Bağış Yap
1 Mayıs 2013 Çarşamba
Silsile-i aliyye - 30- Seyyid Abdüllah Şemdini
30- Seyyid Abdüllah Şemdinî
Seyyid Abdullah ş emdini hazretleri, Anadolu'da yeti en büyük velilerden. Kendilerine
Silsile-i aliyye adı verilen büyük alim ve veliler silsilesinin otuzuncusudur. Bu diyarda
Nak ibendi, Müceddidi, Halidi kolunun önde gelen temsilcisidir. ismi Abdullah'tır. Seyyid
Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin onuncu torunu ve Seyyid Taha-i Hakkari'nin amcasıdır.
Lakabı, Siracüddin ve Menba-ul-Hilm'dir.
Ş emdinli'de dünyaya gelen asil, temiz ve şerefli bir aileye mensub olan Seyyid Abdullah
ş emdini, küçük ya şta ilim tahsiline yöneldi. Zamanının usulüne göre ilk tahsilini gördükten
sonra, Irak'ın Süleymaniye beldesine giderek oradaki medresede ilim ö renmeye devam etti.
Akli ve nakli ilimleri tahsil edip büyük alim oldu. Bu medresede ilim ö renmekle me gul
iken medrese arkada ı Mevlana Halid-i Ba dadi ile bir karde gibi ya adılar. Yüksek
yaratılı ı olan bu iki gönül dostu zahiri ilimleri tahsil ettikleri sırada kalb ve gönül ilmi olan
tasavvufa kar ı alaka duymaya ba ladılar. Bu alaka, muhabbet ve a k derecesine ula ıp,
kendilerini manevi olarak terbiye edip, batıni ilimleri ö reterek yeti tirecek bir rehber, yol
gösterici aradılar.
Sonunda aradıkları rehberi hangisi daha evvel bulursa, o büyük zattan alaca ı manevi
feyz ve bereketin aralarında mü terek olmasını kararla tırdılar. Bu hususta birbirlerine söz
verdiler. Yani aradıkları o büyük veliyi hangisi daha evvel bulur ve tanırsa hemen di erinin
de o zatı tanımasına, ona ba lanıp feyz almasına vasıta olacaktı.
Kendilerine yol gösterecek manevi bir rehberi aradıkları sırada Mevlana Halid-i Ba dadi
aldı ı bazı manevi i aretler üzerine Hindistan'a gitmeye karar verdi. Zahiri ilimlerde yüksek
bir alim olan Abdullah-ı emdini de onunla gitmek istedi. Fakat Mevlana Halid-i Ba dadi
ona; "Ben gideyim, oradan alıp getirdiklerime orta ız." dedi. Nihayet Hindistan'a gitmek
üzere Süleymaniye'den yola çıktı. Uzun ve me akkatli bir yolculuktan sonra Hindistan'a
ula tı. Sonunda Nak ibendiyye manevi yolunun mür id-i kamili ah Gulam-ı Ali
Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinin huzur ve sohbetleriyle ereflendi. Kısa zamanda layık ve
müstehak oldu u fazilet ve olgunlu a ula tı. Tasavvuf yolunda ilerleyip evliyalık derecesine
yükseldi. Hocası ona, slamiyetin emir ve yasaklarını anlatmak suretiyle, insanların dünya ve
ahiret saadetine kavu malarına vesile olabilmek ve talebe yeti tirmek hususunda tam bir
icazet, diploma ve hilafet verdi. Hocasının tam ve mutlak vekili olarak aldı ı yüksek feyz ve
kemalatı, ilim ve edeb a ıklarına sunmak ve onları yeti tirmekle vazifeli olarak Ba dad'a
gönderildi.
Bundan sonra bütün alem, vasıtalı vasıtasız ir ad ve feyz kayna ı olan Mevlana Halid-i
Ba dadi hazretlerinin manevi nuru ile nurlanmaya ba ladı. Böylece Ba dad'da feyz ve nur
saçan rahmet güne i do du.
Seyyid Abdullah-ı emdini, daha önceki anla malarının gere i bir müddet Ba dad'da
kaldıktan sonra Süleymaniye'ye dönen Mevlana Halid-i Ba dadi hazretlerinin ziyaretine
gitti. Mevlana'nın Hindistan'da elde etti i marifet ve kemalatı, olgunlu u görünce ona olan
muhabbeti daha da arttı. Medrese talebeli inde arkada ı oldu unu dü ünmeyip o evliyalık
güne inin sohbetlerine devam etmeye ba ladı. Onun önde gelen talebelerinden oldu. Bazı
hasetçi ve inkarcı kimselerin, Mevlana Halid-i Ba dadi hazretlerinin kar ısına çıkıp, söz ve
yazı ile onu kötülemeye, türlü türlü iftiralarla ve düzme yalanlarla, ona gönül verenlerin
yolunu kesmeye çalı tıkları sırada, o hep onun yanında bulundu. Kendisinde bulunan asalet
ve yüksek kabiliyet ile Mevlana Halid-i Ba dadi hazretlerinin talebe yeti tirmek
hususundaki maharetinin birle mesiyle kısa zamanda bütün ilimlerde ve tasavvuf hallerinde
yeti erek olgunla tı. Mevlana hazretlerinin binlerce talebesi arasında en yükseklerinden oldu.
Mevlana Halid-i Ba dadi hazretleri ona talebe yeti tirmek üzere icazet, diploma verdi.
Mevlana hazretlerinden icazet ve hilafet alanların ba tan üçüncüsü olan Seyyid Abdullah-ı
emdini, karde i Seyyid Ahmed Geylani hazretlerinin o lu Seyyid Taha-i Hakkari'yi de,
Mevlana Halid-i Ba dadi'nin sohbetlerine götürerek, onun da bu yolda yeti mesine vesile
oldu.
Mevlana Halid-i Ba dadi hazretleri bir ara, Ba dad'a gitti. Bu sırada Abdullah-ı emdini
talebelerin ba ına geçip onları yeti tirmekle me gul oldu. Daha sonra tekrar Süleymaniye'ye
dönen Mevlana hazretleri, insanlara slamiyetin emir ve yasaklarını anlatmak üzere çe itli
beldelere yeti tirip gönderdi i talebeleriyle birlikte, Seyyid Abdullah-ı emdini'yi de
emdinli'ye gönderdi. Seyyid Abdullah-ı emdini, emdinli civarındaki Nehri kasabasına
yerle ti. Nehri'de medrese, tekke ve zaviyeler yaptırarak talebe yeti tirmeye ba ladı.
Türkiye, ran ve Irak'ın çe itli yerlerinden ilim meclisine ve sohbetlerine ko an pekçok
kimseyi zahiri ve batıni ilimlerde yeti tirdi. Peygamber efendimizden bu yana, evliyanın ve
slam alimlerinin anlattı ı ve ya adı ı slamiyeti, güzel ahlakı insanlara anlattı. Bilhassa
edeb ve ahlaktan mahrum a iretler üzerinde çok tesirli olup, onların düzelmesine vesile oldu.
Kabile ve a iretlere, anlayacakları ekilde güzel nasihatlar vermek suretiyle onların do ru
yola kavu malarına vesile oldu.
Mevlana Halid-i Ba dadi hazretleri onun hakkında Seyyid Taha-i Hakkari'ye; "Seyyid
Abdullah ne güzel bir eyhdir. Onda hiç kusur yoktur. Yalnız kusuru, onun münkiri yani
kar ısına çıkıp onun büyüklü ünü inkar eden kimseler bulunmamasıdır." buyurdu.
Yine buyurdu ki:
"Beni, Seyyid Abdullah ve Seyyid Taha'dan üstün tutmayınız." Eshabı; "Onlar sizin
talebenizdir, nasıl böyle dersiniz?" diye arz ettiklerinde; "Onlar ehzadelerdir. Padi ah
olacaklardır. Biz ise, bir müddet onların terbiyesi ile me gul olan ve böyle yüksek bir
vazifenin kendisine verildi i bir mürebbiyeyiz. Mürebbi, ah olacak ehzadeden üstün
olabilir mi?" buyurdular.
Berdesur kasabasında bir medrese yapıp, müderrislik yapan ve mezunlar vermeye
ba layan ye eni Seyyid Taha, arada bir huzuruna gelir, sohbetinde bulunurdu. Her defasında
kendisine tasavvuf yoluna girmesi söylenir, o da; "Bir gün in aallah o da olur." der ve kendi
kendine; "Peygamberlerin, alimlerin ve evliyanın hep dü manları, hasetçileri, sevmiyenleri
olmu tur. Amcam, dedikleri gibi büyük evliyadan olsa, muhakkak hasetçisi, dü manı,
çekemeyeni olurdu. Hele bu ahir zamanda ve kıyametin yakla tı ı, hakikatın unutulup,
bid'atin revac buldu u böyle bir devranda acaba niçin hiç büyüklü ünü inkar eden dü manı
yoktur?" diye dü ünürdü. Bir gün Berdesur'da çar ıda birisinin, amcasının aleyhinde
konu tu unu gördü. Bunun üzerine; "Sevmeyeni, kabul etmeyeni oldu una göre,
evliyadandır." deyip, Nehri'ye geldi. Amcasına teslim olup, bir müddet istifade etti. Sonra
Mevlana'nın daveti üzerine Ba dad'a gitti, orada kemale geldi.
Ömrünü ilim tahsil etmeye, slamiyeti ö renmeye ve ö retmeye vakfetmi olan ve
pekçok kerametleri görülen Seyyid Abdullah-ı emdini hazretleri 1813 (H.1228) de
emdinli'nin Nehri kasabasında vefat etti. Nehri kabristanının giri inde defn edildi. Kabrinin
üzerinde sade bir türbe vardır. Mübarek kabri sevenleri tarafından ziyaret edilmekte, a ıkları
dua edip mübarek ruhundan feyz almaktadır. Onu vesile ederek dua edenlerin maddi ve
manevi dertlerine derman buldukları dilden dile anlatılmaktadır.
emdinli'nin Nehri kasabasında ilk defa ir ad ve feyz kayna ı olan Seyyid Abdullah-ı
emdini, afii mezhebi fıkhında ve di er ilimlerde derin alim olup, ilmiyle amil, büyük veli,
peygamberlik sırlarına vakıf ve hazret-i Osman'ın güzel ahlakını hatırlatan güzel ahlak sahibi
olup, haya ve edebin kayna ı idi. Her hali istikamet ve do ruluk üzere idi. Sohbetleri hasta
ruhlara gıda, bakı ları kararmı kalblere ifa idi. nsanların dünyada ve ahirette kurtulu a
ermelerinin, saadet kapısının anahtarı idi. Allahü teâlâ efaatine ve feyzlerine mazhar
eylesin. Amin.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder