Bağış Yap
13 Mayıs 2013 Pazartesi
ABDÜLLATÎF KUDSÎ
ABDÜLLATÎF KUDSÎ;
Evliyânın büyüklerinden. İsmi Abdüllatîf bin Abdurrahmân bin Ahmed bin Gânim el-Hazreci
el-Ensârî el-Kudsî'dir. İbn-i Gânim ve İbn-i Benâne diye meşhur olan bir âilenin çocuğudur.
1384 (H.786) senesi Receb-i şerîf ayının yirmisinde Cumâ gecesi Kudüs'te doğdu. 1452
(H.856) senesi Rebîülevvel ayı başında Perşembe günü Evliyâ diyârı Bursa'da vefât etti.
Kabri üzerine bir türbe yapıldı. Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin dergâhının olduğu ve
defnedildiği bu muhît daha sonra bağlı bulunduğu tarîkat sebebiyle Zeynîler mahallesi adını
aldı.
Abdüllâtif Kudsî önce Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra babasından ve başkalarından sarf,
nahiv, fıkıh, ferâiz, meânî, beyân ilimlerini okudu. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra
Tasavvuf; ahlâk ve gönül ilmine meyledip bu zevk ile Şeyh Abdülazîz'in talebesi arasına
katıldı. Kısa zamanda icâzet aldı ve irşâdla görevlendirildi.
Abdüllatîf Kudsî'nin oturduğu şehirde Mescid-i Aksâ'nın bulunması sebebiyle seyâhata çıkan
ve hacca giden pekçok kimse buraya uğrardı. O bu fırsatı kaçırmaz gelip giden büyüklerden
maddî manevî alışverişte bulunurdu. Horasandan kalkıp Kudüs'ü ziyâret edenlerden biri de
büyük velî Zeyniyye yolunun önderi Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri idi. Abdüllatîf Kudsî
önceden ismini duyduğu bu zât ile karşılaşınca, evine dâvet etti. Birkaç gün başbaşa sohbette
bulundular. Abdüllatîf Kudsî onun sohbet ve mânevî ilimlerdeki derecesine hayran kalıp,
gönülden bağlandı. Elinden geldiğince hizmet ve hürmet etti. Feyz ve bereketlerine kavuştu.
Sonra Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri Hicaz'a gitmek üzere ayrılmak isteyince, Abdüllatîf Kudsî
de, berâberinde bulunmak için, izin istedi. Fakat annesinin rahatsızlığı sebebiyle Zeynüddîn-i
Hâfî hazretleri müsâade etmedi. Hac dönüşü tekrar uğrayacağını ve kendisini beraberinde
Horasan'a götürebileceğini vâd ederek, Kudüs'ten ayrıldı. Böylece Abdüllatîf-i Kûdsî'nin
hayâtında yeni bir sayfa açıldı.
Hac dönüşü Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri Kudüs'e uğrayıp Abdüllatîf'i yanına aldı. Birlikte
Horasan'a gittiler. Abdüllatîf mürşidinin (hocasının) terbiye ve tâlimi ile yetişip gösterdiği
şekilde halvete, çileye girdi. Sonra Câm şehrine gidip evliyânın büyüklerinden Ahmed
Nâmık-ı Câmî hazretlerinin türbesinde kırk gün nefis muhâsebesi ile uğraştı. Nefsini hesaba
çekti ve olgunlaşıp kemâle geldi. Bunun üzerine Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri kendisine
icâzetnâme, diploma verip insanlara hak yolu göstermek ve irşâdla vazîfelendirdi. Bunun
üzerine Abdüllatîf Kudsî hazretleri, önce Şam'a, oradan Kudüs'e, sonra da Anadolu'ya geldi.
Konya'dan geçerek Bursa'ya geldi. Konya'da iken burada medfun bulunan Celâleddîn-i Rûmî,
Sadreddîn-i Konevî ve Şems-i Tebrîzî hazretlerinin kabirlerini ziyâret ederek, onlarla mânen
görüştü ve halleriyle hallendi. Bu durumunu şöyle anlatır:
Mevlânâ Celâleddîn'in türbesini ziyâret ettim. Kendimi üryân gördüm. Sonra Şeyh Sadreddîn
Konevî hazretlerini ziyâret eyledim. Beni kendine çekti. Sonra Şemseddîn Tebrîzî hazretlerini
ziyâret ettim. Orada duâ ve namazdan sonra Bursa'ya gitmeye karar verdim. Atımın üzerinde
giderken, uyku arasında bana; "Ehl-i mârifet seni bekler ve sana muntazırdır." dendi. Şâbân
ayında Bursa'ya geldim. Oradaki âlim ve âriflerle Ramazan'a kadar halvette kaldım.
Halvetteki ilk gecemde gaybdan bir ses; "Bu, Cennet'ten bir cemiyet, bir topluluktur ve
dünyâda bir benzeri yoktur." diyordu.
Abdüllatîf Kudsî hazretleri Bursa'da câmi ve dergâh inşâ edip talebe yetiştirmeye başladı.
Kurduğu dergâh Zeynîler Dergâhı adıyla meşhur oldu. Yerleştiği muhit daha sonra bağlı
bulunduğu tarîkat sebebiyle Zeynîler adını aldı. Vefâtına kadar kurduğu dergâhta talebe
yetiştiren Abdüllatîf hazretleri sohbet ve nasîhatleriyle talebelerine doğru yolu gösterdi.
Kimseye zarar vermemeyi, herkese iyilik etmeyi bildirdi.
Birgün kendisinden; "Sâdık, iyi bir mürid (talebe) nasıl olmalıdır?" diye soruldu. Cevap
olarak buyurdu ki:
"Hocasının huzûrunda iddiâ sâhibi olmamalı, makam ve rütbe için kendisinden
bahsetmemeli, yabancı kadınlarla ve genç oğlanlarla bir yerde yalnız kalmamalı, hocasından
hiçbir şeyi gizlememeli, izinsiz sohbet meclislerine katılmamalı, tamamen teslim olmalı,
şüpheye düştüğü konularda Kur'ân-ı kerîmin Kehf sûresindeki Mûsâ aleyhisselâm ile Hızır
aleyhisselâm kıssasını hatırlamalıdır."
"Mürşid, yol gösteren zâtın sohbeti nasıl olmalıdır?" denilince de şöyle buyurdu:
"Onun birbirinden farklı üç sohbeti olmalıdır: Birincisi; halkla sohbetidir. Bu sohbetlerde
müslümanların dînî bilgilerini öğrenmeleri için onlara ibâdet ve muâmelât, alış-veriş,
bilgilerinden bahsetmelidir. İkincisi; dostlar ve sevgililerle olan sohbettir. Bunda daha ziyâde
tasavvuf ile hallenmiş olanlara zikir, murâkabe, halvet, riyâzet, mücâhede gibi mevzûlar
anlatılır. Üçüncüsü; talebelerle tek tek sohbet şekli olup, onların eksik ve noksanlıkları işaret
edilip, hal çâreleri gösterilir."
Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin bağlı bulunduğu Zeyniyye yolu Sühreverdiyye tarîkatının bir
kolu olup, silsileleri Zeynüddîn-i Hâfî, Nureddîn Abdurrahmân Mısrî, Abdurrahmân Şirsî,
Yûsuf-i Acemî, Hasan Şemsirî, Mahmûd İsfehânî, Nûreddîn Natanzî, Ömer Sühreverdî'ye
ulaşır (rahmetullahi aleyhim ecmaîn).
Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin talebelerinin en meşhûru Şeyh Vefâ diye bilinen Müslihiddîn
Mustafa bin Ahmed el-Konevî ile Âşıkpaşazâde'dir. Şeyh Vefâ hazretleri Osmanlı ilim ve
kültür hayâtının feyizli kaynaklarından biri olmuş, İstanbul'daki dergâhı mânevî bir hayat
menbaı hâline gelmiştir.
Evliyâ Çelebi'nin büyük bir kapı diye övdüğü Zeyniyye Dergâhında Abdüllatîf Kudsî
hazretlerinden sonra, sırasıyla; Tâcüddîn İbrâhim Karamânî, Hacı Halîfe Kastamonî,
Muhammed Bolevî, Safiyyüddîn Mustafa Efendi, Nasûhî Tosyavî, Muallimzâde Mustafa
Efendi, Seyyid Ali Efendi, Safiyyüddînzâde Muhammed Çelebi, Safiyyüddînzâde Abdülazîz
Efendi,Safiyyüddînzâde Abdullah Efendi'dir. Muhammed bin Abdullah Muhammed Efendi,
Kâmri Efendi, Muhammed Efendi, Muhammed bin Abdullah, Muhammed Efendi, Şükrü
Halife ve Ali Efendi postnişînlik yapmışlardır.
Zeyniyye Tekkesi yanındaki su çok lezzetli olup, bunu Abdüllatîf Kudsî Efendi bulmuştur.
Zeyniyye Tekkesi, Zeyniyye Dergâhı ve Zeyniyye Hankâhı gibi isimlerle de anılmıştır.
Zâviyenin üst kısmı bugün Kur'ân-ı kerîm kursu olarak kullanılmaktadır. Zâviyeden bir nişan
olmadığı gibi bulunduğu yerde iki katlı evler vardır.
Abdüllatîf-i Kudsî hazretlerinin eserlerinden biri tasavvufî terimlerin açıklandığı
Tuhfet-ül-Vâhib-il-Mevâhib fî Beyan-il-Makâmât vel Merâtîb; ikincisi Hâdil Kulûb ilâ
Likâi'l Mahbûb olup, Allahü teâlânın zât ve sıfatlarından îtikâda dâir meselelerden
bahseder, Üçüncüsü; Keşf-ül-Îtikâd fî-Reddî alâ Mezheb-il- İlhâd'dır. Bozuk yol ve
inanışlara reddiye olarak yazılmıştır. Dördüncüsü; Şifâ-ül-Müteellim fî Âdâb-il-Muallim
vel-Müteallim olup ilim, ilmin fazîleti anlatılır. Beşincisi; Kitâb-ü Emr-Bil Ma'rûf ven
Nehy Ani'l- Münker. Altıncısı; İktibâsû Ref'ül İltibâs fî Beyân-ı Tarîk-in-Nâs. Yedincisi;
Nefehât-ül-Eshâ ve Rihlet-ül-Esrâr olup, eserlerin hepsi Arapça olarak yazılmıştır.
1) Mu'cem-ül-Müellifin; c.6, s.10
2) Ed-Dav-ül-Lâmi'; c.4, s.327
3) Þakâyýk-ý Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.87
4) Esmâ-ül-Müellifin; c.1, s.617
5) Þakâyýk-ý Nu'mâniyye; c.1, s.70
6) Kâmûs-ul-A'lâm; c.4, s.3090
7) Nefehât-ül-Üns; s.550
8) Keþf-üz-Zünûn; c.1, s.134,376,894, c.2, s.1398, 1487
9) Brockelmann; Gal.2; s.132
10) Sefînet-ül-Evliyâ; c.1, s.270
11) Güldeste-i Riyâzî Ýrfan; s.97
12) Âþýkpaþazâde Târihi; s.249-250
13) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.12, s.135
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder