Bağış Yap

Amount :
Other : USD

15 Nisan 2013 Pazartesi

ABDURRAHMÂN EFENDİ


ABDURRAHMÂN EFENDİ;
On altıncı yüzyıl Anadolu evliyâsından. Erzincan'da doğdu. Doğum târihi belli değildir.
Lüzumlu ilimleri tahsîl ettikten sonraErdebil taraflarına gidip, Safiyüddîn Erdebîlî'nin
torunlarından Alâeddîn Ali'ye talebe oldu. Orada uzun zaman kalıp, maddî ve mânevî
ilimlerde kendisini yetiştirdi. Hâl ve hareketlerini, söz ve işlerini, Resûl-i ekremin güzel
ahlâkına göre düzeltmek için büyük gayretler gösterdi. Hocası vâsıtasıyla, Safiyüddîn Erdebîlî
yolundan aldığı feyzlerle kemâle geldi. İnsanlara doğru yolu göstermek, Allahü teâlânın güzel
dînini öğretmek, Resûl-i ekremin örnek ahlâkını yaymak vazîfesiyle, hocası tarafından
Anadolu'ya gönderildi. Amasya'nın batısında bir dağ başına yerleşti. Kimseye bir şey
söylemeyip, kimseyle irtibat kurmadı. Fakat hak yolunun âşıkları, onu arayıp bulmakta
gecikmediler. Akın akın huzûruna geldiler. Kısa zamanda pekçok talebe yetiştirip insanların
dünyâ ve âhirette huzûra kavuşmaları için büyük gayret gösterdi. Vazîfeli olduğu bölgeyi
nûrları ile aydınlattı. Nice ölü kalbleri diriltip, kurumuş gönülleri suladı. İnsanların
gönüllerine Allah aşkını nakşedip, birbirlerine karşı şefkat ve muhabbetle davranmalarına,
memleketin huzûr ve sükûna kavuşmasına vesîle oldu.
Bir sabah ibâdet ile meşgûl iken odasından çıkıp, talebelerine; "Misâfir gelecek, yiyecek bir
şeyler hazırlayın." buyurdu. Hâlbuki, dergâhta yemek yapacak bir şey yoktu. Talebeleri
durumu arzedince, dergâhtan dışarı çıkıp, çevresine baktı. Karşı tepeden bir ceylan sürüsü
dergâha doğru koşarak geliyordu. Yanındakilere dönüp; "Bu ceylanlar, misâfirlerimize ziyâfet
için birbirleriyle yarışıyorlar." dedi. Ceylanlar önüne gelince; "Bizim misâfirimiz için canını
fedâ edecek olan öne çıksın." dedi. En öndeki ceylan, fırlayıp ileri atıldı. Talebeler; o ceylanı
tutup kestiler. Yemek hazırlandığı sırada misâfirler geldiler. İkrâm edilen yemeği yediler.
Allahü teâlâya ibâdet için güç ve kuvvet kazandılar.
Bir köyün kıyısında bulunan ve köyün su ihtiyâcını karşılayan kaynak kuruyunca köy halkı
Abdurrahmân Erzincânî'ye başvurdu. O da pınarın başına gidip duâ ettikten sonra âsâsını
suyun aktığı yere değdirdi. Allahü teâlânın izni ile pınardan altın aktı. Bunun üzerine; "Yâ
Rabbî! ben altın istemedim su istedim." diye münâcâtta bulununca su eskisi gibi akmaya
başladı. O günden beri pınarın suyu hiç kesilmedi.
İnsanlara; Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmek için büyük gayret gösteren
Abdurrahmân Erzincânî on altıncı asrın sonlarında vefât etti.
:5?%.&-5,:")&"-%(,:(,"%
Bir sabah Abdurrahmân-i Erzincânî hazretleri, odasından dışarı çıktı. Çok üzüntülü idi. Talebeleri,
üzüntüsünün sebebini sordular. O da; "Erdebîl'deki SafiyyüddînErdebîlî'nin talebeleri, bu zamâna
kadar temiz îtikâdlı, Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda, bid'atlerden sakınıp, Allahü
teâlânın emir ve yasaklarına riâyet eden, kötülüklere meydan vermeyen kimselerdi. Ama şimdi,
doğru yoldan ayrıldılar. İnançlarına bid'at pislikleri karıştırdılar. Şeytan, onları büyüklerin yolundan
saptırdı." buyurdu. Çok geçmeden, Erdebîl tarafından bir haber geldi. Safiyyüddîn Erdebîlî'nin
torunlarından Cüneyd oğlu Haydar'ın, Ehl-i sünnet îtikâdından, Selef-i sâlihînin yolundan ayrılarak
sapıttığı haberi verildi. Haydar, Eshâb-ı kirâm efendilerimizin bâzılarına dil uzatmış, pâdişâhlık
dâvâsına kalkışmıştı.
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s. 78
2) Tâc-üt-Tevârih; c.5, s.7
3) Erzincan Târihi; c.1, s.484
4) Tıbyan-ül-Vesâil; c.2, s.222
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.374

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder