinde meâlen; (Allahü teâlâ sizi yeryüzünde halîfe yapdı) buyuruldu. Nûr sûresi 55.âyetinde meâlen; (Îmân eden ve emrlerimi yapanlarınızı, yeryüzüne hâkim kılacağımı söz veriyorum. İsrâîloğullarını halîfe yapdığım gibi, sizi de birbiriniz ardı-sıra halîfe yapacağım) buyuruldu. Beydâvî ve Hüseynî diyor ki, bu âyet-i kerîme gaybdan haber verip, Kur'ân-ı kerîmin, Allahü teâlânın kelâmı olduğunu ve dört halîfesinin 'radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în' meşrû; haklı olduğunu göstermekdedir.
Tevrâtda ve İncîlde, Feth sûresinin son âyetinde meâlen, (Resûlullah ve onunla birlikde olanlar, birbirlerini her zemân ve çok severler ve her zemân kâfirlere düşmân olurlar!) bütün Eshâb bildirilmekde ve Ebû Bekrin şerefine işâret edilmekdedir. Bu âyetin sonunda meâlen, (Eshâbının misâlleri Tevrâtda ve İncîlde bildirildi) buyuruyor. Babam, ceddim Alî bin Ebî Tâlibden (r.a) ve onun da Resûlullah hazretlerinden bildirdiği hadîs-i şerîfde,
(Allahü teâlâ, hiçbir Peygamberine vermediği kerâmetleri bana verir. Kıyâmetde mezârdan önce kalkarım. Allahü teâlâ dört halîfeni çağır, buyurur. Onlar kimdir, yâ Rabbî, derim. Ebû Bekrdir, buyurur. Yer yarılıp, herkesden önce Ebû Bekr mezârdan çıkar. Sonra Ömer, sonra Osmân, sonra Alî kalkar) buyuruldu. Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu: Ben yer şak olup, dışarı gelenlerin evveli olurum. Allahü teâlâ bana kerâmetlerden verir. O nesne ki benden önce Nebîlerin bir ferdine vermemişdir. Sonra Allahü teâlâ buyurur. Yâ Muhammed, yakın getir o halîfeleri ki, senden sonra geldiler. Ben dedim, onlar kimlerdir. Buyurur, Ebû Bekr-i Sıddîk. Benden sonra yer şak olup, Ebû Bekr kabrden dışarı gelenlerin evveli olur. İki hulle giydirirler. Tâ gelip, Arş önünde durur. Ve hesâbın az görürler. Ve arş önünde ayak üzerine dururlar. Ondan bir münâdî seslenir; Ömer bin Hattâb 'radıyallahü teâlâ anh' nerededir. Onu getirirler. Cerâhetden kan revân olduğu hâlde gelir. Diye ki, yâ Ömer, bunu sana kim etmişdir. Mugîre bin Şûbenin kölesi yapmışdır, der. Ona da buyururlar. Arş önünde durur. Hesâbını görürler. İki yeşil hulle giydirirler. Sonra Osmân 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerini getirirler. Damarlarından kan revân olduğu hâlde gelir. Derler ki, bunu sana kim yapdı. Der ki, filân yapdı. Arş önünde durmasını buyururlar. Hesâbı da kolay olur. İki yeşil hulle giydirirler.
- Yâ Ca'fer, bunlar Kur'ân-ı azîmde var mıdır.
- Evet, okumadın mı, Allahü teâlâ onlardan haber verdi. (Peygamberler ve bunların şâhidleri, hesâb için getirilir!) buyuruldu. [Zümer sûresi 69.cu âyet-i kerîmesi meâli]. Yâhud şehîdleri getirilir, denildi. Ya'nî Ebû Bekr ve Ömer ve Osmân ve Alîyi 'rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în' getirirler.
- Yâ Ca'fer! Bu zemâna kadar ben onları sevmiyor idim. Şimdi pişmân oldum. Eğer tevbe edersem, Allahü teâlâ kabûl edermi?
Ca'fer-i Sâdık 'kuddise sirrehül'azîz' buyurdu ki,
Çabuk tevbe et ki, se'âdetin alâmeti olsun. Eğer, Allahü teâlâ korusun, o i'tikâd üzere dünyâdan gitmiş olsaydın, senin dînin boşa giderdi.
Kaynak: Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin

20 Ağustos 2013 Salı

Bu da Geçer Ya Hû!

Bu da Geçer Ya Hû!
Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek,yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını,evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini tavsiye ederler.
Derviş yola koyulur,birkaç köylüye daha rastlar.Onların anlattıklarından Şakirin bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad  adında başka bir çiftlik sahibidir.
Derviş Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır,iyi misafir edilir,yer içer, dinlenir.Şakir de aileside hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır…
Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükr et.”der. Şakir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer…”
Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Bir kaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer.Şakir’i hatırlar,bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir den söz eder. “Haa o Şakir’mi” der köylüler, “O iyice fakirledi,şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”
Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider,Şakir’i bulur.Eski dostu yaşlanmıştır,üzerinde eski püskü giysiler vardır.Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş,evi yıkılmıştır.Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır.Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır.
Şakir bu kez Derviş’i son derece mutevazi olan evinde misafir eder.Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır…Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: Üzülme…Unutma,bu da geçer…”
Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer.Şaşkınlık içinde olup biteni öğrenir.Haddad birkaç yıl önce ölmüş,ailesi olmadığı içinde bütün varını yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır.Şakir Haddad’ın konağında oturmaktadır,kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır.
Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Bu da geçer…”
Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: “Bu da geçer…”
Derviş, “ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır nede mezar.Büyük bir sel gelmiş,tepeyi önüne katmış,Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…
O aralar ülkenin sultanı,kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki ,mutsuz olduğunda umudunu tazelesin,mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın…Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz.Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler.Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir.Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur.Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “Bu da geçer” yazmaktadır.
‘Buda geçer Ya Hû’ sözünün aslı bundan bin küsür sene önceye , Bizans dönemine uzanır. Bizanslılar fena bir işe uğradıkları zaman ‘Buda geçer’ manasına gelen ‘k’afto ta perasi’ demektedirler. İbare Selçuklular zamanında İran taraflarına geçer; ama Farsçalaşıp ‘in niz beguzered’ olur. Osmanlılar devrinde Türkçe söylenip ‘bu da geçer’ yapılır. Derken tekkelerde ve dergâhlardada benimsenir ve sonuna ‘Ya Allah’ manasına gelen bir ‘Ya Hû’ ilave edilip ‘BU DA GEÇER YA HÛ’ haline gelir…
Hayat inişli çıkışlıdır.Her zaman bulunduğumuz durumun gelip geçici olabileceği aklımızdan çıkmamalıdır.

Böceğin Rızkı

Böceğin Rızkı
Hazret-i Süleymân (a.s.) bir gün, deniz kenârında oturmuşlar idi. Bir karıncanın geldiğini gördü. Ağzında bir yeşil yaprak tutardı. Deniz kenârına ulaşdı. Sudan bir kurbağa çıkdı. O yaprağı karıncadan alıp, denize döndü. Karınca geri döndü.
Karıncadan sordular ki,
- Bunun hikmeti nedir.
Karınca cevâb verdi ki,
-Bu deryânın ortasında, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bir taş halk etmişdir. O taşın içinde bir böcek halk etmişdir. Beni onun rızkına sebeb etmişdir. Ben her gün o nesneyi, ona yetecek kadar rızkı getiririm. Deniz kenârına ulaşdırırım. Allahü teâlâ hazretlerinin, kurbağa sûretinde yaratdığı bir meleği o rızkı benden alır, o böceğe verir. O böcek, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin kudreti ile, fasîh dil ile söyler ki;
-Sübhânallah ki, beni halk etdi, deniz ortasında ve taş arasında bana mekân verdi. Benim rızkımı unutmadı. İlâhî, ümmet-i Muhammedi ümîdsiz etme!

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Bir Hikmeti Vardır

Bir Hikmeti Vardır
Adamın biri bir pislik böceği görür
" Bu yaradılışı çirkin pis kokulu bir yaratıktır.Allah bunu niçin yaratmışki ? " der.
Aradan zaman geçer, adamın yüzünde bir çıban çıkar. Nereye başvurduysa derdine bir derman bulamaz.  Çııban yara haline gelir. Bir gün sokakta dolaşırken, yüzündeki yara bir yolcunun dikkatini çeker. ayak üstü sohbetten sonra yolcu kendine yardım edebileceğini, bu tip çıbanların oluşturduğu yaraların tedavisini bildiğini söyler. Adam her ne kadar inanmadıysa Allah'tan umut kesilmez diyerek kabul eder.
Yolcu bir pislik böceğinin getirilmesini ister.Orada bulunanlar bu isteğe gülerler. Fakat hasta olan adam, o böcek hakkında söylediği sözleri o an hatırlar ve derki ;
- Adamın isteğini yerine getirin, ne diyorsa yapın.
Yolcu getirilen böceği yakar ve külünü yaranın üzerine serper ve yara Allah'ın hikmetiyle iyileşir.
Bunun üzerine hasta olan adam etrafına der ki ;
- Unutmayın ! Allah'u Teala'nın yarattıklarının, yaratılışında bir hikmet vardır, bir derde deva vardır. Velev ki pislik böceği olsa dahi.

Bir Boşanma Olayı

Bir Boşanma Olayı
Medineli Sabit bin Kays, sahabenin ileri gelenlerindendi. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’e hizmetten asla geri kalmaz, sözünden ise bir an olsun dışarı çıkmazdı. Efendimiz de onu çok severdi. Hatta bir küçük hatası yüzünden aşırı üzüntüye kapılan Sabit’i teselli ederek “Sabit cennetliklerdendir.” buyurmuştu.
İşte bu Sabit’in aile içi bir sıkıntısı vardı. Hanımı Cemile, Sabit’e bir türlü ısınamamış, onu sevememiş, içindeki ilgisizliği yenip de bir gün olsun sevgiyle muhatap olamamıştı.
Cemile bir kadın olarak iç dünyasındaki bu fırtınayı kime anlatabilirdi? Kendisini kim dinlerdi? İslam’da kadın dinlenir miydi? Önceki devirde kadının söz hakkı yoktu çünkü;
Cemile tereddütler içerisinde doğruca Efendimiz (sallallaha aleyhi ve sellem) Hazretleri’nin huzuruna girdi, olanca cesaretini toplayarak kimselere açamadığı iç dünyasını Efendimiz’e açtı.
– Ya Resulallah, dedi, beyimin İslamî yaşayışına diyeceğim yoktur. Ahlakından da şikayetçi değilim. Lakin ben onu bir türlü sevemedim. Bu halimle ona isyan etmekten, isteklerine ters bir karşılık verip kötü bir sonuca düşmekten korkuyorum. Söyleseniz de beni boşasa. O, kendisini sevmeyen bir hanımı zorla nikanı altında tutan adam durumuna girmese, ben de dinime zarar verecek bir itaatsizliğe doğru kaymasam!.
Efendimiz, iç dünyasını bu nitelikte anlatan Cemile’yi tepkiyle değil ilgiyle dinledi. Bir hanımı, sevemediği erkekle bir arada kalmaya mecbur etmeyi zaten münasip de bulmuyordu. Ancak, beyi ne diyecekti? Boşamak istemezse zorla boşayacaksın da denemezdi. Bir de onu dinlemek gerekirdi. Nitekim öyle de yaptı. Cemile’nin duygularını, düşüncelerini aynen Sabit’e aktararak onu da dinledi.
Anlaşılan Sabit, Cemile’yi seviyordu. Ama Cemile’nin kendisini aynı sıcaklıkta sevmediğini, tek taraflı sevginin mutluluk getirmeyeceğini de biliyordu. Nasıl bir çare bulunabilirdi?
Düşünmeye başladı. Gözlerini diktiği sabit noktadan başını kaldırıp dedi ki:
– Ya Resulallah, Cemile’ye nikahta en değerli bahçemi mehir olarak verdim. Bunca değerli serveti verdiğim kadını bir anda nasıl boşayabilirim? Üstelik benim öyle başka bir bahçem de yoktur!
Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Sabit’in yaklaşımını öğrenmiş oldu. Cemile’ye bu defa sorusunu şöyle sordu:
– Sabit seni boşayacak olsa, nikah sırasında aldığın değerli mehri iade eder misin? Böylece sen mehrini verip nikah bağından kurtulmuş olursun, Sabit de nikah hakkından vaz geçip bahçesini geri almış olur. İki taraf da bir şey verirken bir şeyleri almış sayılarak karşılıklı mağduriyetlerinizi gidermiş sayılırsınız. Teselli tarafınız bu olur.
Cemile buna hemen razı oldu. Kocasının nikah sırasında kendisine mehir olarak verdiği bahçeyi “Memnuniyetle iade ediyorum.” dedi.
Sabit de “Öyle ise ben de nikahını aynı memnuniyetle ona iade ediyor, bu andan itibaren boşamış bulunuyorum, özgürdür.” dedi.
Taraflar böylece bir şey verirken bir şey de aldıklarından helalleşerek ayrılmış oldular.
Bu olay üzerine Bakara Suresi’nin 229. ayeti nazil oldu. Ayet-i kerime anlaşmayı iptal etmiyor, hatta ortak aile hayatını sürdürme sevgisi yok olunca, hanımın aldığı mehri verip de nikahını ortadan kaldırmasını meşru görüyor; ancak erkeğin fırsatçılık edip de kadından veremeyeceği miktarda mal istememesini de tavsiye ediyordu.
Bu hadise üzerine fıkıhta hüküm şöyle tespit edildi:
– Kadın ayrılmak istediği beyine bir şeyler vererek kendini boşatabilir! Yeter ki beyi fırsatçılık edip de kadından veremeyeceği miktarda haksız mal isteğinde bulunmasın.
Kaynak: Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları

18 Ağustos 2013 Pazar

Besmelenin Fazileti

Besmelenin Fazileti
Saliha bir kadının, münafık ve cahil bir kocası vardı. Bu kadın " Bismillahirrahmanirrahim " diye besmele çekmeden, hiçbir işine başlamazdı. Kocası,onun bu haline kızar, kadıncağıza yapmadığı eziyeti bırakmazdı. O saliha kadın ise, kocasının eza ve cefalarına sabreder ve onun doğru yola gelmesi için Allah'a dua ederdi.
Birgün,kadının kocası iyice öfkelenmişti..Karısına yapacağı eziyet ve kötülük için bir bahane arıyor ve kendi kendine :
"Şuna bir oyun çevireyimde görsün; bakalım onu rezil olmaktan kim kurtaracak ? " diye söylenip duruyordu. Başkalarına açıkça söyleyemediği inkarcılığı,artık bütün çirkinliğiyle,içinde dolup taşmıştı.
Hanımını çağırdı,ona bir kese altın vererek :
- Bunu iyi sakla !!! diye tenbih etti. Kadında kocasının emri üzerine hemen gitti,besmeleyi çekerek keseyi iyice sakladı. Bu arada kocasıda onu gizlice takip ediyordu. Sonra karısının haberi olmadan keseyi, karısının sakladığı yerden aldı. İçindeki altınları boşaltarak, keseyi derin bir kuyuya attı. Aradan çok geçmeden karısını çağırdı ve :
- Sana verdiğim bir kese altını hemen getir. dedi.
Kadın koştu ; keseyi sakladığı yere,
" Bismillahirrahmanirrahim " diyerek elini uzattı.
Tam o anda, Allahu Tealanın emriyle, kese kadının sakladığı yerde içindeki altınlarla beraber aynen duruyordu.  Islanan keseden suları damlıyordu. Kadın kesenin neden ıslak olduğunu anlayamadı ve keseyi kocasına getirdi. Adam içi altınla dolu keseyi görünce çok şaşırdı ve karısının söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu anladı.
Sonra karısına ;
- Sana çok zulmettim,çok canını yaktım,beni affet. diye yalvarmaya başladı. Allah'a tevbe ve istiğfar etti. İbadetlerine bağlı bir insan oldu. O günden sonra dua ve yakarışlarında hep şöyle derdi
- Ya Rabbi ! Bana dünyam ve ahiretim için hayırlı, Saliha bir kadını eş olarak verdiğin için,sana hakkıyle şükretmekten acizdim,beni affet Alah'ım...
O saliha kadın ise ;
- Ya Rabbi ! Sana şükürler olsun ki,duamı kabul edip kocamı salihlerden eyledin,diye dua ediyordu.
Bu hikayeden alınacak ibretler ve çıkarılacak hikmetler çoktur.Büyükler demişlerki ; " Sabrın kendisi acıdır,lakin meyvesi tatlıdır."
  Kaynak : Ahmed Şihabuddin El-Kalyubi'nin," Dini Hikayeler ", Çeviri : Hüseyin Erdoğan

Beddua Yerine Dua

Beddua Yerine Dua
Ma'rûf-ı Kerhi Hazretleri bir gün talebelerini toplar Dicle kenarındaki hurmalıklara çekilir sohbet ederler. Bu esnada nehirden bir kayık geçer. İçinde birkaç bıçkın genç. Hem içki içerler, hem şarkı söylerler. Bir ara hepten şirazeden çıkar, naralar atarlar. Talebeler bu edepsizliğe çok bozulur. Hatta içlerinden bazıları:
-Ah şu kayık bir devrilse de günlerini görseler, derler
Ardarda patlayan kahkahalardan ders yapılamaz olunca mübarek o yana döner. Ellerini açar ve;
- Ya Rabbi, Sen bu kullarını dünyada neşelendirdiğin gibi ahirette de neşelendir. Onlara hidayet ve istikamet nasip eyle, der.
İşte tam o sıra gençlerden biri sahildeki sohbetin farkına varır, arkadaşlarını uyarır. Mübareği görünce derlenir toparlanırlar. Hatta sazlarını kırar, destileri suya atarlar. Mahçup mahçup gelir, Şeyh Mar'uf'un ellerine kapanırlar. O günden sonra sohbetin müdavimlerinden olurlar.

Besmele
Bişrî Hâfî yol kesici bir kimse olup yanında bir takım güzel sesli hafızları gezdirirmiş. Gittiği şehirlerde o hafızlara Kur'an-ı Kerim okutur ve bütün insanları bir yere toplarmış. İnsanlar Kur'an dinlemek için toplandığı ve herkesin aşk ve şevkle dinlemeye başladığı sırada, kendisi kalkıp şehirden dışarıya çıkar ve tenhada yakaladığı kimseleri soyarmış.
Bir gün yol üzerinde ve toz toprak içinde bir kâğıt bulur. Bakar ki kağıtta «Besmele-i Şerif» yazılıdır. Hemen alır, tozlarını temizler ve bir miktar da güzel kokular sürerek yüksekçe bir duvarın üzerine koyar.
O diyarda zühd ve takvası ile meşhur olan bir zat, o gece rüyasında üç defa Hak Celle ve Âlâ Hazretlerini görür ve Hak Teâlâ Hazretleri O'na hitaben:
- Ey kulum! Bişri Hâfî'ye git. O bizim ismimizi tazîmen kaldırdı, biz de O'nun ismini kaldırdık. O bizim ismimizi aziz etti, biz de O'nun ismini aziz ettik. O bizim ismimizi güzelleştirdi, biz de O'nun ismini güzel kıldık, böylece kendisine söyle, haberi olsun, buyurulur.
O zâhid de hemen Bişri Hâfî'nin evine giderek kapıyı çalar. Kapıyı bir cariye açar ve ne istediğini sorar. O da cariyeye şöyle sual eder:
- Bu evin sahibi, köle midir, âzadlı mıdır?
- Âzadlıdır.
- Âzadlı böyle mi olur?
Sonra cariye içeriye gider ve olanları haber verir. Bişri Hâfî de hemen yalın ayak ve başı açık olarak kapıya gelir ve:
- Ya Şeyh! Cariye hata etmiş. Bu evin sahibi, bütün insanların en âsi ve günahkâr olanıdır, der.
Bunun üzerine zâhid, rüyasını anlatır. O anda Bişri Hâfî'nin kalbine hidayet ve inayet yetişerek, şevk ve muhabbet dolar. Tam bir ihlas ile tevbe eder ve derhal mürşid aramaya çıkar. Çıkarken cariyesi:
- Ey efendi, biraz dur da başlığını getireyim.
- Hayır duramam. Zira Cenabı Hak, beni böylece davet etmiş, der ve öylece yola düşer. Ve nihayet bir mürşid-i kâmile bağlanarak, evliyanın büyükleri arasına katılır.
Tebsıra-i Evliya isimli kitabta pek çok kerametleri anlatılmıştır. Onlardan birisi de şudur:
Seyahati zamanında bir gemide giderken, gemi içinde büyük hâcegân ve tüccarlardan çok kimse olup, birisinin kıymetli bir mücevheri kaybolur. İçlerinde Bişri Hâfî'den başka eski elbiseli kimse olmadığından, O'nun aldığını ümid ederler. Ve sana daha güzel elbiseler vereceğiz diye soyup aramaya başladıkları zaman, Bişri Hâfî Hazretleri geminin kenarına gelerek: «Ey balıklar bir cevher getirin.» diye çağırır. Hemen bir çok balık ağızlarında cevherler olmak üzere geminin yanına gelirler.
Daha sonra hâcelere hitaben:
- Kaybolan cevheriniz kadar bunlardan alın, der. Onlar da bu hali görür ve cevherleri alarak, kendisinden özür dilerler.
Birisi de şudur:
Bişri Hâfî'nin dünyadan irtihaline kadar, ayaklarına pislik bulaşmasın diye, Bağdat'da hiç bir hayvan sokaklara bevl etmemiştir. Bir gün bir sipahinin atı bevl ettiği zaman, halk feryad ederek «Bişri Hâfî ya şehirden gitmiştir veya vefat etmiştir.» dediler. Evlerine gidip baktıkları zaman, hakikaten o irtihal etmişti.
Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Azap Melekleri ve Günahkar Genç

Azap Melekleri ve Günahkar Genç
Mahşerde bir genç, Allah Teala'dan aman dilemiş. Günahı pek çokmuş. Melekler, onu cehenneme atmak için koşmuşlar. Fakat yüce ihsan sahibi Hakim-i Teala, ona yaran olmuş. Melekler tam onu yakaladıkları sırada,
"Neden bu genci cehenneme sürüklüyorsunuz?" diye bir hitap gelmiş.
Onlar şöylece cevap vermişler:
"Onu cehenneme atmak için sürüklüyoruz."
Bunun üzerine yene Allah Teala'dan bir hitap gelmiş.
“Şaşılacak şey doğrusu. Biz onunlayız ama siz bunu duyamazsınız. Biz ikimiz beraberiz ve beraber olmaya devam edeceğiz."
Melekler bu sözü hakikaten de duymamışlar. Böyle bir lütfü görmemişler. Fakat bu sözün heybetinden hepsi susmuş, titremiş ve kendilerinden geçmişler
Allah Teala, gence yeniden,
“Ey pejmürde! bu hale düştün de sürünüp durmaktasın? Kendine gel! Kaç onlardan!" diye hitap etmiş.
Genç demiş ki:
“Ya rabbi! Böyle bir yerde ne yapabilirim? Bu ovanın ne başı var, ne sonu. Böyle bir kıyametten nasıl kurtulurum? Buradan bir kaçış yolu yok ki?”
Allah Teala,
"Ey sarhoşluk batağına düşen kimse!" diye hitap et¬miş. "Gel, bize kaç! Bize kaçarsan onlardan kurtuldun demektir."
Genç,
"Bende bu kudret yok. Elimde çaresizlikten başka bir şey kalmadı. Senin lütfun imdadıma yetişmedikçe, senin sır perdelerin beni gizlemedikçe buradan kurtulamam" demiş.
Bunun üzerine Allah Teala, onu keremiyle örtmüş. Kıyametteki mahlukattan gizlemiş. Devletiyle onu sırlar makamına ulaştırmış, vuslat yurduna eriştirmiş. Melekler, kendilerine geldiklerinde orada o genci birr hayli ara¬mışlar ama bulamamışlar.
Allah Teala’ya,,
"O günahkar ne oldu, nereye gitti? Yoksa beka aleminde fenaya mı erişti? Cenneti dearadık, cehennemi Fakat bir türlü onu göremedik. Elimizden kaçırdık gitti. Ya rabbi, onun nereye gittiğini sen bilirsin! Eğer bunu bizeL söylemezsen mahvoluruz" diye seslenmişler,
Allah Teâlâ,
“Bu bizim hikmetlerimizdendir. O, bizim himayemizde artık. Bizim huzurumuzda yer edindi kendine. Artık onunla işiniz yok. Bu işi bir o, bir biz biliriz. Siz aradan çekilin artık!” diye hitap etmiş.
Ey kardeşim! Allah bir kişiye inayet eder, yar olursa artık araya hiç ağyar girebilir mi? Allah insana önce doğru yolu buldurmak için inayet eder. Peygamberi bir güneş kılaraktan alemi aydınlatır. Allah inayetiyle seni has kullarından eyledi mi tüm kusurlarından kurtulur¬sun. Sana cemalini gösterir. Böylelikle de işin, gücün yalnızca onu seyretmek olur.
Kaynak: Feridüddin Attar, İlahiname, Semerkand Yayınları, 2007

Asalet ve Terbiye

Asalet ve Terbiye
Firavun'un kahinleri, saltanatı yıkacak çocuğun dünyaya geldiğini kendisine haber verdiler. Firavun ölmemek için öldürmek sevdasına kapıldı. O sene dünyaya gelen erkek çocuklarını, kılıçtan geçirtmeye başladı.  Cellatlar; sokak sokak, ev ev dehşet ve ölüm saçıyorlardı.
Kadının biri, doğum sancıları başlayınca, mağaraya vardı ve çocuğunu orada dünyaya getirdi. Çocuğunun , gözünün önünde öldürülmesinden korktuğu için orada bırakarak evine döndü. Mukadderatı ile başbaşa kalan çocuğu, Cenab-ı Hakk'ın emriyle, Hz.Cebrail besleyip  büyüttü.
İlk fırsatta mağaraya koşan kadın, çocuğunu hayatta bulunca sevindi, onu emzirip doyurdu ve tekrar evine döndü. Günler  böylece geçerek küçük büyüdü ve sonunda Hz.Musa'nın kavmini, altından buzağıya taptıran kimse bu çocuk oldu. Adı Musa.
Samira kabilesine mensup bulunduğu için, kendisine Samiri lakabı verilmiştir. Asalet olmayınca, Cebrail aleyhiselamın verdiği  gıdaya ihanet etti.
Diğer bir Musa da Allah'ın Kelimi, Peygamberi ve Firavun'un helakinin zahir planda sebebi oldu. Cenab-ı Hakk, onu Firavun'un sarayında ve kucağında büyüttürdü. Hz.Musa'nın annesi, kalbine gelen bir ilhamla oğlunu bir sandık içine koyarak Nil'in akıntısına bıraktı. Nil'in kıyısında yapılmış sarayının balkonunda, karısı Asiye ile birlikte oturmakta bulunan Firavun, nehirden gelmekte olan sandığı yakalatıp açtırdı. Derhal, içinden çıkan küçük Hz. Musa'yı öldürtmek için emir verdiyse de Asiye buna mani olarak:
- Benim için de, senin için de bir göz bebeği! Onu öldürmeyin. Olur ki, bize faidesi dokunur, yahut onu evlat ediniriz, dedi.
Netice itibariyle Firavun'un büyüttüğü Musa; Peygamber oldu ve Firavun'un saltanatını yıktı. Bir Arab şairi, aslet olmayınca terbiyenin fayda vermeyeceğini dile getiriken:
Fe Musa'llezi rabbahü Cibrilü kafirün
Ve Musa'llezi rabbahü Fir'avnü mürselü
demiştir. Yani": (Asalet olmadığı için) Cebrail'in büyüttüğü Musa kafir oldu ve (asil bir soya sahip olduğu için) Firavun'un beslediği Musa ise Peygamberdir"

16 Ağustos 2013 Cuma

Ana Hakkı


Ana Hakkı
Hazreti Peygamberimiz (s.a.s.) eshabıyla oturmuş sohbet ediyordu. Bir kadın sahabe Resulullah'ın huzuruna telaşla girerek:
- Ya Resûlellah! Şu anda kocam ölüm dçşeğinde, belki biraz sonra ölmüş olacak... Yalnız yanında kelime-i şehadet getirdiğimi anladığı ve kendiside getirmeye çalıştığı halde şehadet kelimesi getiremiyor. Kocamın imansız gitmesinden korkuyorum. Bu hususta bir yardımınızı bekliyorum, dedi.
Hazreti Peygamberimiz:
- Kocan sağlığında ne gibi kötü harekette bulunurdu? diye sordu. 
Kadın hiçbir kötü amelinin olmadığını, namazını kılıp her türlü ibadetini noksansız yerine getirmeye çalıştığını söyledi.
Bu sefer Peygamberimiz:
- Kocanızın dünyada kimi var? diye sordu.
Kadın ihtiyar bir annesi olduğunu söyleyince Peygamberimz (s.a.s.) kadının kocası Alkama'nın anasın huzura çağırdı. Hazreti Alkama'nın anası, Hazreti Peygamberimizin huzuruna çıktı. Peygamberimiz:
- Oğlun sana karşı nasıl hareket ederdi? Oğlundan memnunmusun? diyr sordu.
Alkamanın anası:
- Ya Resulullah, oğlum evleninceye kadar çok iyi muamele ederdi. Evlendikten sonra hanımını dinledi, bana hor bakmaya başladı. Hatta son zamanda evini bile ayırdı. Ben de üzüldüm, onun bu hareketine, dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.) yaşlı kadına; oğlunun ölüm döşeğinde olduğunu, hakkını helâl etmediği takdirde cehennem azabı çekeceğini söylediyse de kadın:
- Hakkımı helâl etmem ey Allah'ın Resûlü, dedi.
Alkama ise evde yatıyor, hâlâ şehadet kelimesi getiremiyordu. 
Hazreti Peygamberimi, kadının annelik şefkatini harekete geçirmek için, orada bulunanlara:
- Bana biraz odun hazırlayın, diye emir verdi.
Kadın hayretle :
- Odunu ne yapacaksın ya Resûlellah! diye sormaktan kendini alamadı.
Çünkü o da şüphelenmişti.
Peygamber Efendimiz :
- Oğlunu yakacağım... Zira yarın cehennemde yanacağına cezasını burada çeksin, daha iyi buyurunca, kadın dayanamadı,
- Oğlumun gözümün önünde yanmasına razı olamam ya Resûlellah ! Ona hakkımı helal ediyorum, dedi.
Murat hasıl olmuştu... Hazreti Peygamberimiz,  Bilâl-ı Habeşi Hazretlerini göndererek :
- Git bakalım, Alkama ne haldedir? buyurdular.
- Bilâl-i Habeşi Alkam'nın yanına varıp şehadet kelimesei telkin ettiğinde, Alkama'nın dili açılmıştı 
- Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlüllah, deyip ruhunu Allah'a teslim etti.
Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, İ.Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi

Allah Rızası


Allah Rızası
Cüneyd-i Bağdadi, birisi ona gelir sorar:
-İhlâsı kimden öğrendiniz?
-Mekke-i Mükerreme'de harçlıksız kalmıştım. Basra'dan para bekliyordum ama gelmemişti. Saçım sakalım çok uzamıştı. Bir berbere girdim.
- Peşin peşin söyliyeyim param yok, dedim,
- Allah rızası için saçlarımı düzeltebilir misin?
Berber o anda mevki sahibi birini traş etmekteydi. Onu bırakıp bana başladı. Adam itiraz etti.
Berber:
- Kusura bakmayınız efendim. Sizi ücreti mukabilinde traş ediyorum. Ama bu genç Allah rızası için istedi, dedi.
Berber dahasını da yaptı, bana harçlık verdi. Aradan birkaç gün geçti, beklediğim para geldi. Ona bir kese altın götürdüm.
- Asla alamam. İnan Allah'ın rızası daha değerli, dedi.

2 Ağustos 2013 Cuma

Kadir Gecesi Okunacak Dualar Ve Tesbihler

Kadir Gecesi Okunacak Dualar Ve Tesbihler
Hazret-i Âişe (r.a.):
“Dedim ki, ‘Yâ Resulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?’
Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam “Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî (Allah’ım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin’ buyurdu”
“Allâhü ekber. Allâhü ekber. Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Allâhü ekber. Ve lillâhil-hamd”
100 “Elem neşrah leke sadrak…”
100 “İnnâ enzelnâhü fî leyletil-kadr…”
100 defa da Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in Hazret-i Âişe (r.a.) Vâlidemiz’e öğrettiği şu duâ okunup, sonra duâ yapılır:
“Allâhümme inneke afüvvün kerîmün tühibbül-afve fa’fü annî” (Allah’ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)
Kadir Gecesi Çekilmesi Gereken Tesbihler:
Hz Aişe (r.a) buyurdu ki: Ya Resullulah (S.A.V.) Kadir gecesine yetişirsem nasıl dua edeyim? dedim. Oda şöyle buyurdu; "Allahümme inneke afuvvün kerimün tuhibbül afve fağfü anni"
Anlamı: Allahım sen affedicisin, affetmeyi seversin beni affet. (Tirmizi)
Laihahe illahül hakimül kerimü sübhane rabbis semavati sebği ve rabbi arşil azim.
Hz. Peygamber (S.A.V.) buyurdu: "Her kim bu duayı üç defa okursan sanki Kadir Gecesini idrak etmiş gibi sevaba nail olur."
Lailahe illallah
kim sadakatla aşk ile Kadir gecesinde bu mübarek kelimeyi 3 defa söylerse birincisinde Allah Tealanın mağfiretine nail olur. İkincisinde cehennemden kurtulur,
üçüncüsünde cenneti kazanmış olur. (Et-tuhfetül marziyye)
Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illahu vallahu ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim.

Kadir Suresi

Kadir Suresi
Kadr suresi arapça ve türkçe meali
inna enzelnahü fi leyletilkadr. Vema edrake ma leyletülkadr.Leyletülkadri hayrum min elfi şehr. Tenezzelülmelaiketü verrühu fiyha bi’izni rabbihim min külli emr. Selamün hiye hatta matla’ılfecr.
Manasi:
şüphesiz biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik.Bildinmi nedir Kadir Gecesi. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede melekler ve Rüh (Cebrail) Rablarının izniyle her iş icin arka arkaya iner. O gece fecrin dogusuna kadar selamettir.
Kadir Suresi
Kur’an-i Kerim’in doksan yedinci suresi olup bes ayet; otuz kelime ve yüz yirmi harften olusur. Fasilasi “râ” harfidir. Ismini ilk ayetinde geçen “kadr” kelimesinden alan bu surenin Mekke’de mi, yoksa Medine’de mi indigi konusunda ihtilaf vardir.
Sure, insanlara Kur’an’in degeri ve önemi hakkinda bilgi vermektedir. Allah Teala, Hicr Suresinde “Bunu biz indirdik” buyurur. Yani Hz. Peygamber (s.a.v)’in arzusu ile degil bizim dilememiz sonucu indirilen apaçik bir kitaptir 0.
Kadr sözcügü burada su iki anlamda kullanilmis olabilir:
* Bunlardan biri, takdir anlamidir. Allah bu gece takdirleri yani kaderleri uygulamak üzere meleklere emir verir. Bunu, Duhân Suresindeki su ayet destekliyor:
“O gece katimizdan her hikmetli emir sadir olur. “
* Diger anlami ise, azamet ve sereftir. Bu husus, surenin “Kadir gecesi bin aydan hayirlidir” ayetinde ifade edilmektedir. Nasil daha hayirli olmasin ki, Allah’in insanliga son mesaji bu gecede indirilmeye baslanmistir. Gece, degerini bu olaydan almaktadir. Ve bu geceyi anmak, insanliga rahmet olarak Kur’an’in inmeye basladigi bu geceyi ihya etmek Müslümanlara tavsiye edilmistir.
Kadir gecesinin hangi gün oldugu konusunda birçok görüs ileri sürülmüstür. Ancak ümmetin büyük âlimlerinin çogunlugunun görüsü, Ramazan ayinin yirmi yedinci gecesi oldugu seklindedir.
O gece öyle bir gecedir ki Kur’an ayetleri Hz. Muhammed (s.a.v)’in kalbine inmeye basladigi gecedir. Islam, hiç bir zaman dis görünüsü benimseyen, sekle önem veren sekilci bir din degildir. Bin aydan daha hayirli olan Kadir gecesini bugünkü anlasildigi sekilde “Bir gecelik ibadetle bütün günahlardan arinilacak” görüsü ancak muttakiler, inanmis samimi Müslümanlar için geçerlidir. Ancak böyle insanlarin o gecedeki ibadetleri makbul olur, ve Kur’an’in nazil oldugu o ilk manaya erisilebilir. Kadir gecesini hatirlayip o geceyi imanla ve sevabini umarak geçirmek Islam’in saglam ve bir bütün olan terbiye metodunun bir yanini olusturmaktadir.

Kadir Gecesinde Nasıl Dua Edilmeli

Kadir Gecesinde Nasıl Dua Edilmeli
Bunu da Hazret-i Âişe (r.a.) vasıtasıyla yine Peygamberimizden, öğrenelim: 
“Dedim ki, ‘Yâ Resulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?’ 
Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam “Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî (Allah’ım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin’ buyurdu“

Hadislerde Kadir Gecesi

Hadislerde Kadir Gecesi
- Ubâde b. Sâmit (r.a) şöyle demiştir: Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem, Kadir Gecesi’ni haber vermek üzere Hâne-i Saâdetinden çıktı. Derken Müslümanlardan iki kişi kavga ettiler. Buyurdular ki: Ben, size Kadir Gecesi’ni haber vermek üzere çıkmıştım. Filân ile filân kavga ettiler de ona dâir olan bilgi kaldırıldı. İhtimâl ki hakkınızda bu daha hayırlıdır. Artık siz, Kadir Gecesi’ni yirmiden sonraki yedinci veya dokuzuncu veya beşinci gecelerde arayınız
- İbn-i Abbâs (r.a)’dan rivâyet edildiğine göre, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ashâb’ım! Siz leyle-i Kadr’i Ramazan’ın aşr-ı ahîrinde arayınız!. Leyle-i Kadir, ya Ramazan’ dan dokuz gece kala, yâhut yedi gece kala, yâhut da beş gece kaladır
- Âişe (r.a)’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ramazan’ın son on günü girince, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem ibâdet konusunda daha da ciddî bir sa’y ü içtihâd arz ederlerdi. Gecesini ihyâ eder, ehl ü âilesini de ibâdet için uyandırırdı.
- Ebû Hüreyre radiyallâhu anh’den: Şöyle demiştir: Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim, imânından dolayı ve mükafatını yalnız Allâh’tan umarak Kadir Gecesi’ni ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.
Bin aydan hayırlıdır denmesinin hikmeti nedir?
“Bin ay” seksen üç sene dört aylık bir süreye tekabül eder. Geçmişteki salih kimselerin bir ömür boyu kazandıkları manevi mertebeyi bir gece içinde elde etme fırsatıdır. Resulullah (a.s.m.) sahabilere İsrailoğullarından bir kimsenin Allah yolunda bin ay boyunca silâhlı olarak cihat ettiğini anlatmıştı. Sahabiler bunu duyunca şaşırdılar ve kendi amellerini az, gördüler. Bunun üzerine Kadir Suresi indirildi.
Başka bir rivayette Peygamberimiz Sahabilere İsrailoğullarından dört kişinin seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlattı. Sahabiler bunu hayretle karşıladı. Cebrail Aleyhisselâm geldi, “Yâ Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah sana ondan daha hayırlısını indirmiştir” diyerek Kadir Suresini okudu ve, “İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır” buyurdu.(1)
Diğer bir rivayette Resulullah’a bütün ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Kendi ümmetinin ömrünü kısa görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Kendi ümmetinin bu kısa ömürlerinde yaptıkları amellerle onlara ulaşamayacakları endişesi içinde üzüldü. Yüce Allah da Habibine, bu üzüntüsüne mukabil Kadir Gecesini vererek diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı. (2)
Kadir Suresi bu hadiseler üzerine nazil olmuştur. 
Bu sure, Sahabilerin üzüntüsünü hafifleten bir suredir.
Kadir Gecesinin Bu Kadar Faydalı Olmasını Nasıl Açıklarsınız?
Evet bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, Kur’an’ın bildirmesiyle bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra kat’i bir delildir. Evet nasılki bir padişah, saltanatında belki her senede, ya tahta geçme merasimi namıyla veyahut başka bir şaşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Halkını, o günde umumî kanunlar dairesinde değil; belki hususî ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal’i; o onsekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur’an-ı Hakîm’i Ramazan-ı Şerifte indirmiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, Cenab-ı Hakkın hikmetinin muktezasıdır. Madem Ramazan o bayramdır; elbette bir derece, adî ve hayvanî meşguliyetten insanları çekmek için oruca emredilecek.

Kadir Gecesi Fazileti

Kadir Gecesi Fazileti
Cenab-ı Allah bu gece hakkında şöyle bu­yuruyor: “ Biz onu ( Kur’an’ı) Kadir Gecesinde indirdik. Kadir Gecesinin ne olduğunu sen bi­lir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. O gecede Rablerinin izniyle Melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için İner dururlar. O gece,esenlik doludur.Ta fecrin doğuşuna kadar.”( Kadir Sûresi Âyet:1-5.)
Kadir kelimesinin Lügat manası, güç getir­mek, hüküm ve kaza, şeref ve azamet,tazyik demektir.
Kadir gecesi hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allah-u Teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.” “İnanarak ve sevabını Allahü Telâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.” [Buhari, Müslim]
SORULAR VE CEVAPLARI İLE KADİR GECESİ
Kadir Gecesinin Mahiyeti? Hadislerde Kadir Gecesi ,Bin aydan hayırlıdır denmesinin hikmeti nedir? , Kadir Gecesinin Bu Kadar Faydalı Olmasını Nasıl Açıklarsınız? , Neden “Kadir” Gecesi? Kadir gecesinde nasıl dua edelim?
Kadir Gecesi
En nurlu ve feyizli geceyi Kadir Gecesinde idrak ederiz. Kur’ân’da adı geçen tek ay Ramazan ayıdır; tek gece de Kadir Gecesidir. Bu bereketli saatlerin şeref ve kıymetini Kâinatın Rabbi Sevgili Habibine haber vermektedir. Bu gecenin faziletine o kadar değer verilmektedir ki, o vakitlerde tecelli edecek rahmetin ve ruhanî hâdiselerin anlatılması için müstakil bir sûre inmiştir. Bu sûre Kadr Süresidir.
Yine Cenâb-ı Hak bu gecenin kudsiyetini bildirmek için beş âyetli bir sûrede üç defa “Leyletü’1-Kadr” ifadesini açıkça zikretmektedir: “Şüphesiz, o Kur’ân’ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.“
Ulvî hâdiseler de sûrenin sonunda şöyle ifade buyurulur :
“O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir.“
Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre âyet âyet veya sûreler halinde vahyin mazharı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.
Yine bu mübarek gecede insanlığın ebedî refahına sebep olacak, ona bereketli bir ömrü kazandıracak bir fırsat verilmektedir. Bu geceyi dua, zikir ve ibadetle geçiren kişi, ancak seksen sene gibi uzun bir ömürde kazanabileceği ecir ve sevabı bir gecede elde etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır.
Bu gecedeki İlâhî ziyafete ve Kur’ânî sofraya başta Kur’ân-ı Mübini Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama vahiy yoluyla getiren Cebrail olmak üzere melekler de inerek şenlendirirler. Kalb ve basîreti açık olan mü’minlere uhrevî âlemden manzaralar sergilenir. Meleklerin pey der pey inmesiyle yeryüzü manevî bir tazyike maruz kalır. Dünya adetâ onlara dar gelmeye başlar. Mü’minlerin etrafını kuşatarak onlara Rablerinin bağış ve rahmetini müjdelerler. Tan yeri ağarıncaya kadar devam eden bu ulvi tecelli, ümmet-i Muhammed’in gönüllerine engin bir huzur ve saadet dalgası estirir. Kadir Gecesinde böyle nurlu hâdiselerin yıldönümlerini idrak ederiz. Onun kadrini bilmekle de feyiz ve bereketinden, dünyayı kuşatan nuranî havasından istifade etmiş oluruz.