Bağış Yap
2 Mayıs 2013 Perşembe
Silsile-i aliyye-32- Seyyid Muhammed Sâlih
32- Seyyid Muhammed Sâlih
Seyyid Muhammed Sâlih hazretleri, Osmanlılar zamanında Anadolu'da yeti en evliyânın
en büyüklerinden. nsanlara slâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyada ve
âhirette saadete, mutlulu a kavu malarına vesile olan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" adı
verilen büyük âlim ve evliyâların 32.sidir. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin 11.
torunu ve Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin karde idir. 1865te Nehrî'de vefât etti.
Seyyid Sâlih, küçük ya ta Kur'an-ı kerim okumayı ö rendi. Kısa zamanda Kur'an-ı
kerimi ezberledi. Medreseye giderek tefsir, hadis, fıkıh gibi zâhirî ilimlerle, zamanın fen ve
edebiyat bilgilerini ö renerek büyük bir âlim oldu. Tasavvufta da yeti erek, kalb ilimlerinde
marifet sahibi olmak için, a abeyi Seyyid Tâhâ-i Hakkârî'nin sohbetiyle ereflendi.
Senelerce ona hizmet etti. Mübarek teveccühlerine kavu tu. Evliyalıkta çok yükseldi.
Hocasından icazet alınca, talebe yeti tirmeye ba ladı.
Haramlardan iddetle kaçar, üpheli korkusuyla mübahların fazlasını terk ederdi. Ekseri
günleri oruçlu geçerdi. Gecelerini ibâdetle ihya eder, uykusunu ö leye yakın kaylule yaparak
alır, hem de sünnet-i erife uyardı. Çok merhametli olup, hiç kimseyi incitmezdi. nsanların
cehenneme gitmemeleri için elinden gelen gayreti gösterir, Allahü teâlânın emirlerini
bildirir, yasaklarından kaçınmalarını sa lardı. Gayr-i müslimlere de iyilik yapardı. Herkes
tarafından sevilirdi.
Mübarek alınlarında nur parlardı. Onu gören, Allahü teâlânın sevgili bir kulu oldu unu
hemen anlar, hürmette kusur etmemeye çalı ırdı. Bir gece, hırsızın biri onun evini soymaya
karar verdi. O gece ay çıkmamı tı, zifiri karanlıktı. Hırsız, bahçe duvarından içeri atladı.
Fakat o anda bahçenin birdenbire gündüz gibi aydınlandı ını gördü. Hayret etti. Görürler
korkusuyla hemen dı arı çıktı. Ortalık yine karanlık oldu. "Bu defa aydınlık olmaz."
dü üncesiyle tekrar bahçeye girdi. Ortalık bir anda yine aydınlandı. Yine çıktı, tekrar girdi.
Nihayet evin penceresine baktı ında, Seyyid Sâlih hazretlerini gördü. Hırsıza; "Buyurun, ne
isterseniz vereyim." buyurdu. Hırsız onun güne gibi parlayan mübarek yüzünü görüp, tatlı
sözünü i itince hayran kaldı. Bahçeye girince meydana gelen aydınlı ın onun nûru oldu unu
anlayıp, yaptı ına pi man oldu. Huzuruna varıp tövbe etti. Talebelerinden oldu.
Seyyid Tâhâ hazretlerinin o lu Ubeydullah; babasının yerine geçen amcası Seyyid Sâlih
hazretlerine talebe olmayıp, di er halifesi Seyyid Fehîm hazretlerine tâbi olmak istedi.
Fehîm-i Arvâsî ise ona; "Muhterem babanız, yerine Seyyid Sâlihi tâyin ettiler. Bu sebeple siz
de, biz de onun sohbetine gidip, ona tâbi olmamız lâzımdır." buyurdu. Buna ra men
Ubeydullah, buna itiraz eyledi. Bunun üzerine Fehîm Arvâsî; "Mübârek hocamızın kabr-i
erîfine gidelim ve soralım. Ne buyururlarsa yapacak mısın?" buyurdu. O da; "Yaparım."
dedi. Gittiler. Kabristana giri te ayakkabılarını çıkarıp, kabrin yanına varınca, Tâhâ-i
Hakkârî hazretlerinin; "Fehîm! Ubeydullah'ı, karde im Sâlih'e götür." buyurdu unu i ittiler.
Ubeydullah, babasının bu emrine uyarak, süratle amcasının huzuruna ko tu. Amcası
kendisine sarıldı ve sıktı. O anda Ubeydullah'a o kadar muhabbet geçti ki, Ubeydullah'da
meydana gelen bu muhabbet ate inden, amcası; "Ubeydullahın sarılması ile sanki
kemiklerim birbirine geçti." buyurdu.
Hastalanınca, talebelerini toplayarak helâlle ti, vasiyetini bildirdi. "Kabrimi Seyyid Tâhâ
hazretlerinin kabr-i erîfinin ayak ucuna kazınız. Edebi gözetip kabirde de mübârek ayakları
ba ımın üstüne gelecek ekilde olmasını sa layın. Bizden sonra Seyyid Fehîm'e tâbi olun."
buyurdu. Vefat edince, vasiyetini aynen yaptılar.
SEYY D SÂL H;
Osmanlılar zamânında Anadolu'da yeti en evliyânın en büyüklerinden. nsanlara
slâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâda ve âhirette saâdete, mutlulu a
kavu malarına vesîle olan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" adı verilen büyük âlim ve
evliyâların otuz ikincisidir. smi Muhammed Sâlih'tir. Babasının ismi Molla Ahmed'dir.
Büyük velî Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin on birinci torunu ve Tâhâ-i Hakkârî
hazretlerinin karde idir. Seyyiddir. Do um târihi bilinmemektedir. 1865 (H.1281) senesinde
Nehrî'de vefât etti. Kabri, a abeyi ve hocası Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin ayak
ucundadır.
Seyyid Sâlih, küçük ya ta Kur'ân-ı kerîm okumayı ö rendi. Çok zekîydi. Kısa zamanda
Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Medreseye giderek tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimlerle,
zamânın fen ve edebiyât bilgilerini ö renerek büyük bir âlim oldu. Tasavvufta da yeti erek,
kalb ilimlerinde mârifet sâhibi olmak için, a abeyi Seyyid Tâhâ-i Hakkârî'nin sohbetiyle
ereflendi. Senelerce ona hizmet etti. Mübârek teveccühlerine kavu tu. Vilâyet derecelerinde
çok yükseldi. Hocası, ona icâzet vererek, talebe yeti tirmek üzere Berdersûr'a gönderdi.
Seyyid Sâlih hazretleri orada talebe yeti tirmeye ba ladı. Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretleri
vefât edece i zaman ona kendisinden sonra makamlarına kimin oturaca ı sorulunca;
"Birâderim Sâlih, kâmil ve olgundur. Herkesin ba ı onun ete i altındadır." buyurarak Seyyid
Sâlih'i yerine bıraktı. Hasta kalplere ifâ olan sohbetleri ile, â ıklarının kemâle gelmesine,
Hakk'a yakla arak velî birer zât olmalarına vesîle oldu.
Seyyid Sâlih hazretleri, muhabbet ve edep sâhibiydi. Verâsı ve takvâsı çoktu.
Haramlardan iddetle kaçar, üpheli korkusuyla mübâhların fazlasını terk ederdi. Ekserî
günleri oruçlu geçerdi. Gecelerini ibâdetle ihyâ eder, uykusunu ö leye yakın kaylûle yaparak
alır, hem de sünnet-i erîfe uyardı. Çok merhâmetli olup, hiç kimseyi incitmezdi. nsanların
Cehennem'de yanmamaları için elinden gelen gayreti gösterir, Allahü teâlânın emirlerini
bildirir, yasaklarından kaçınmalarını sa lardı. Gayr-i müslimlere dahi iyilik yapardı. Bu
sebeple herkes tarafından sevilirdi.
Seyyid Sâlih hazretlerinin mübârek alınlarında nûr parlardı. Onu gören, Allahü teâlânın
sevgili bir kulu oldu unu hemen anlar, hürmette kusur etmemeye çalı ırdı. Bir gece, hırsızın
biri Seyyid Sâlih hazretlerinin evini soymaya karar verdi. O gece ay çıkmamı tı, zifiri
karanlıktı. Hırsız, bahçe duvarından içeri atladı. Fakat o anda bahçenin birdenbire gündüz
gibi aydınlandı ını gördü. Hayret etti. Görürler korkusuyla hemen dı arı çıktı. Ortalık yine
karanlık oldu. "Herhâlde bu defâ aydınlık olmaz." dü üncesiyle tekrar bahçeye girdi. Ortalık
bir anda yine aydınlandı. Yine çıktı, tekrar girdi. Nihâyet evin pençeresine baktı ında,
Seyyid Sâlih hazretlerini gördü. Seyyid Sâlih, hırsıza; "Buyurun, her ne isterseniz vereyim.
Bir ey almaya geldiyseniz söyleyin." buyurdu. Hırsız onun güne gibi parlayan mübârek
yüzünü görüp, o cömertçe tatlı sözünü i itince hayran kaldı. Bahçeye girince meydana gelen
aydınlı ın Seyyid Sâlih hazretlerinin nûru oldu unu anlayıp, yaptı ına pi mân oldu.
Huzûruna varıp tövbe etti. Ondan sonraki günlerde onun derslerine giderek, ilim ö renmeye
ba ladı. Talebelerinden oldu.
Seyyid Tâhâ hazretlerinin o lu Ubeydullah, babasının yerine geçen amcası Seyyid Sâlih
hazretlerine talebe olmayıp di er halîfesi Seyyid Fehîm hazretlerine tâbi olmak istedi.
Fehîm-i Arvâsî ise ona; "Muhterem babanız, yerine Seyyid Sâlih hazretlerini tâyin ettiler. Bu
sebeple siz de, biz de onun sohbetine gidip, ona tâbi olmamız lâzımdır." buyurdu. Buna
ra men Ubeydullah, buna îtirâz eyledi. Bunun üzerine Fehîm-i Arvâsî; "Mübârek hocamızın
kabr-i erîfine gidelim ve soralım. Ne buyururlarsa yapacak mısın?" buyurdu. O da;
"Yaparım." dedi. Gittiler. Kabristana giri te ayakkabılarını çıkarıp, kabrin yanına vardılar.
Daha hiçbir ey söylemeden Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin; "Fehîm! Ubeydullah'ı, karde im
Sâlih'e götür." buyurdu unu i ittiler. Ubeydullah, babasının bu emrine uyarak, süratle
amcasının huzûruna ko tu. Amcası kendisine sarıldı ve sıktı. O anda Ubeydullah'a o kadar
muhabbet geçti ki, Ubeydullah'da meydâna gelen bu muhabbet ate inden, amcası;
"Ubeydullah bu sarılma ile kemiklerimi eritti." buyurdu.
Seyyid Sâlih, 1865 (H.1281) senesinde hastalandı. Talebelerini toplayarak herbiriyle
vedâla tı, helâlla tı. Vasiyetini bildirdi. Kabriyle ilgili olarak da; "Kabrimi a abeyim Seyyid
Tâhâ hazretlerinin kabr-i erîfinin ayak ucuna kazınız. Edebi gözetip kabirde de mübârek
ayakları ba amın üstüne gelecek ekilde olmasını sa layın. Bizden sonra Seyyid Fehîm'e tâbi
olun." buyurdu. Sonra talebelerinin Kur'ân-ı kerîm tilâvetleri arasında vefât edip,
sevdiklerine kavu tu. Vasiyetini aynen yaptılar. Kabrini hocasının ayak ucuna kazdılar.
imdi bu iki kabrin üç ta ı vardır. Yâni Seyyid Tâhâ hazretlerinin kabrinin ayak ucundaki
ta , Seyyid Sâlih hazretlerinin ba ta ıdır.
Seyyid Muhammed Sâlih hazretlerinin nesli, Seyyid Nûreddîn ve Seyyid Muhammed
Emin isminde iki o lu vâsıtasıyla devâm etmi tir.
Seyyid Muhammed Sâlih hazretlerinin vefâtından sonra yerine Seyyid Fehîm-i Arvâsî
hazretleri geçip vazîfesini devâm ettirdi. nsanlara slâmiyetin emir ve yasaklarını anlatıp
onların kurtulu larına vesîle oldu. Seyyid Muhammed Sâlih hazretlerinin halîfelerinden eyh
Azrâil, Girit'e oradan da Brezilya'ya hicret edip orada slâmiyetin yayılması için çalı tı. eyh
Azrâil'in kızı, Seyyid Fehîm-i Arvâsî hazretlerinin zevcesi ve Seyyid Re îd Efendinin
annesiydi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder