Bağış Yap

Amount :
Other : USD

30 Mayıs 2013 Perşembe

AHMED BİN EBÛ BEKR


AHMED BİN EBÛ BEKR;
Yemen evliyâsından. Hadramut'a bağlı Aynât köyünde doğdu. Doğum târihi belli değildir.
1611 (H.1020)'de Şecer limanında vefât etti. Türbesi burada olup, ziyâret mahallidir.
Küçük yaşta tahsil hayâtına başlayan Ahmed bin Ebû Bekr âlim bir zât olan babasının
terbiyesinde yetişti. Babası ona özel ilgi gösterirdi. Babasına çocukları hakkında
sorulduğunda, onlar hakkında hayırla bahseder ve; "Ahmed onların en zâhididir." derdi.
Sonra babası onu evliyâ kabirlerini ziyâret etmesi ve Ârif-i billah Ahmed bin Alevî'den ilim
öğrenmesi için Terîm'e gönderdi.
İlim tahsîlini tamamlayan Ahmed bin Ebû Bekr, Peygamber efendimizin kabr-i şerîflerini
ziyâret ve hac farîzasını yerine getirmek için Hicaz'a gitti. Mekke ve Medîne'de büyük
velîlerle bulunup görüştü. Dünyâ ve âhiret saâdetine vesîle olan hâllere kavuştu. Memleketine
dönüşünde babasının kabrini ziyâret etti ve bu sırada pekçok mânevî ilerlemeler katetti.
Ahmed bin Ebû Bekr daha sonra Bender-i Şehre denilen yere yerleşti. İnsanlar ondan istifâde
için, sohbetlerine koştu. Sevenleri onun açık kerâmetlerini görüp vâsıtasıyla yüksek hâllere
kavuştular. Çok talebe yetiştirdi.
Kuûd-i Mısrî diye meşhûr olan velî bir zât ile Ahmed bin Ebû Bekr arasında kuvvetli bir
muhabbet vardı. Ahmed bin Ebû Bekr bir gün o zâtı ziyârete gitti. Daha sonra oradan
ayrılırken Kuûd-i Mısrî uğurlamak için bir müddet onunla berâber yürüdü. Evine
döndüğünde, yüzüğünün kaybolduğunu fark etti. Bütün aramalara rağmen bulamadı.
Yorgunluktan uyuya kaldı. Rüyâsında Ahmed bin Ebû Bekr'i gördü. Ahmed bin Ebû Bekr
ona; "Yüzük için çok yoruldun. Yüzüğün işte." buyurdu ve parmağına yüzüğü taktı. Kuûd-i
Mısrî uyandığında yüzüğünün parmağında olduğunu görünce çok sevindi.
Bir keresinde onun evine birisi sığındı. Onu yakalamak isteyenler evi basıp aradılar. Fakat
bulamadılar. Evin etrafı sarılmış olduğu hâlde, kendisine sığınanı Allahü teâlânın izni ile
kimse görmeden çıkardı.
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.333
2) Meşre-ur-Revî; c.2, s.49

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder