Bağış Yap

Amount :
Other : USD

9 Nisan 2013 Salı

ABDULLAH MENÛFÎ


ABDULLAH MENÛFÎ;
Evliyânın meşhûrlarından. Usûl, tefsîr, nahiv ve Mâlikî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi
Abdullah bin Muhammed'dir. Aslen Mağribli, Kuzeybatı Afrikalı olduğu için Mağribî
nisbesiyle de anıldı. Babası Mısır'a göçtü. 1287 (H.686) senesinde Mısır'ın Buhayra şehrinde
doğdu. Sonra Menûf'a yerleşti. Mağribî veMenûfî nisbesiyle meşhûr oldu. 1347 (H.748)'de
Mısır'da vefât etti.
Dokuz yaşında Süleymân Tenûhî Şâzilî'nin terbiyesine verilen Abdullah Menûfî, çocukken
temel din bilgilerini öğrenip, Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Daha küçük yaşta evliyâlık hâlleri
görüldü. Rükneddîn bin Kûbî, Şemsüddîn Tûnusî, Kâdı Nâsıruddîn'in babası, Şerâfüddîn
Zevâvî, Şihâbüddîn Merhal, Celâlüddîn İmâm-ül-Fâdıliyyet-il-Mu'ber, Mecdüddîn Akfehsî
gibi birçok âlimden ilim öğrendi. Süleymân Tenûhî Mağribî Şâzilî'nin sohbetlerinde yetişip,
vilâyet derecelerinde yükseldi. Mâlikî mezhebi fıkıh bilgilerinde, tefsîr ve Arabî ilimlerde
âlim oldu. "İnsanlardan tamâmen kesilip, onlardan uzaklaşmak için Resûlullah efendimizden
mânen izin istedim. İzin vermediler." buyurmuştur.
Zamânının sultanı ona vazîfe vermek istedi. İlimle, insanlara Allahü teâlânın emir ve
yasaklarını anlatmakla meşgul olduğundan kabul etmedi. Kıymetli talebeler yetiştirdi. Sâlih
insanların yetişmesine sebeb oldu.
Abdullah Menûfî hazretleri, Kuşeyrî Risâlesi ile Kâdı İyâd'ın Şifâ'sını ve Tefsîr-i Vâhidî
gibi eserleri talebelerine okuturdu. Eline yeni aldığı en ağır kitabı, hiç mütâlaa etmeden
talebeye anlatırdı. Anlatmaya başladığı zaman, ağzından nûrların yükseldiği açıkça görülürdü.
Zühd ve takvâda, dünyaya düşkün olmamakta, haramlardan çok sakınmakta asrının bir tânesi
idi. Tevâzu sâhibi olup haramlara düşmek korkusu ile şüphelilerden çok sakınırdı. Allahü
teâlânın yasakladıklarından uzak durur, emirlerini yapmak için gayret ederdi. Vakitlerini
yalnız Allahü teâlânın dînini öğrenmek, O'nun kullarına öğretmek ve ibâdet etmek için
harcardı. Gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılardı. Kur'ân-ı kerîmi çok okurdu. İnsanlara
karşı çok merhametli idi. Onlara devamlı emr-i mârûfta bulunur, Allahü teâlânın emir ve
yasaklarını öğretmeye gayret ederdi. Mâlikî mezhebine göre fetvâ verirdi. Yûsuf Nebhânî
hazretleri Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ'da diyor ki: "Mısır'daki evliyâ arasında, İmâm-ı
Şâfiî'den sonra en üstünü Ahmed-i Bedevî'dir. Ondan sonra Seyyidet Nefîse'dir. Sonra
Şerâfeddîn-i Kürdî, sonra Abdullah Menûfî Şâzilî'dir."
Birçok talebe yetiştirdi. Talebelerinden Halil bin İshâk Cündî Mâlikî mezhebinin meşhûr
fıkıh âlimlerindendir. Hocasının hayâtını Menâkıb-ı Abdullah Menûfî adlı eserinde topladı.
Eserleri, vefâtından sonra talebeleri tarafından tertib edildi. Mısır'da vefât ettiği zaman,
insanlar onun cenâze namazını kılmak için sokaklara döküldü. Mısır'da onun ilminden
istifâde etmeyen yok gibiydi.
Cündî'nin yazdığı Menâkıb-ı Abdullah Menûfî adlı eserdeki menkıbe ve kerâmetleri, güzel
sözleri, dilden dile, gönülden gönüle dolaştı. Kerâmet ve menkıbelerinden bâzıları şöyledir:
Talebeleri arasında yüzü ve hâlinin güzelliği ile meşhûr olan bir genç vardı. Bir kadın, ona
âşık oldu. Hîle ile, o talebenin kaldığı eve girdi. Kadın kendisini kabûl etmesini isteyip,
üzerine geldi. Talebe de, hocası Abdullah Menûfî'den imdâd istedi. O anda duvar yarılıp,
Abdullah Menûfî hazretleri içeri girdi. Kadın korkup bayıldı. Ayılınca tövbe edip, güzel ahlâk
sâhibi hanımlardan oldu.
Bir gün hiç âdeti olmadığı hâlde bir kebabçı dükkânına girdi. Kebabçının yeni kızarttığı
kuzunun tamâmını satın aldı. Dükkândan uzaklaşınca, kuzuyu köpeklere attı. Çok geçmeden,
kuzunun dînimizde yenmesinin haram olduğu şekilde öldürüldüğü anlaşıldı.
Talebelerinden birine haber gelip, annesinin öldüğü bildirildi. O da hocasından, memleketine
gitmek için izin istedi: "Hiçbir yere gitme! Annen ölmedi!" buyurdu. Çok geçmeden talebenin
annesinin ölmediği haberi geldi.
Evinden, sultanların bile âciz kalacağı derecede yiyecek dağıtılırdı. Bâzan elini sarığına
uzatıp altın ve gümüş alır fakirlere verirdi. Ellerini yıkayıp dışarı çıktığı zaman parmakları
arasından su damlaları ile birlikte gümüş çıkardı. Bu gümüşleri ilk karşılaştığı kimseye
verirdi. Bir örtünün üzerine oturduğu zaman örtünün altında hiç bir şey olmadığı halde elini
örtünün altına sokar, Altın ve gümüş çıkarırdı. Kısa zamanda bir yerden bir yere gitmesi
meşhurdur.
Hocası Süleymân Tenûhî Şâzilî'nin Menûf'de vefâtında, oraya gidip cenâzesinde bulundu.
Cenâze namazını kıldı. Aynı gün tekrar Kâhire'ye döndü.
Vefât ederken bedeninden etrafa güzel kokular yayıldığını orada bulunanlar hepsi hissettiler.
@"!$%$)&*"!!(
Hırsızlar, Abdullah Menûfî hazretlerinin talebelerinin kaldığı yere gidip, anbardan buğday yükleyip
gittiler. Abdullah Menûfî hırsızlara haber gönderip:
"O, fakîrlerin hakkıdır, aldığınız gibi geri getirin!" dedi.
Onlar çaldıklarını inkâr ettiler. Bir günde, hırsızların bütün merkepleri öldü. Bunun, o büyük zâtı
üzmelerinin cezâsı olduğunu anlayıp, günahlarına tövbe ettiler. Ellerindekini getirip sâhiplerine geri
verdiler. Hak sâhipleriyle helâllaştılar.
1) Tabakât-ül-Evliyâ (İbn-i Mulakkın); s.554
2) Neyl-ül-İbtihâc; s.121
3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.119
4) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.525
5) Ed-Dürer-ül-Kâmine; c.2, s.312
6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s.601,1032
7) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.10, s.294

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder