Bağış Yap
2 Mayıs 2013 Perşembe
Silsile-i aliyye-31- Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî
31- Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî
Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî hazretleri, Anadolu'da ya ayan büyük velilerden. Silsile-i aliyye
adı verilen, insanlara slamiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyada ve ahirette
seadete, mutlulu a kavu malarına vesile olan büyük alim ve velilerin otuz birincisidir.
Peygamber efendimizin neslinden olup Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin on birinci
torunudur. Babası Seyyid Molla Ahmed bin Salih Geylani'dir. ihabüddin, madüddin,
Kutbü'l- r ad vel-medar lakaplarıyla ve Hakkari nisbesiyle me hurdur. Mevlana Halid-i
Ba dadi hazretlerinin halifelerindendir. 1853 (H.1269) senesinde emdinli yakınındaki
Nehri'de vefat etti. Kabri orada olup ziyaret edilmekte, feyz ve bereketlerinden istifade
olunmaktadır.
Asil ve temiz bir aileye mensub olan Seyyid Taha-i Hakkari'de çocuklu unda büyüklük
ve olgunluk halleri görülür, zeka, istidat, vakar ve heybeti ile herkesin dikkatini çekerdi.
Onu her gören ilerde pek büyük bir zat olaca ını söylerdi. Küçük ya ta Kur'an-ı kerimi
hatmetti ve ezberledi. Sonra ilim tahsiline ba ladı. Süleymaniye, Kerkük, Irak, Erbil, Ba dat
gibi ilim merkezlerine giderek öhretli alimlerden, tefsir, hadis, fıkıh gibi zahiri ilimleri,
zamanın fen ve edebiyat bilgilerini ö rendi.
Seyyid Taha, daha ilim talebesi iken, bir gün Ba dat'a yakın bir yerde, çok küçük bir
akarsudan abdest alıyordu. Arkada ları; "Bu su çok azdır, bununla abdest olmaz." deyince;
"Bu, ma-i caridir, yani akar sudur. Dinimizde bununla abdeste izin vardır. Siz ilim
talebesisiniz, bunları bilirsiniz. Sonra bu suda balık bile ya ar." buyurdu ve elini orada
biriken su birikintisine sokup çıkardı. Arkada larına uzatarak; "Bakın bu suda kocaman
balıklar ya amaktadır." deyip elindeki balı ı gösterdi. Bu büyük kerameti gören arkada ları;
"Bundan sonra sen ne yaparsan yap, bir daha sana itiraz etmeyece iz." dediler.
Hicri on üçüncü asrın kutbu olan Mevlana Halid, Hindistan'a giderek, Gulam Ali
Abdullah Dehlevi'nin huzuru ile ereflenip, layık ve müstahak oldukları fazilet ve kemalatı
aldı. Sonra, Allahü teâlânın kullarına do ru yolu gösterip Hakk'a kavu turmak için vatanına
döndü. Her taraf, Mevlana'nın kalbinden saçılan nurlarla aydınlanmaya ba ladı. Bu sırada
arkada ı olan Seyyid Abdullah da Süleymaniye'de bulunan Mevlana'yı ziyarete gitti.
Sohbetinde bulunarak, kemale geldi ve halife-i ekmeli yani en olgun halifesi oldu. Mevlana
Halid-i Ba dadi'ye, biraderinin o lu Seyyid Taha'nın, harikulade ve yüksek istidadını anlattı.
Mevlana Halid-i Ba dadi hazretleri de, bir daha geli inde, onu beraberinde getirmesini emir
buyurdu. Seyyid Abdullah, ikinci ziyaretlerinde ye eni Seyyid Taha'yı da götürdü. Mevlana
hazretleri, Ba dat'ta Seyyid Taha'yı görür görmez, hemen Abdülkadir Geylani hazretlerinin
kabr-i erifine gidip, istihare etmesini emretti. Seyyid Taha da kabre gidip istihare etti. Ceddi
Abdülkadir Geylani hazretleri, Allahü teâlânın izniyle kabr-i erifinden kalktı ve onu çok iyi
kar ıladı. Sonra; "Benim yolum büyük ise de, imdi ehli kalmadı. Mevlana Halid ise,
zamanının alimi, evliyanın en büyü üdür. Hemen ona git, teslim ol, onun emrine gir."
buyurdu.
Seyyid Taha, büyük dedesi Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin manevi emri ve
izni üzerine, Mevlana'nın huzuruna geldi. Bu öyle bir geli ti ki, pek az kimselere nasib
olmu , nasıl ve neler elde ederek gidece i, bu ba langıç ve geli ten belli oluyordu. Mevlana,
Seyyid Taha'nın yeti mesine, gözlerin görmedi i, kulakların duymadı ı, kalplerin
dü ünemedi i makamlara eri mesine himmet gösterip yardım etti. leride zamanın en büyük
alim ve velisi olacak tarzda, ihtimam ve ciddiyetle onu terbiye etti. Riyazet ve
mücahedesinde hiç eksiklik etmedi. Nefsin istediklerini yaptırmayıp, istemediklerini
yaptırdı.
Mevlana Halid hazretleri, yeti tirme ve terbiye esnasında, Seyyid Taha'ya da dan ta
getirtirdi. Bu hal, talebeleri arasında, taaccüble kar ılanır; "Hocamız Mevlana, Resulullah'ın
sallallahü aleyhi ve sellem Ehl-i beytine çok fazla ba lı oldu u halde, Seyyid hazretlerini
da a göndermesindeki hikmet nedir?" derlerdi. Hazret-i Mevlana ise, bu hususda konu maz
sükut ederdi.
Seyyid Taha hazretleri, Mevlana Halid-i Ba dadi'nin yanında seksen gün kaldıktan
sonra, velilikte pek yüksek derecelere kavu tu. Ke f ve keramet sahibi olarak hilafet-i
mutlaka ile ereflendi.
Seyyid Taha hazretleri, hilafetle mü erref olup Berdesur'a hareket edece i zaman,
Mevlana onu büyük bir cemaatle u urladı. Vedadan sonra, Seyyid Taha, Mevlana'nın
ayrılmı oldu unu hissedip, atına binmek istedi inde, üzenginin bir kimse tarafından
tutuldu unu anladı. Baktı ında, üzengiye yapı an ve onu tutanın hocası Mevlana oldu unu
gördü. "Estagfirullah" deyip, geri çekildi. Mevlana, Seyyid Taha hazretlerine hitaben; "Bir
zaman nefsinin terbiyesi için size da dan ta getirtiyordum. imdi Resul-i ekremin Ehl-i
beytine olan ba lılı ım sebebiyle üzengini benden ba ka kimse tutamaz. Siz de bundan
kaçınamazsınız." buyurdu. O da sıkılarak; "Emir edebden üstündür." sözü gere ince ata
bindi. Bir müddet binlerce alim, salih, talebe ve halkın katıldı ı u urlama merasimi ile
yürüdü. Sonra, Mevlana durdu. Elindeki dizginleri, Seyyid Taha'ya verip; "Bundan sonra
dizginlerin senin elindedir. Terbiye ve yeti mende kusur etmedim. Cenab-ı Hak yardımcın,
büyüklerin ruhları sı ına ın olsun." buyurdu. Taha-i Hakkari hazretleri Mevlana Halid-i
Ba dadi'nin halifesi olarak Berdesur'a geldi.
Amcası Seyyid Abdullah, Nehri'de talebe yeti tirmek ile me gul iken, oraya çok yakın
olan Berdesur'a Seyyid Taha'nın da gönderilmi olmasının hikmetini anlayamayan
birçokları; "Böyle iki büyük halifenin bir yere gönderilmesinin sebebi nedir?" dediler. Fakat
bunu, kısa bir süre sonra Seyyid Abdullah vefat etti inde anladılar. Bunun üzerine, oranın
halkı tarafından Seyyid-i Büzürk (Büyük Efendi) diye bilinen Seyyid Taha hazretleri, Nehri
kasabasına gelip ir ada ba ladı. Burada kırk iki sene, ilim talebesine, Hak a ıklarına ve
Hakk'ı arayanlara ilim, feyz ve nur saçtı. A ıklar, uzaktan yakından pervane gibi bu ir ad ve
nur kayna ının etrafına toplandılar. Nehri, Cennet bahçelerinin gıbta edece i bir gülistan
oldu. Allah'ı arayanların arzusu ve ruhlarının mıknatısı haline geldi. imdi birkaç harab evin
bulundu u Nehri'de, o zaman nüfus on altı bine yükseldi. Nehri birkaç cami, mescid,
medreseler, çar ı ve di er dükkan, han, hamam ve benzeri binalarla o civarın merkezi idi.
Seyyid Taha'nın sohbetleri bereketiyle pekçok kimse Allahü teâlânın rızasını kazandı.
Seyyid Taha hazretleri, en büyük velilerden olup, onu gören müslim veya gayr-i müslim,
o anda Allahü teâlâyı hatırlardı.
Bir sohbeti esnasında buyurdu ki:
"Bana Cennet ve Cehennem'den bahsetmek i i verilmedi. Bu kapıda olanlara bu ikisi
tesir etmez." Bu sözü açıklarken halifesi Seyyid Sıbgatullah Arvasi öyle buyurdu: "Ebrar,
yani iyi müminler ahiretleri için amel ederler, mukarrebler, yani Allahüteâlâya yakın olan ve
hep O'nunla bulunmaktan zevk alan seçkinler, sadece Allahü teâlâ için amel ederler."
nkarcılardan ve bid'at sahiplerinden kaçınmak hususunda buyurdu ki:
"Münkirden (inkârcıdan) ve bid'at ehlinden aslandan kaçar gibi kaçın! Münkirin
ekme ini yiyenin kalbi, zikre kar ı kırk gün ölür. Bu münkirler, Resulullah'ın zamanında
olsalardı, ona iman etmezlerdi."
Seyyid Taha hazretleri bazan; "Misvakla kılınan bir rekat namaz, misvaksız kılınan
yetmi rekattan hayırlıdır." hadis-i erifini okurdu. "Hadisdeki sivak, "misvaklamak"
manasına geldi i gibi "sensiz" manasına da gelir. O zaman hadis-i erifin manası; "Sensiz,
yani kendini dü ünmeden Rabbinle oldu un bir rekat, kendinle oldu un yetmi rekattan
faydalıdır." buyururdu.
Seyyid Taha hazretleri, vefa ve sadakatte hazret-i Ebu Bekr-i Sıddik'ı, ecaatte ve
adalette hazret-i Ömer'i, haya ve hilmde hazret-i Osman'ı, vilayet-i kübrada hazret-i mam
Ali'yi (r.anhüm) temsil ederdi. Tıpkı Resulullah'a yakın Eshab-ı kiramdan birisi gibiydi.
Seyyid Taha hazretlerinin, murakabe etmesinin çoklu undan, boynundaki kemik,
dı arıya do ru e ilmi gibi görünürdü. Vekar ve heybetinden mübarek yüzüne bakılmazdı.
Yüzündeki heybet ı ı ı, on dördüncü gecedeki ay gibi gözleri kama tırırdı. Alnı geni ,
ka ları gür, iki ka ları arası açık, mübarek gözleri siyah, yüzleri yuvarlak, sakalı top, orta
boylu bir nur parçası idi. Gönül sahibleri görünce, ruhen a ık olurlardı. Hülasa, ilahi nurun
tecellisi idi. Sohbetlerinin ehli olanlar, a kla kendilerinden geçerlerdi. Nehri hududuna
girildi inde, feyz ve muhabbet kokuları, akıllı olanları ve gönül sahiplerini istila ederdi.
Ziyaretçiler, abdestsiz olarak Nehri'ye giremezdi. En büyük halifelerinden "Halife Köse"
lakabıyla tanınan me hur Molla Taha buyurdu ki: " ki yerinden ba ka Nehri'nin bütün
ta ları, a açları, her eyi nurdur. Biri, yahudi mahallesi, öbürü Musa Bey ismindeki bir
münafı ın kalesidir."
Seyyid Taha hazretleri, teheccüd namazını ekseriya bereketli evinde, bazan kendi
mescidlerinde eda ederlerdi. Ku luk namazını daima camide kılardı. Her gün medreseleri
kontrol eder, müderris ve talebelerin tahsillerini tedkik buyururdu. Müderrislerin mü kil
meselelerini hallederdi. Nehri, karınca yuvası gibi, daima salih ki iler ve talebelerle dolu idi.
Binlerce gönül sahibi feyz almak için boyunlarını büküp, o dergaha akın ederlerdi. Gecegündüz
o makamın, zikir, fikir, ibadet ve taatsız bir anı bulunmazdı. Seyyid Taha hazretleri
dergahı te riflerinde, herkesin gönülleri, inci saçılan dillerinden çıkacak sözlere ba lanırdı.
Nehri kasabası bin yedi yüz hane iken, hiçbir evde yemek söz konusu de ildi. Hepsi Seyyid
Taha-i Hakkari'nin dergahından yer, içerdi. kindi namazından sonra "Hatm-i hacegan-ı
kebir", sonra mam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat'ı okunurdu. Seyyid Fehim hazretleri
Nehri'de ise ona, yok ise, muhterem damadları ve halifeleri Seyyid Abdülehad hazretlerine
okuturlardı.
Bu arada bazı kelime veya cümle üzerinde yapılan geni izahlar, sohbetlerinin esasını
te kil ederdi. Nehri'de misafirlerden, faraza sadrazam olsa dahi, ak amla yatsı arasında
yemek fasılası yoktu. Bu müddet zikir, fikir ve ibadetle geçirilirdi. Ak am yeme i, ak am
namazından önce yenirdi. Kendisini sevenlerden ve talebelerinden kimseyi unutmazlar,
herkesin halini geni çe sual buyururlardı. Kimin bir sıkıntısı olursa, hemen giderme e
çalı ırlardı. Sıla-i rahme, akraba ziyaretine ehemmiyet verir, muhtaç olanların ihtiyaçlarını
kar ılardı. Hocasının tavsiyelerine uyarak devlet adamlarıyla temas buyurmazlar, ancak bazı
müslümanların zararını önlemek üzere mektup yazarlardı. Halbuki ba ta Sultan Abdülmecid
Han olmak üzere, bütün devlet adamları her emirlerine amade ve hazırdı.
Seyyid Taha hazretleri, bütün cihana hükmeden bir hükümdar olsa, dünyayı en güzel
ekilde idare edebilirdi. Aklı, idraki, idare ve intizamı akıllara hayret verirdi. Dünya ve
ahirete ait ilimlerdeki maharet ve ihtisası herkesten üstündü. Hülasa, madden ve manen,
slam alemine bah edilen ilahi lütuflardan bir büyük nimetti.
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin babasının dedesi olan Seyyid Muhammed, o
zaman Van'dan gelip, bu kaynaktan feyz aldı. Seyyid Taha, Van'ı ereflendirince, Seyyid
Muhammed'in evinde misafir olurdu. Seyyid Muhammed'in biraderi Molla Lütfi'nin o lu
Seyyid Sıbgatullah Efendi de, Hizan'dan Van'a gelince, Seyyid Taha'ya talebe oldu. Çok
feyz ve bereketlere kavu tu. Sonra Hizan'a babasının yanına gitti. Bundan sonra, yüzlerce
talebesi ile, her yıl Nehri'ye Seyyid Taha hazretlerini ziyarete giderdi.
Seyyid Taha hazretlerinin, Halife Köse namıyla tanınan; alim, amil ve veliy-yi kamil bir
talebesi vardı. Seyyid Taha'nın halifelerinden olup, ismi Taha idi. Edebinden, " smim
Taha'dır." deme e haya ederdi. Üstadından kendisine bir isim vermesini dü ünür, fakat arz
edemezdi. Sakalı biraz seyrek idi. Bir gün, bu dü üncesini ve utancını ke feden hocası, bir
talebesine; "Bizim Köse buraya gelsin." buyurdu. Buna çok sevinip, bu ismi üzerine aldı ve
hilafetle ereflendikten sonra da ismi, "Halife Köse" kaldı.
Seyyid Taha-i Hakkari'nin pek çok kerametleri vardır.
Bir gece, hırsız, Seyyid Taha hazretlerinin anbarına girip bir çuval un almak istemi ti.
Çuvalı doldurdu, fakat kaldıramadı. Yarıya kadar bo alttı, yine kaldıramadı. Biraz daha
bo alttı. Yine kaldırıp götüremedi. O sırada, Seyyid Taha hazretleri anbara geldi ve; "Ne o,
çuvalı kaldıramıyor musun? Yardım edeyim." deyince, hırsız, donakalıp bir ey diyemedi.
Seyyid hazretleri çuvalı kaldırıp, hırsızın sırtına verdikten sonra; "Bunu al git, bizim
adamlarımız görmesin, belki canını yakarlar. Bir daha ihtiyacın olursa, anbara de il, bize
gel!" buyurdu unda hırsız, tövbe edip, sadık talebelerinden oldu.
Seyyid Taha hazretlerinin kayınpederi, Nehri kadısı idi. Bu mübarek damadını o kadar
çok severdi ki, kabrini, onun kabrinin bulundu u bahçe duvarının kapısının giri inde
yapılmasını ve; "Seyyid Taha hazretlerinin kabrini ziyaret etmek isteyen Hak a ıkları, benim
mezarıma u rayıp da geçsinler. Belki o mübarek zatı ziyaret edenlerin hürmetine Allahü
teâlâ beni affeder. Yahut onu ziyarete gelenlerin ayaklarına mezarımın topra ı de mekle
teberrük ederim." buyurdu. (Gerçekten o mezar, Seyyid Taha hazretlerinin mübarek
kabirlerinin tam giri indedir.)
Bir Ermeni, Seyyid Taha hazretlerine gelip; "Çocu um olmuyor, sizin büyük bir zat
oldu unuza inanıyorum. Dua edin de, çocu um olsun." dedi. Seyyid Taha hazretleri,
talebesinden birine; "Git bir beze iki tane koyun tüyü koy, sar, getir!" buyurdu. Talebesi emri
yerine getirdi. Seyyid Taha, Ermeniye; "Bu bezi beline sar, hiç çıkarma!" buyurdu. Aynı
Ermeni be sene sonra gelip; "Efendim, her batında iki çocuk olmak üzere, be senede on
tane çocu um oldu. Artık yeter." dedi. Seyyid Taha da; "Belindekini artık çıkarabilirsin."
buyurdu.
Seyyid Taha hazretleri, bir gece rüyasında Resul-i ekrem efendimizi uçsuz-bucaksız bir
sahrada ilerlerken gördü. Önlerinde, yanlarında ve arkalarında, efaat isteyen pekçok insan
vardı. Kimi eteklerine tutunmu , kimi önlerinde dize gelmi ve ba ını e mi ti. Seyyid Taha
hazretleri bir kenarda bekliyordu. Allah'ın Resulü onu görünce, ona do ru yöneldiler ve
iltifatlarda bulundular.
Yine bir gece rüyasında, da dan bol bir suyun aktı ını ve herkesin ondan içme e
ko tu unu gördü. Kendisi ise o gün, suyu kayna ından içmek için da ın tepesine
tırmanıyordu. Bir de gördü ki, suyun kayna ında Allah'ın Resulü var. Ve bütün sahrayı kol
kol dola an sular, O'nun mukaddes parmaklarından akmaktadır... Seyyid Taha, suyu o
mübarek parmaklardan ve fı kırı noktasından içmek saadetine eri mek için yakla tı ve içti.
Hocası Mevlana Halid hazretleri, kendisine yazdı ı Farisi mektuplarından birinde öyle
buyurdular: "Kıymetli Seyyid Taha! Allahü teâlânın emanında olunuz! Afet olan öhretten
daima çok sakınınız! Ki i için, talebelerin çoklu u büyük bela olabilir. Allahü teâlâ sizi o
afetten korusun! Amin. Kalbin acem beldelerine meylini, öldürücü, ruhu kurutucu zehir
biliniz! Nerede kaldı ki, onların yanına gidilsin. Onlara yakın olmaktan, tatlı, idareli dil
kullanmaktan çok uzak olmalıdır. n aallah bir araya gelmezsiniz. E er ah bile bizzat davet
ederse, gitmemelidir. Nerede kaldı ki, ba kalarının davetine gidilsin. Böyle davete verilecek
cevap udur: "Biz dervi kimseleriz. Bizim i imiz, dünyadan kesilmek ve slam padi ahına
dua etmek, insanların dinine hizmettir. Devlet reislerinin meclisinin edeblerini bilmeyiz."
Sana emretti im üzere ol, muhalefet etme! MollaMustafa E nevi'ye de fakirin selamını söyle
ve bu yazdıklarım aynı zamanda onun içindir. Fitne olan yerden çok uzak olup, dine hizmet
edecek yerde bulunmak ve yerle mek zaruridir. Bizden bir ey gizli tutulmasın ki, helake
sebeb olur. Kulların en zayıfı Halid-i Nak ibendi Mücedidi."
Mevlana Halid-i Ba dadi hazretleri, Seyyid Taha-i Hakkari'ye yazdı ı ba ka bir
mektubunda da buyurdu ki: "Allahü teâlâ kalbimin sevgilisi Seyyid Taha'yı fena ve beka
makamlarının nihayetine kavu turmakla ereflendirsin. Bu fakire muhabbet ve ihlas ba ı ile
ba lılı ınızı bildiren mektubunuz geldi. Yüksek Nak ibendiyye yoluna hizmet için
çalı tı ınız ve Kur'an-ı kerimi bir usul ile hatmetme haberinize çok sevindik. hlaslı olmak
artı ile insanlar sizin vasıtanızla Allahü teâlâya ibadet etmek, Peygamber efendimizin
sünnet-i seniyyesine uymak gibi her ne yaparlarsa onların kazandı ı sevab kadar sizin de
amel defterinize yazılacaktır. " yi bir çı ır açan müslüman kimseye, açtı ı o çı ırın sevabı
verilece i gibi, o yolda gidenlerin sevabı da verilir. Bununla beraber onların sevabından da
hiçbir ey eksilmez." hadis-i erifi bu sözümüze açık delildir. Allahü teâlânın selamı, rahmet
ve bereketi üzerinize olsun. Kulların en zayıfı Halid-i Nak ibendi."
Seyyid Taha hazretleri, halifesi Seyyid Sıbgatullah Arvasi'ye yazdıkları Farisi bir
mektupta öyle buyuruyor: "Adı güzel, feyz ve fayda menbaı Molla Sıbgatullah! Selam eder,
dualarımı bildiririm. Gönderdi iniz güzel mektubunuz geldi. Bizi sevindirdi. Allahü teâlâya
hamd ve ükürler olsun ki, dünya ve ahiret saadetinin sermayesi olan fukaraya (evliyaya)
muhabbetiniz sönmemi bir kor gibi durmaktadır. ki eyi muhafaza etmek lazımdır. Bunlar;
dinin sahibine son derece ba lılık ve hocasına ihlas ve muhabbet üzere olmak. Bu iki ey
olunca, ne verilirse nimettir. Bu ikisi kuvvetli olup, ba ka bir ey verilmezse, hiç
üzülmemelidir. Sonunda verilecektir. E er, Allah korusun, bu iki eyden birinde halel ve
sakatlık olursa, bununla birlikte haller ve zevkler bulunsa da, bunları istidrac bilmeli,
kendinin harablı ı görmelidir. Do ru yol budur. Allahü teâlâ muvaffak eylesin!"
kinci mektuplarında da; "Duacınızın hallerini sorarsanız, Allahü teâlâya hamd olsun ki,
sevdiklerimizin istedi i ekildedir. "Karde imin o lu, birkaç kimse ile birlikte huzurunuzla
ereflenmek isterler. zin var mıdır?" diyorsunuz. Buyursunlar! Fakat kendinizi onlara kar ı
yetersiz göstermemek artıyla. Her zaman geliniz. Canınız istedi i kadar kalınız. Ne zaman
gitmek isterseniz gidersiniz. Vesselam ved-dua. Kulların en zaifi Seyyid Taha Halidi
Nak ibendi."
Bir gün Seyyid Taha hazretlerine; "Amcanız Seyyid Abdullah hazretlerinin üzerinde
türbe vardır. Ba kalarında ise yoktur. Acaba hikmeti nedir?" diye sordular. Seyyid Taha
hazretleri de öyle buyurdu: "Biz Berdesur'dan Nehri'ye gelmeden önce, basit bir ekilde
örtmü ler. Amcam sa olsaydı, babasının üstünü dahi örtmezdi. Madem ki, siz örttünüz, biz
bir ey demiyoruz. Ama bizim üzerimiz örtülmeyecektir." (Gerçekten bu emir devam
etmektedir. Ba kale'de, Gayda'da, Arvas'da, Van'da, Ankara'da ve di er yerlerdeki ona ba lı
seyyidlerin hiçbirinin üstü örtülü yani türbe içinde de ildir.)
Seyyid Taha hazretleri ehidan Da ını her yıl iki kere ziyaret ederdi. (Bu da ,
emdinli'nin do usunda, hatta babalarının medfun bulundu u Meleyan Köyünün de
do usundadır. ran hududuna yakındır. Hazret-i Ömer zamanında, Eshab-ı kiram, o belde ve
ülkeleri feth için buraya gelmi ler ve bu da da ehid olmu lardır. O zamandan beri bu da ın
ismi ehidan ( ehidler) Da ıdır.
Irak'ın Revandız havalisinde, Berzenci kabilesi ile Hayderi kabilesi arasında bir husumet
meydana gelip, birbirlerine harb ilan ettiler. Irak'ta, sözleri geçen bütün halk araya girdi i
halde, bu fitne ve kavgayı önleyemediler. Önemli mesele oldu undan, Seyyid Taha
hazretlerine; "Bunu siz halledersiniz." dediler. Sulh ve barı tırma, dini bir emir oldu undan,
hemen Irak'a, yani Revandız'a hareket eyledi. Her iki taraf Seyyid Taha hazretlerini görünce,
birlikte kar ılayıp ellerini öperek emirlerine uydular. Bunları barı tırıp, Nehri'ye
geldiklerinde, adetleri oldu u üzere, Nehri yolunda bulunan nehir kenarında Zi Tuva
Çe mesi ba ında istirahat ettiler. Beraberlerinde bulunan bin ki iye öyle bir teveccüh ettiler
ki, bunlardan be yüz ki i derhal, o anda hal ve keramet sahibi oldu.
Irak'tan iki seyyid genç, altı katırı hediyelerle yükleyip, Nehri'ye, Seyyid Taha
hazretlerine getirmek için yola çıktılar. Harunan Köyünden geçerken, Seyyid Taha
hazretlerinin büyüklü ünü inkar eden Musa Bey adındaki zat, katırları yükleri ile birlikte
gasbetti. Gençler a layarak Nehri'ye gelip Seyyid Taha hazretlerini haberdar ettiler. Seyyid
Taha, Musa Beye haber gönderip; "Bu katırların yükleri bana aid oldu undan, yükler senin
olsun. Bu gençler seyyiddirler. Onlara merhamet et, katırlarını teslim et." buyurdu. Musa
Bey emirlerini dinlemedi, katırları vermedi. kinci defa haber gönderip; "Benim namıma ve
hatırıma versin." buyurdu. Buna da kar ı çıkınca, Seyyid Taha büyük hiddetle; "Cuma gecesi
gelsin de o vermesin görelim." buyurdu. Cuma gecesi, Nehri'den, talebeler gidip, neticeyi
ö renmek için nöbet beklediler. Me er Bey, divanhanesinde kendine tabi olanlarla oturmu ,
Seyyid Taha'nın evliyalı ını inkar hususunda konu uyormu .
Bu fısk meclisinin biti inden sonra, yatak odasına girip yata ına uzanırken, midesine bir
a rı girerek. "Karnım!.. karnım!.." diye ba ırarak can vermi . Vaziyeti anlayan dokuz o lu
hemen Nehri'ye gelip, katırları yükleri ile birlikte teslim ederek Seyyid Taha'ya sı ındılar.
"Lütfen, merhameten babamızın defin merasiminde bulunup, dua buyurunuz." dediler.
Onlara cevaben; "Benim bulunmam, ona bir menfaat sa lamaz." buyurdu. Çocukları çok
israr ettiler. Hazret-i Seyyid nihayet kalkıp, cenazeye gitti. Cenazenin kapkara kömür gibi
oldu u görüldü. Definden sonra, Seyyid Taha; "Benim geli imden zerre kadar
menfaatlenmedi." buyurdu. Cenab-ı Hak, bir seyyide hakaret etmenin onu üzmenin cezasını
verdi. Bunu herkes açıkça gördü.
Berzenci seyyidlerinden Seyyid Musa, kervancıba ı olarak ran'a gidiyordu. Gayet sarp
bir yerde, aya ı kayan katırı uçuruma yuvarlanırken; " mdad ya Seyyid Taha!" diye ba ırdı.
O anda bir el, hayvanı oldu u yerde durdurdu. Çekip yola çıkardılar. Seyyid Musa, bir
müddet sonra ziyaret için Nehri'ye gitti. Seyyid Taha hazretleri; "Ya Seyyid Musa! Bir katır
için bizi ran'a çekiyorsunuz." buyurdu.
Van'ın Gürpınar kazasından bir zat, Nehri'ye gidip, Seyyid Taha'ya talebe olmak istedi.
Kabul edilince de geri dönüp evine geldi. Talebe olduktan birkaç gün sonra, hayvanlarının
bir kısmını kurt kaparak telef etti. eytan; "Bu hocaya ba lanmak sana yaramadı, u ursuz
geldi." diye vesvese verdi. O talebe nihayet Seyyid Taha hazretlerinin daha önce kendisine
hediye etti i tesbihi iade etti. Maksadı hocasından ayrılmaktı. Tesbih, Seyyid Taha'ya takdim
edildi inde, tebessüm buyurdu. Aradan günler geçmi ti. Seyyid Taha hazretleri, bir gün ö le
vakti namaza kalkarken, birden mübarek ellerini uzatıp; "Def ol, ya lain!" buyurup namaza
ba ladılar. Namazdan sonra Halife Köse; "Efendim, mübarek ellerinizi uzatmadaki hikmet
ne idi?" diye sual etti. O da; "Gürpınar'da bir müslüman sekeratta iken, eytan aleyhillane
imansız gitmesine çalı ıyordu. Büyüklerin bereketiyle defedildi. Adam imanla vefat etti."
buyurdu. Halife Köse; "Tesbihi iade eden olmasın?" dedi. "Evet, odur!" buyurdu. "Efendim,
o edebsizlik ve terbiyesizlik etmi ti." deyince de; "Bir zaman bize muhabbeti vardı."
buyurdular.
Seyyid Taha hazretleri, bir gün camide büyük bir cemaate namaz kıldırmak için aya a
kalkmı tı. Niyetten önce, mübarek sa elini birden ileri uzattı. Geri çekti inde bir mikdar su,
mübarek cübbelerinin kolundan döküldü. Canlı bir balık da yere dü tü ve çırpınma a
ba ladı. Cemaat hayrette kaldı. Namaz kılındıktan sonra Halife Köse cesaret edip; "Efendim,
bu su ve balık nereden geldi?" diye arz etti. Seyyid Taha hazretleri cevaben; "Kızıldeniz'de
bir gemi batıyordu. Talebelerimizden birinin; " mdat ya mübarek hocam!" diye ça ırması
üzerine, yardım edip, gemiyi düzelttik. Büyüklerimizin himmeti, bereketiyle kurtuldular. Bu
su ve balık oradandır." buyurdu.
Sultan Abdülmecid Han zamanında, Müküs kaymakamı Dervi Bey, kaymakamlıktan
çıkarılmı , ayrıca yakalandı ında hapse atılması emredilmi ti. Bu yüzden Dervi Bey, gece
gündüz saklanıyor dı arı çıkamıyordu. Sonunda Dervi Beyin hatırına, Arvas'ta Seyyid
Fehim hazretleri geldi. Hemen huzuruna gidip, tövbe etti ini, vazifesine yeniden iade
edilmesini ve affedilmesi için ark bölgesinin askeri idare amiri olan Erzincan mü irine
efaatçı olmasını istedi. Seyyid Fehim hazretleri kendisine sı ınan kaymakama; "Allahü
teâlâya hamd ve ükür olsun ki, seyyidimiz ve mür idimiz hayattadır. Böyle mühim
meselelere karı mam do ru olmaz. Seni bir mektupla ona göndereyim. n aallah tesirini
muhakkak görürsünüz." diye müjde verdi. Kaymakam Dervi Bey, Seyyid Taha hazretlerinin
huzuruna varınca, takdim olunan mektubu okudu. Sonra, Seyyid Taha, hemen Erzincan
Mü irine u mealde bir emirname yazdı: "Dervi Beyi sana gönderiyorum. ini mutlaka yap.
Senin de bana bir i in dü erse yaparım vesselam." Mektubu Dervi Beye verdi. Dervi Bey
mektubu okudu, tatmin olmadı. Fakat; "Bundan ba ka çare yoktur." deyip, Erzincan'a
yollandı. Bir gece yarısı Erzincan'a ula tı; " imdi bir otele ineyim, yarın Mü irle
görü ürüm." deyip, bir otele gitti. Hemen kar ısında polisleri gördü. Me er bütün otellerin
kapısındaki polisler, Dervi Beyi bekliyormu . smini sordular. Dervi oldu unu anlayınca,
hürmet gösterip; "Hemen Mü ir Beye gidelim." dediler. Dervi Bey; "Gecedir, yatıyor,
rahatsız etmiyelim." dediyse de, polisler; "Bize verilen emir ve talimat udur: "Müküs'lü
Dervi Bey hangi saatte gelirse, derhal bana getirin, uykuda isem uyandırın." Dervi Beyi
hemen götürüp, Mü ire haber verdiler. Mü ir derhal kalkıp, Dervi Beyin boynuna sarıldı ve;
"Bu sekizinci gecedir. Hazret-i Seyyid Taha bir an bile uyku ve istirahatime müsaade
buyurmadılar; "Dervi Beyi gönderiyorum, i ini mutlaka yap, serbest olsun, aksi takdirde
helak olursun." buyuruyor." dedi. Hemen telgrafla Dervi Beyin tahliye edilmesini,
affedildi ini, vazifesine iade edildi ini bildirdi. Serbest olarak eski yerine gönderdi. Dervi
Bey, dönü ünde te ekkür için Nehri'ye Seyyid Taha hazretlerine gidip, elini öptü; "Sizin
yolunuza girip talebeniz olmak istiyorum." deyince, Seyyid hazretleri; "Arvas'a git, Seyyid
Fehim Efendi, yapaca ın vazifeyi söylesin." buyurdu.
Misafirlerin hizmetiyle vazifeli levazım amiri, bir ak am üzeri Seyyid Taha hazretlerinin
huzuruna gelerek; "Efendim! Bu fakir, bu ak am üzeri, bin erkek ve be yüz kadın misafirin
yemeklerini çıkartıp yedirdim. u anda be yüz ki i Nehri'ye girmektedir. Anbarlarda un
kalmadı, ne yapayım?" diye arzedince, Seyyid Taha; "Anbarlarda olması lazım." buyurdu.
"Efendim, süpürdüm, bir ey kalmadı." deyince; "Bir daha bak." diye emretti. Bunun üzerine
amir gidip baktı ında, anbarların unla dolu oldu unu hayretle gördü.
Seyyid Taha, Nehri'nin alt tarafında bir de irmen yapmayı dü ündü. Bu de irmenin plan
ve projesini bizzat kendisi hazırlayıp, yapılı ı esnasında talebeleriyle beraber sırtında ta
ta ıdı. Günlerce çalı tıktan sonra nihayet de irmenin in ası tamamlandı. De irmen öyle
sanatlı, öyle muntazam yapılmı tı ki, hazne kısmına bu day konuldu unda kendili inden
çalı maya ba lar, haznede bu day bitti inde de dururdu. Bunu görenler, Seyyid Taha
hazretlerinin aklının çoklu una hayran kalırlardı. Nitekim halifelerinden Seyyid Sıbgatullah
u beyti söylemi tir:
"Gözümüz revak gibi sizin e i inizdedir,
Kerem et, kalbime gir; evim sizin evinizdir."
Seyyid hazretleri beyti i itip, iltifatla yanlarına te rif buyurdu.
Bir kimse ehid olmu ve büyük bir velinin yanına defnedilmi ti. Seyyid Taha onun
ehidlik mertebesini görüp; "Bu kimsenin, u büyük veliden a a ı oldu u söylenemez."
buyurdu.
Seyyid Taha hazretleri, kendisini Mevlana Halid-i Ba dadi'ye götüren veli-nimeti
amcası Seyyid Abdullah hazretlerine, bu büyük nimetin ükrü olarak, hep hürmet ve hizmet
etti. Onu hep iyilikle andı ve ruhuna pekçok sevablar hediye etti. Ayrıca buyurdu ki: "Vefat
etti imde benim kabrimi kabristanın en üst tarafına yapınız ki, sırf beni ziyarete gelenler,
amcam Abdullah hazretlerinin kabrine u ramak mecburiyetinde kalsınlar. Onu da ziyaret
ederek mübarek ruhuna sevablar hediye etsinler." (O kabristanın bir yolu vardı. Seyyid
Abdullah'ın kabri giri te idi. Seyyid Taha hazretlerinin kabrine gitmek isteyenin Seyyid
Abdullah'ın kabrinin yanından geçmesi lazımdır).
Taha-i Hakkari hazretleri pek yüksek bir veliydi. Nitekim bir defasında Mevlana Halid-i
Ba dadi hazretleri; "Beni Seyyid Abdullah ve Seyyid Taha'dan üstün zannetmeyin"
buyurmu tu. Meclisinde olanlar; "Efendim, siz ikisinin de hocasısınız" dediler. "Benim onlar
yanındaki yerim, bir sultanın çocuklarını yeti tiren bir hoca gibidir. Onlar sultanın çocukları
oldu u için, bu hocadan üstündürler." buyurdu.
Bir gün Seyyid Taha hazretleri Seyyid Sıbgatullah'a buyurdular ki: "Molla Sıbgatullah!
Üstada muhabbet ve onunla sohbet, her eyden üstündür. Çünkü üstad, kemal mertebelerinin
en yükse ine kavu turmak ve ona marifetleri vermekle, talebesinin hastalıklarını izale eder,
giderir."
Yine öyle buyurdu:
" ah-ı Nak ibend hazretleri, yolunun esasını Eshab-ı kiramın (aleyhimürrıdvan) yolu
üzere kurdu. Onlar Resulullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) muhabbeti ile yetindikleri gibi,
bize de, üstada muhabbet yeter."
Seyyid Sıbgatullah Arvasi hazretleri, Seyyid Taha hazretlerine; "Nefehat gibi bazı
kitaplarda, bazı evliya için (kuddise sirruh) bazıları için (rahmetullahi aleyh) deniyor;
hikmeti nedir?" diye sual edince, öyle buyurdu: "Birincisi, nefsinden tamamen kurtulanlar,
ikincisi kendinde, nefsinden bir eyler kalanlar içindir. Nefsden tamamen kurtulmak, ir adın
artı de ildir. (Rahmetullahi aleyh) denenlerden de bir ço u, ir ad makamına oturmu lar,
büyüklerin yolunda olup, faydalı olmu lardır."
Bir halifesine öyle buyurdu: "Halka önce i aretle muamele et, bu fayda vermezse ibare
ile (söz ile) söyle. Bu da fayda vermezse, ondan yüz çevir. Sen birinden yüzünü çevirirsen,
Resulullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar bütün "Silsile-i aliyye" büyükleri ondan yüz
çevirir."
Bir gün, kendilerine; "Nehri'de sadık talebeniz kimdir?" dediler. "Molla Muhammed
Münhani'dir" buyurdu. "O, katı tabiatlıdır." dediler. Bunun üzerine, Mevlana Ahmed
Cüzeyri'nin Divan'ındaki u beyti okudu:
"Ehl-i tarik, makamları seyr ederken renk renktir,
Bir kısmı ilahi cemal, bir kısmı celaldedir."
Çe itli zamanlardaki sohbetleri sırasında buyurdu ki:
"Amellerinizi ucb (kendini be enmek, ibadeti kendinden bilmek) ile örtüp yok
etmeyiniz."
"Bizim yolumuzda ucb ve riya yoktur. Riya ve ucba helal diyen, yolumuzda de ildir."
"Bizim yolumuzdaki yolcuların faydaları ana ve babalarına da ula ır."
Evliyanın vefatından sonra istifade hakkında; "Kılıç kınından çıkmadıkça, (ruh,
bedenden çıkmadıkça) kesmez." buyurdu.
"Zikr yapılmaksızın yalnız rabıta ile Hakk'a kavu mak mümkündür.
Zikr ise, rabıtasız kavu turucu de ildir."
Taha-i Hakkari hazretleri Nehri'de kaldı ı kırk iki sene içinde slamiyetin emir ve
yasaklarını insanlara anlatarak onların dünya ve ahirette kurtulu ları için çalı tı. Bütün
hocaları gibi slamın güzel ahlakını yaydı. Siyasete karı madı. Pekçok veli yeti tirip onlara
hilafet verdi. slamiyetin emir ve yasaklarını anlatmakla vazifelendirdi. Halifelerinin en
me hurları unlardır: Biraderi Seyyid Muhammed Salih, Seyyid Sıbgatullah Arvasi, Seyyid
Fehim Arvasi, damadı ve katibi Seyyid Abdülehad, Muhammed Küfrevi, Halife Köse adıyla
me hur olan eyh Taha, Molla Resul Sibki, Mevlana Hacı Hakkari, Süleyman Baradusti,
Molla Muhammed Munhani Ho abi, eyh Ahmed Meczub. Bunlardan ba ka halifeleri de
vardır.
Seyyid Taha-i Hakkari hazretleri 1852 (H.1269) senesinde bir ikindi vakti, Haram
Çe mesi denilen a açlık bir mevkide talebeleri ile sohbet ediyordu. Sohbet anında kendisine
iki mektup arzedildi. Bunları kıymetli damadı Abdülehad Efendiye okuttuktan sonra;
"Abdülehad! öhret afettir. Artık bizim dünyadan gitmemizin zamanı geldi." buyurdu.
Abdülehad da; "Aman Efendim, am'dan gelen bu iki mektup nedir ki?" dedi. O gün
sohbetten sonra hane-i saadetlerine gitti ve orada hastalandı. On bir gün hasta yattı.
Hastalı ının a ır olmasına ra men namazlarını mümkün oldu u kadar ayakta kılmaya çalı tı.
Hastalı ının on ikinci, Cumartesi günü talebeleri ve yakınları ile helalla tı, vedala tı,
vasiyetini bildirdi. Karde i Seyyid Salih hazretlerini ça ırttı. Onun için; "Biraderim Salih,
kamil, olgun bir velidir. Herkesin ba ı onun ete i altındadır." buyurdu. Yerine karde i Salih
hazretlerini halife bıraktı. kindi vaktinde, talebelerinin Yasin-i erif tilavetleri arasında,
mübarek ruhunu Kelime-i tevhid getirerek teslim eyledi.
Mübarek mezarı Nehri'dedir. Onu seven a ıkları, uzak yerlerden gelerek, mübarek
kabrinden fı kıran nurlardan, feyzlerden istifade etmekte, bereketlenmektedirler.
Seyyid Taha-i Hakkari hazretlerinin nesli o ullarıyla devam etmi tir. Seyyid Habib,
Seyyid Mahmud, Seyyid Alaeddin ve Seyyid Ubeydullah isimlerinde dört o lu vardı.
Bunlardan Seyyid Habib Efendi, genç ya ta vefat etti. Seyyid Mahmud ve Seyyid Alaeddin
Efendilerin de o ulları vardı. Seyyid Taha-i Hakkari hazretlerinin Seyyid Ubeydullah
adındaki o lu, nüfuzunun ve talebelerinin çoklu u ile me hurdur. Babasının vefatından sonra
amcası Seyyid Salih hazretlerinin sohbet ve ir adıyla kemale gelmi , 1864 senesinde
amcasının vefatından sonra ir ad makamına oturmu tu. Ehl-i sünnete çok hizmet etti. Seyyid
Fehim-i Arvasi hazretleriyle birlikte hacca gitti. Sonra Taif'te ikamete memur edildi. Bir
müddet sonra Kabe-i muazzamayı tavaf esnasında iki rekat namaz kılarken secdede vefat
etti. Cennet-i Mualla kabristanına defnedildi. Seyyid Ubeydullah Efendinin; Seyyid Re id,
Seyyid Alaeddin, Seyyid Mazhar, Seyyid Abdülkadir, Seyyid Muhammed Sıddik isminde
be o lu vardı. Bu o ulları vasıtasıyla nesli devam etmi tir.
ELHAMDÜL LLAH
Seyyid Taha hazretleri zamanında, ran ahı, emdinan'a yakın 145 pare köyü, her eyi
ile beraber Seyyid Taha'ya ba ı ladı. Bu haberi kendisine getirdiklerinde, bir an ba ını e ip
kaldırdıktan sonra; "Elhamdülillah." dedi. ran ahı ölünce, o lu bu köyleri geri aldı. Haberi
Seyyid Taha'ya getirdiklerinde, yine ba ını e ip bir an sonra kaldırdı ve; "Elhamdülillah."
buyurdu. Eshabından Halife Köse; "Efendim! Köyleri size hediye ettikleri zaman da hamd
ettiniz. Geri aldıklarında da hamd ettiniz. Hikmeti nedir?" diye arzedince; "Hediye ettikleri
zaman kalbimi yokladım. Dünya malına sevinmedi imi gördüm, bunun için hamd ettim.
imdi geri aldıklarında, yine kalbime baktım. Hiç üzüntü bulunmadı ını gördüm. Yine hamd
ettim." buyurdu.
SEN N ARADI IN EY BU KAPIDA YOKTUR
Musul taraflarında eyhlik iddiasında bulunan bir kimse, talebesinden birini Seyyid Taha
hazretlerinin yanına gönderdi ve; "Seyyid Taha'ya, sünnete uymayan bir i i letmeden,
buraya dönme!" dedi. O da kalkıp Nehri'ye geldi. Bir ikindi namazından sonra, Seyyid Taha
hazretlerinin mescidin kapısında duran ayakkabılarından sol aya ınınkini uza a koydu.
Bununla mescidden sa ayakla çıkmasını ve sünnete uygun olmayan bir i yapmasını
dü ünmü tü. Fakat Seyyid Taha hazretleri, kalabalık içerisinde, o ki iye hitab edip; "Aldı ın
ayakkabıyı yerine koy! Senin aradı ın ey, bu kapıda yoktur." buyurdu.
BASTON VE DAYAK
Herki a iretinden Molla Abdullah isminde bir müderris, iki talebesi ile ziyaret için
Nehri'ye giderken, çayın ba ında oturdular. Molla Abdullah, talebelerine; "Herkes abdest
alarak Nehri'ye gider. Abdestsiz kimse gitmez. Ben bu adeti bozup, abdest almadan
gidece im." dedi. Talebeleri; "Hocam, biz bu adeti bozmayalım, abdest alıp da gidelim."
dedilerse de, Hoca Efendi; "Sanki bu dini bir hüküm müdür? Ben yapmam!" dedi. Bu arada
elini yüzünü yıkarken, koltu undan bastonu suya dü dü. Elini uzatıp, bastonu almak
isterken, hikmet-i ilahi baston, onun ba ına, yüzüne vurarak yüzünü gözünü kan içinde
bıraktı. Sonra baston kayboldu. O da, böyle söyledi ine pi man oldu. Yaralarını sarıp, abdest
aldı. Nehri'ye gitti. Seyyid hazretlerinin dergahına girince, bastonu duvarda asılı gördü.
Gözleri bastona takılıp kalınca, Seyyid Taha hazretleri; "Herhalde bu bastondan dayak
yemi siniz." buyurdu. Molla Abdullah yaptıklarına pi man olup, tövbe etti, talebelerinden
olmakla ereflendi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder