Bağış Yap

Amount :
Other : USD

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Silsile-i aliyye - 29- Mevlana Hâlid-i Badadi


29- Mevlana Hâlid-i Ba dâdî
Mevlâna Halid-i Ba dadî hazretleri, Irak ve am'da yeti mi büyük velîlerdendir. Silsilei
aliyye adı verilen âlimler ve velîler zincirinin 29.sudur. Asrının müceddidi idi.. Babası Hz.
Osman'ın, annesi ise Hz. Ali'nin soyundandır. Kabri am'ın kuzeyinde, Kâsiyûn Da ı
ete indeki kabristanda bulunan türbesindedir.
Zekâsı keskin, hâfızası kuvvetli, irâdesi sa lam ve çok çalı kan idi. Devrin me hûr pek
çok âlimlerinden ilim ö renip, icâzet aldı. Ö rendi i bütün ilimlerde din ve fen adamlarına
hocalık yapacak derecede üstün bir bilgiye sâhip oldu. Din ve fen ilimlerindeki üstünlü ü ve
geni bilgisi sebebiyle zamânının bütün âlimleri ve velîlerinin takdirlerini kazandı. Hangi
ilimden ve hangi fenden ne sorulursa sorulsun derhal cevâbını verirdi. Zekâsı ve bilgisi
kar ısında akıllar hayrete dü erdi. 21 ya ındayken, ulemâya üstâd olup, 7 yıl ders okuttu.
Alimler arasında sözü senet idi.
Hicaz'a gidip Medîne’ye kavu unca Peygamber efendimize olan a kını Farsça olarak
dile getiren Kasîde-i Muhammediyye'yi yazdı. Medîne’de Yemenli fazîlet sâhibi bir zâta
rastladı. Ondan nasîhat istedi. O zât dedi ki: "Ey Hâlid Mekke’ye gidince edebe uymayan
bir ey görürsen hemen reddetme." O da Mekke’de bir Cumâ günü Kâbe-i erîfe kar ı
Delâil-i Hayrât'ı okurken birinin, Kâbe'ye sırt çevirip kendine baktı ını gördü. " una bak
Kâbe'ye arkasını çevirmi , edebi gözetmiyor!" diye dü ünürken, o kimse; "Mümine hürmet,
Kâbe'ye hürmetten öncedir. Bunun için yüzümü sana çevirdim. Sana verilen nasîhatı ne tez
unuttun” dedi. Ondan özür dileyip; "Beni talebeli e kabûl et." diye yalvardı. O da; "Sen
burada olgunla amazsın, senin i in Hindistan’da tamam olur." dedi. Bu zatın hocası
Abdullah-ı Dehlevî oldu u rivayet edilmektedir.
Bir gün Hindistan'dan Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin talebelerinden Mirzâ
Abdürrahîm çıkageldi. Hocasının "Mevlânâ Hâlid'e selâmımızı söyle bu tarafa gelsin!"
buyurdu unu bildirdi. kisi beraberce Hindistan’a gittiler. Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin
bulundu u ehre gelmenin sevinci ile, yanında bulunan e yaların hepsini, fakirlere da ıttı.
Hindistan'ın en büyük velîsi ve büyük slâm âlimi, âh Abdullah-ı Dehlevî'nin huzûruna
kavu tu.
Abdullah-ı Dehlevî, ona nefsinin terbiyesi için dergâhı temizleme vazifesini verdi. O,
âlim bir zat olmasına ra men, hiç îtirâz etmedi. Bir müddet bu vazifeye devam ederken,
hocası ile kar ıla tı. Onun omuzları üzerinden Ar 'a do ru muazzam bir nûrun yükseldi ini
ve meleklerin ona hayranlıkla baktıklarına âhit oldu. Hocası, onun tasavvufta pek yüksek
derecelere eri ti ini görünce, devamlı yanında bulunmasını emretti. Abdullah-ı Dehlevî'nin
kalbindeki bütün esrâr ve mânevî üstünlüklere kavu tu.
Abdullah-ı Dehlevî hazretleri; "Ey Hâlid, imdi memleketine ve Ba dât'a git! Oradaki
insanları Allahü teâlâya kavu tur." buyurdu. O da gidip ir ada ba ladı. Ba dât Vâlisi Saîd
Pa a, ziyâretine geldi. Birçok âlimin sessiz, ba ları önüne e ik, hizmetçi gibi edeple
huzûrunda oturmu olduklarını gördü. Onun heybetini görünce, diz çöküp titremeye ba ladı.
Celâl hâli gidince, Saîd Pa anın titremesi de geçti. Daha sonra vali, talebeli e kabul edildi.
Ulemadan eyh Ali Süveydî, hadîs âlimi idi. Hadîs-i erîf senetlerinde kuvvetli bilgisi
vardı. mtihân maksadıyla, Mevlânâ Hâlid hazretlerine geldi. Kütüb-i Sitte'de yazılı
hadîslerden üç hadîsi senetlerini yanlı olarak, imtihan yollu okudu. O da, bu hadîslerin asıl
senetlerini sahîh olarak okuyunca, hemen ellerine kapanıp, kalbine gelen imtihan
dü üncesinden tövbe ederek af diledi. Her yerde; "Mevlânâ Halid zâhir ve bâtın ilimlerinde
sonsuz bir deniz, biz ise bir damlayız." derdi.
Mevlânâ Hâlid-i Ba dâdî hazretlerinin pek çok kerametleri görülmü tür.
Ba dat'tayken Hâcı Mahmûd Efendi isminde, zengin, bir talebesi vardı. Bu zât, çok
borçlanmı tı. Bir gün "Efendim, borcumun çoklu undan dı arı çıkmaya yüzüm kalmadı."
deyince, buyurdu ki:
"Bir ay sabret."
O, bunun üzerine; "Aman efendim, bir ay sabredecek tâkatim kalmadı." diyerek iki defâ
tekrarladı. "öyle ise, kaldır u hasırı istedi in kadar al." buyurdu.
Mahmûd Efendi de hasırı kaldırdı ve altında bir altın gördü. Altını aldı, ba ka bir altın
gördü ve böylece her aldı ı altının yerinde yeni bir altın gördü. Borcunu tamamlanıncaya
kadar bu i e devâm etti.
Süleymâniye'nin me hûr âlimlerinden bâzısı, Mevlânâ Hâlid-i Ba dâdî hazretlerini, aklî
ve naklî ilimlerin en zor ve ince meseleleri ile imtihan ettiler. Çâresiz kalıp, Irak'ın her
bakımdan en büyük âlimi olan ve hüccet-ül- slâm denilen eyh Yahyâ Mazûrî mâdî'ye
mektup yazıp; "Süleymâniye âlimleri tarafından, din ve dünyâ ilimlerinin allâmesi,
müslümanların hücceti, efendimiz, üstâdımız Yahyâ Mazûrî mâdî hazretlerine arz olunur ki,
ehrimizde, Hâlid isminde bir zât zuhûr eyledi. Hindistan'a gidip geldikten sonra, vilâyet-i
kübrâ ve insanları ir âd dâvâsında bulunuyor. Bu zât, din ilimlerini tahsîl ettikten sonra, terk
eyledi. Yanlı yollara saptı. Bizler onu ilimde yenemedik. Büyü ümüz sizsiniz! Bu tarafa
gelip, yanlı lı ını ve zararlarını def edip, onu yenmeniz, üzerinize vâcibdir. Gelmeyecek
olursanız, bu fikirleri bütün insanlara ve di er ehirlere yayılacaktır." dediler.
Bu mektup, eyh Yahyâ'nın eline geçince, bâzı talebeleri ile birlikte, Süleymâniye
yolunu tuttu. ehre yakla ınca, bütün âlimler, kar ılamaya çıkıp, herbiri kendi evine dâvet
ettiyse de, kabûl etmedi ve; "Bu saatte o zâtla görü mem lâzımdır." diyerek, Hâlid-i Ba dâdî
hazretlerinin evine gitti.
eyh eve girince, onu kapıda kar ıladı ve yanıba ına oturttu. eyh Yahyâ'nın kalbinde,
bir takım ince ve zor meseleler vardı. Bunları sorup imtihan edecekti. Hâlid-i Ba dâdî
hazretleri, eyh'e hitâben; "Din ilimlerinde çok mü kül meseleler vardır. te biri udur ve
cevâbı budur; di eri udur, cevâbı budur." buyurup, eyh'in kalbindeki bütün suâlleri ve
cevaplarını söyledi. eyh Yahyâ meseleyi anladı. Tövbe edip talebelerinden oldu.
Talebelerinden bni Âbidîn hazretleri; "Dün gece rüyâmda Hz.Osman'ın vefât etmi
oldu unu gördüm. Çok büyük bir kalabalık oldu. Cenâze namazını ben kıldırdım." diyerek
rüyâsını anlatınca, Mevlânâ Hâlid hazretleri; "Yakında vefât ederim. Sen de kalabalık bir
cemâat ile cenâze namazımı kıldırırsın, çünkü ben, Hz.Osman'ın soyundanım." buyurdu. bni
Âbidîn bunu duyunca çok üzüldü. Çok geçmedi vefat etti. Cenâze namazını, "Be vakit
namazda Ettehiyyâtü okurken Resûlullah efendimizi ba gözüyle görmezsem, o
namazımı iâde ederim." diyen, Hanefî mezhebinde büyük fıkıh âlimi Seyyid bni Âbidîn
hazretleri kıldırdı.
Talebelerinden ve halîfelerinden olan Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî hazretlerini çok sever ve
ona çok dua ederdi. Buyururdu ki: Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti, insanların
övmesi ile ayıplamasını, e it görmektir. nsanların ra betine sevmek, önem
vermemelerine üzülmek, basitlik ve akılsızlıktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder