Bağış Yap

Amount :
Other : USD

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 39.Bölüm

Marifetnâme 39.Bölüm

İKİNCİ BÖLÜM

Atar damarların bittiği yerleri ve faydalarını ayrıntılı olarak beş madde ile açıklar.

Birinci Madde

Yürekten biten atar damarları bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bedende olan atar damarlar ki, onlara, şiryan derler. Bunlar hareket eden can damarlarıdır. Bunların birden maade hepsi hareketli bulunmuştur. İçindekileri korumak için bütün damarlardan daha sert yaratılmıştır. Zira ki bunlar, ruh cevherinin kastedilen kuvvetli hareketinin artmasına yararlar. Bunların bitiş yeri, yüreğin iki boşluğundan sol boşluğu kılınmıştır. Zira ki sağ boşluğu karaciğere yakın olduğundan gıdayı çekmek ve sindirmekle meşgul bilinmiştir.

Kalça damarları ki, hepsinden önce ve küçük olmuştur. Yüreğin sol boşluğundan bitip, akciğerde bölünme ve teneffüs yeri olan derinliğe gelmiştir. Bu atardamarlar, akciğerin gıdası olan kanı yürekten ona ulaştırmışlardır. Zira ki akciğer gıdasını yürekten almıştır. Bu damarların bitiş yeri, yüreğin boyun cüzlerinden kan damarlarına geçecek yerden olmuştur. Bu damar, ötekilerin hilafınca bir tabakadan vücuda gelmiştir. Ta ki açılma ve kapanma için daha yumuşak ve daha selis olsun. Akciğer cevherine, mülayim bunlara mensup olan latif kan, yürekten akciğer içine saçıldıkta; ondan o saçılma kolaylık bulsun. Açıklanacak kan damarı içinden akacak kanın ziyade pişmesine muhtaç olduğu gibi bunda ihtiyaç olmaya. Özellikle bunun yeri yüreğe yakın olmuştur: Buna sıcaklıkla pişiren ısıtma kuvveti, kolaylıkla ulaşmıştır. Bu kan damarının iki perdesi vardır ki, çıkış yeri dışından içine nüfuz etmiştir. unun sağlamlığa ihtiyacı olmadığından iki perde ile yetinilmiştir. Ta ki duman buharının ve sıcak olarak pişirilmiş kanın akciğer semtine gönderilmesi kolay olsun. ama açıklanacak boş kan damarı gerçi akciğerin komşusudur, lakin omurga yakınında, akciğere arka tarafından gelmiştir. Önünden kollara ayrıldıkta; cüz ve şubeleri akciğer içine nüfuz bulmuştur. Bunlar dahi Bâri Teala hazretlerinin kudretine delalet edip, inayetinin kemaline şehadet kılmıştır. Sübhanallah!

İkinci Madde

Yürekten biten büyük atardamarın vücudunu, şubeleriyle el ve avuca çıkışını bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: büyük atardamar yüreğin sol boşluğundan bitip, iki şube olmuştur. Büyük şubesi, yüreğin etrafını tavaf ve devredip, yüreğin cüzleriyle karışmıştır. Küçük şubesi dahi yüreğin arkasından geçip, azı, sağ boşluğa yayılmıştır. Bu iki şubenin çokları, yine iki kısım olmuştur ki, küçük kısmı yukarıya çıkıp, büyük kısmı aşağıya inmiştir. İnen kısmın miktarı, çıkan kısımdan daha büyük olduğunda bu hikmet bu olmuştur ki, inen kısım, yürekten aşağıda konulan büyük ve küçük uzuvları sıcaklığıyla yetiştirip, can ve güç vermek olmuştur. Yüreğin üstünde bulunan önemli uzuvlar, küçük ve az olduğundan, onları besleyen yukarı çıkan kısım, küçük kılınmıştır. Bu büyük atardamarın çıkış yeri üzerinde üç sağla kapak vardır ki, yüreğin içinden onunla beraber dışarı yay çıkıp, ona sağlamlık vere gelmiştir. Bu iki kısmın, yukarı çıkan kısmı, yüreğin üstünde yine iki kısım olmuştur. Bunun büyük kısmı gerdana çıkıp, ondan sağ tarafa kıvrımlı dönüp, onda olan yumuşak ete eriştikte; bu dahi üç kısım olmuştur. Bunun iki kısmı, iki sübab olup, açıklanacak şah damarlarla boyunun sağ ve solundan başa çıkıp, bölünmede onlara eşlik etmiştir. Üçüncü kısmı, böğüre ve iki evvelki kaburgalara, üst boyun omurlarının altısına ve boynun halka kemiğine dağılıp, omuz üzerine varmıştır. Ondan iki el uzuvlarına inip, onlarda dağılmıştır ve son bulmuştur. Yukarı çıkan kısmın, küçük kısmı sol omuza çıkıp, hemen büyük kısmın üçüncü kısmı gibi dağılmıştır. Şu halde atardamarlar vasıtasıyla beden uzuvları hayat ve can bulmuştur. Yaratıcı ve bâri olan Allah ne büyüktür ki, bedenlerin bileşimini, tertip ve nizamını türlü uzuvlarla kılmıştır. Her uzva, can damarlarından hayat, kan damarlarından gıda bahşetmiştir.

Üçüncü Madde

Baş uzuvlarına çıkan atar damarları bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bedende olan atar damarlar ki, onlara, şiryan derler. Bular hareket eden can damarlarıdır. Bunların birden maade hepsi hareketli bulunmuştur. içindekileri korumak için bütün damarlardan daha sert yaratılmıştır. Zira ki bunlar, ruh cevherinin kastedilen kuvvetli hareketinin artmasına yararlar. Bunların bitiş yeri, yüreğin iki boşluğundan sol boşluğu kılınmıştır. Zira ki sağ boşluğu karaciğere yakın olduğundan gıdayı çekmek ve sindirmekle meşgul bilinmiştir.


 Kalça damarları ki, hepsinden önce ve küçük olmuştur. Yüreğin sol boşluğundan bitip, akciğerde bölünme ve teneffüs yeri olan derinliğe gelmiştir. Bu atardamarlar, akciğerin gıdası olan kanı yürekten ona ulaştırmışlardır. Zira ki akciğer gıdasını yürekten almıştır. Bu damarların bitiş yeri, yüreğin boyun cüzlerinden kan damarlarına geçecek yerden olmuştur. Bu damar, ötekilerin hilafınca bir tabakadan vücuda gelmiştir. Ta ki açılma ve kapanma için daha yumuşak ve daha selis olsun. Akciğer cevherine, mülayim bunlara mensup olan latif kan, yürekten akciğer içine saçıldıkta; ondan o saçılma kolaylık bulsun. Açıklanacak kan damarı içinden akacak kanın ziyade pişmesine muhtaç olduğu gibi bunda ihtiyaç olmaya. Özellikle bunun yeri, yüreğe yakın olmuştur: Buna sıcaklıkla pişiren ısıtma kuvveti, kolaylıkla ulaşmıştır. Bu kan damarının iki perdesi vardır ki, çıkış yeri dışından içine nüfuz etmiştir. Bunun sağlamlığa ihtiyacı olmadığından iki perde ile yetinilmiştir. Ta ki duman buharının ve sıcak olarak pişirilmiş kanın akciğer semtine gönderilmesi kolay olsun. Ama açıklanacak boş kan damarı gerçi akciğerin komşusudur, lakin omurga yakınında, akciğere arka tarafından gelmiştir Önünden kollara ayrıldıkta; cüz ve şubeleri akciğer içine nüfuz bulmuştur. Bunlar dahi Bâri Teala hazretlerinin kudretine delalet edip, niyetinin kemaline şehadet kılmıştır.

Sübhanallah!
Dördüncü Madde

Yürekten aşağıya inen atar damarın büyük kısmını bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Yürekten beden uzuvlarına dağıla atardamarın açıklanan büyük kısmı, önce yürekten düz olarak beşinci omura dayanmıştır. Zira ki onun yeri yüreğin başı karşısında olmuştur. Adı geçen omurdan aşağıya eğilip, omurga omurları üzerinde inip, kuyruk sokumu kemiğine ulaşmıştır. Bu büyük kısım inerken yüreğin sağ boşluğunda dağılan atardamar, göğsün hizasına geldikte; bir küçük şube göndermiştir ki akciğerin göğüsten olan tarafına dağılıp, akciğerin soluk borusu etrafına dahi ulaşmıştır. Sonra bu inen kısım, göğsün hizasında olan omurlara geldiğinde, her birine birer şube göndermiştir ki, omurilik ve kaburga aralarına dağılmıştır. Sonra göğsü geçtikte; ondan iki atardamar ayrılıp, sağ ve soldan diyaframa gidip, onun cüzlerine ayrılmıştır. Sonra bu inen kısımdan atardamar uzanmıştır ki, bir şube karaciğere, bir dalağa, biri dahi makata ulaşmıştır. Karaciğer şubesi ondan geçip, mesaneye dahi gelmiştir. Sonra bu inen kısımdan bir atardamar uzanmıştır ki, bağırsakların çevresinde olan ince deriyi bulmuştur. Sonra bu inen kısımdan üç atardamar ayrılmıştır ki, en küçüğü özellikle sol böbreğe gelmiştir. o, bundan hayat bulmuştur. O böbreğin liflerine ve onu kuşatanlara dağılmıştır. O iki büyüğü, iki böbrek içine girmiştir. Onlardan iki böbrek, kan suyu gibi karaciğeri anlatılan biçimde çekici olmuştur. Zira ki karaciğerin içinde ikinci hazımdan kıvama gelmeyen kanın latif suyu, böbreklere dolup, ondan gıdalardan aldıkta; onlarda kalan kesif su, mesaneye gelmiştir. böbreklerden dahi iki damar ayrılıp, erkeklerde ve kadılarda tenasül uzuvlarına inmiştir. Sağ böbrekten ayrılan, sağ yumurtayı bulmuştur. Sol böbrekten ayrılan sol yumurtaya gelmiştir. Sonra bu inen kısımdan birçok damarlar ayrılıp, düz bağırsağın çevresinde bulunan çaba, o damarlara ayrılmıştır. Şubeleri, omurlar deliklerinde omuriliğe girip, onda hepsi dağılmıştır. Sonra bu inen kısımdan üç damar uzanıp, ikisi leğen kemiğine, birisi tenasül organı cildine varıp, onda dağılıştır. Sonra inenin kökünden bir küçük çift atardamar ayrılıp, erkeklerde ve kadınlarda öne gelmiştir. Onda olan damarlara karışmıştır. Sonra inenin kökünden ki, büyük kısımdır, o, omurga omurlarının sonuna vardıkta; açıklanacak damarlarla birlik iki kısım olmuştur. Bir kısmı sağa, bir kısmı sola, gidip, her biri kuyruk sokumu kemiğini kuşatıp, onda iki oyluğa inmiştir. Her birinden kuyruk sokumu altında birer şube ayrılıp; biri mesaneye, biri göbeğe ulaşmıştır. Göbek yanında biri birine kavuşup, ikisinden birçok kollar ayrılmıştır. Bazısı kasık kemiği üzerinde konulan adalelere dağılmıştır. Bazısının uçları, mesane yolundan erkeklerde düz olarak âlete gelmiştir. Kadınlarda önlerin ucuna gelip, içe katlanıp, yine onda yapışmıştır. Ondan bir küçük çift kalmıştır ki, rahme gelip, girmiştir. Sanatlarının benzersizliğinde akılları hayrete düşüren Allah münezzehtir. İnsanı, kusursuz olarak en güzel suretle süratlendiren Allah münezzehtir. Onlardan bir kısmını erkek, bir kısmını kadın yapmıştır. Acizlikten unutkanlıktan ve eksiklikten uzak olan Allah münezzehtir.

Beşinci Madde

Oyluklara, baldırlara ve ayaklara inen atardamarları bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bacaklar tarafına inen iki kısımdan her biri, ikişer büyük şube olmuştur. Bir şubesi dış, bir şubesi iç nâmıyla şöhret bulmuştur. Baldırda konulan adalelere şubeler göndermiştir. Sonra bacaklara inerken, onda olan adalelere dahi şubeler indirmiştir. Sonra ayağa inip, ön tarafa baş parmak ile orta parmak arasına büyük şubesiyle meyletmiştir. Kalan şubeleri, ayak cüzlerinin çoğunda gömülmüştür. Açıklanacak kan damarı şubelerinin altından geçip, diğer parmaklara gelmiştir.

Açıklanan atardamarlar ki, can damarlarıdır, bunların bazısı atar kan damarlarının şubesi gibi beşinci omura giren atar damarı şubeleri gibi omuz mevziine çıkan atardamar şubeleri gibi içlere meyleden atar damarın şubeleri gibi, şebekede dağılan iki sübab ve meşime gibi, diyaframa gelen atar damarın şubeleri gibi, bir şube ile omuza nüfuz eden atar damar gibi, mideye, karaciğere, dalağa ve bağırsaklara inen atar damarlar gibi, karın tarafından kuyruk sokumu kemiğine tek başına inen atar damarlar gibi, iç organlarda olan atar damarların hepsi, çarpmalardan korunmak için damarlar altında örtülü kalıp, kan damarları, atardamarlara kalkan gibi koruyucu olmuştur. Aort adı verilen damarlar ki, kan damarlarıdır. Atar damarlar adı verilen can damarları, iki fayda için biri birine yakın olmuştur. Birisi budur ki, kan damarına (aort) parmak bir zar ile bağlı olup, onlara teğet olan aza, ikisinden kan ve can istifade ederler. İkinci faydası budur kik, can damarları ile kan damarları biri birlerinden can ve kan kazanır. Şu halde insan bedeninde onulan ve düzenlenen can damarları bunlardır ki, açıklanması kaleme gelmiştir. Hepsi tamam, 200 adet atardamara ulaşmıştır. İnsanı en güzel surette yaratan Allah münezzehtir. Bizim için büyük ve yüce Allah'tan başka kudret, kuvvet ve korkulacak kimse yoktur. Ey âlemlerin Rabbi! bizi âlimlerden ve amel edenlerden kıl! [1]

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 37.Bölüm

Marifetnâme 37.Bölüm

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Karın ve bel adalelerini, tenasül uzuvlarının, ayak ve ayak parmaklarının adaleleri keyfiyetini; bunların hareketlerini ve faydalarını yedi madde ile açıklar.

Birinci Madde

Bel adalelerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki anatomi bilginleri demişlerdir ki: Beli hareket ettiren adalelerin bazısı, onu, ön tarafa ve bazısı arka tarafa eğer ve büker. Belin diğer hareketleri dahi bu iki hareketten hâsıl olur.

Beli, ön tarafa eğen adaleler iki çifttir. Bir çifti üst tarafta konulmuştur. O, boynun ucunun hareket ettiren adalelerden bilinmiştir. Bu çift, yemek borusunun iki tarafından geçip, alt tarafı, göğsün üstteki omurlarından beş omura bitişip, üst tarafı boyun ve başa gelmiştir. Bunun ikisi dahi göğsün onuncu ve onbirinci omurlarından çıkıp, aşağıya inip, beli ön tarafa ziyadece eğik eder. Beli arka tarafa eğik ve bükük eden iki adaledir ki, onlara, belin iki adalesi derler. Her biri yirmiüç adaleden meydana gelmiştir. Zira ki bu iki adalenin her birine, birinci omurdan gayri, er bir omurdan birer adale gelmiştir. Şu halde bu adalelerin hepsi, itidal üzere uzasalar, beli düz olarak tutarlar. Eğer ifrat ile uzasalar, beli arka tarafına eğik ve bükük ederler. Eğer sadece bir tarafta olan adaleler hareket edip, uzasalar, bel o zamanda öbür tarafa eğiklik ve bükülür. Bu ad geçen adaleler, belin diğer normal hareketlerine kafî gelmişlerdir. Zira ki belin her semtine eğilip, bükülmesinde, ön ve arka hareketlerine uyumu bulunmuştur.

İkinci Madde

Karın adalelerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Karın adaleleri sekiz adaledir ki, nice faydaları müşterektir. Bir faydası mesanede bulunan fazla idrarı ve rahimde bulunan cenini tutma ve korumaya yardım etmektir. Bir faydası dahi diyaframa destek olup, kuvvet verip yel ve kabızla dolu oldukta, yardımcı olmaktır. Bir faydası dahi mideyi ve bağırsakları sıcaklıkları ile ısıtmaktır. Şu halde o sekiz adaleden bir çift düz adale hançere kıkırdağı yanından düz olarak inip, lifi kasığa varıncaya dek uzunlamasına uzamış olup, etrafını kasık üzerine yaymıştır. Bu çiftin cevheri, başlangıcından sonuna dek ettendir. iki adale dahi, karın üzerinde uzanmış olan perdenin üzerinden çıkıp, o uzamış iki adale ile enlemesine dik açılar üzere kesişip, aşağıya gitmiştir. İki çift adalesi dahi bu adalelerin kıvrımı üzere dik olup, her biri bir tarafta, sağ ve solda bulunmuştur. Her çifti iki adaledir ki eğeden kasığa dek, koltuk altından hançere kıkırdağını dek çapraz olarak kesişip, iki adalenin iki tarafı sağ ve soldan kasık yanında kavuşup; öbür ikisinin iki tarafı dahi hançere yanında kavuşmuştur. Bu ikisi her taraftan iki geniş adalenin et cüzleri üzerine konulmuştur. Bu iki çift adalenin dahi cevherleri, ta düz adaleye perde gibi geniş kirişlerle temas edinceye dek ettendir. Bu iki çift, geniş adale üzerine konulan iki uzun adale üzerine konulmuştur. Bu dahi Allah'ın sanatı bilinmiştir.

Üçüncü Madde

Tenasül adalelerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Erkekler içi iki husye adaleleri dört bulunmuştur. Onları korumak ve kaldırmak için yaratılmıştır. Ta ki husyler aşağı sarkmayı, gevşeklikle aşağı inmeyip, çarpmalardan yumurtalar korunmuş olsun. Şu halde onun her biri için bir çift adale tayin olunmuştur. O yumurtalar sert olup, tabiatleri sıcak bulunduğu için, dumanından erkeklerin yüzünde sakal bitmiştir. Zira ki, yumurtası olmayanın veya sıcak olmayanın sakalı olmaz. Yumurtalar koparılsa, sakalı varsa dökülür, kalmaz. Ama kadınlar için onlara bir çift adale yeter. Zira ki onların iki husyesi, erkeklerinki gibi dışarıda asılı değildir, içerde yapışıktır. Şu halde her bir husye için bir adale tayin olunmuştur. Ama rahimin ağzı üzerinde ir adale vardır ki, onun lifi oldukça geniş olup rahmi ve ağzını tümde kuşatmıştır. Bu adalenin bir faydası, hayza dek rahmin ağzını sağlam kavrayıp, rahim kanını onda hapsetmektir. Hayz zamanı olduğunda gevşemektir. Ta ki toplanmış kandan rahim boşalsın ve temizlensin. Bir faydası dahi cima anında gevşemektir. Ta ki rahmin ağzı açılıp, nutfeyi çekip, içine alsın. Sonra rahmin ağzını yine sağlam bağlayıp, cenini korumaktır. Ta ki doğum zamanı gelsin. Bundan sonra oldukça gevşek ve yaygın olmaktır. Ta ki doğum mümkün olsun. Mesane ağzı üzerinde bir adale vardır ki, onun dahi lifi enli olup, mesaneyi ve ağzını kuşatmıştır. Bu adalenin faydası, idrar vaktine dek idrarı hapsetmektir. Kaçan idrar dökmek istense, bu adale gevşeyip, karın adaleleri dahi mesaneyi sıkıp, itme kuvvetinin yardımıyle idrar ondan çıkar, akar.

Zekeri hareket ettiren adale iki çifttir ki, bir çifti kasık kemiğinden bitip, zekerin iki yanından geçmiştir. Vakta ki bunlar gevşek olurlar, idrar yolu açılıp, genişlik bulur. O zaman ondan idrar ve meni kolaylıkla akar. Bir çifti yine kasık kemiğinden bitip, zekerin kökünde kıvrımlarla bitişmiştir. Şu hale bunun ikisi beraber uzasa, âlet düz olarak yayılır. Eğer yürekten şehvet rüzgârı gelip, zekerde olan damarlara dolduysa, âlet kıvama gelir. Eğer şiddetle dolduysa, âlet büyük ve sert olup, kasık tarafına eğik olur. Eğer bu uzama adı edilen çift adalenin birine ârız olduysa, âlet öbür tarafa meyl ile yayılır.

Makat adaleleri dörttür ki, biri onun çıkışı etrafını tutmuştur. etine gayet karışması gereklidir. Bu adale, kesenin ipi gibi makatın etrafına toplama ve büzme ile kapamış ve düğümlemiştir. Menfezde kalan fazlalığı sıkma ve indirme ile atmıştır. Onda bir adale daha konulmuştur ki, sözü edilen adalenin üzerinde yani makatın içinde olup, bacak tarafında zekerin köküne bitişip; kadınlarda fercin etrafını kuşatmıştır. Bu iki adalenin üzerinde bir çift adale vardır ki, makatın etini kaldırıp, içeriye çekmek içindir. Bunun gevşemesi ile makat dışarıya çıkar bulunmuştur. Bu adalelerin hepsi şekil verici ve hakîm olan Allah'ın icadı bilinmiştir.

Dördüncü Madde

Oyluk adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki: Anatomi bilginleri demişlerdir ki: Oyluğu hareket ettiren adalelerin büyüğü onun mafsalını yayan ve açan adalelerdir. Sonra onu kapayan adalelerdir. Zira ki, işlerin en önemlisi oyluğun yayılması ve kavranmasıdır. Yayılma ile ayağa kalkma hasıl olduğundan yayılma kavramadan daha önemlidir. Bundan sonra oylukları birbirine yaklaştıran büyük adalelerdir. Sonra oyluğu arka tarafına eğik eden adaleler büyüktür.


 Oyluk mafsalını yayan adalelerin en büyüğü, bedende olan adalelerin hepsinden daha büyüktür. Bu bir adaledir ki, kuyruk sokumu kemiği ve kasık kemiğini kuşatıp, oyluğun arka ve iç taraflarına bitişik olup, diz kapağına dek ulaşmıştır. Bunun liflerinin başlangıç yerleri muhtelif olduğundan türlü işleri dahi muhtelif olmuştur. zira ki, bazı lifinin başlangıcı kasık kemiğinin altından olup, oyluğu iç tarafa meylettirerek, yaymıştır. Bazı lifinin bitiş yeri bunun bir miktar üstünden olup, oyluğu ancak üst tarafa kaldırmıştır. Bazı lifinin bitiş yeri bunun az üstünden olup, oylu iç tarafa imale ile kaldırmıştır Bazı lifinin bitiş yeri kuyruk sokumu kemiğinden olup, oyluğu düz olarak yayar. Bir adalesi, kuyruk sokumu mafsalını önünden yana kuşatıp, oyluğu yine düz olarak yaymıştır. Bir adalesi kuyruk sokumu mafsalını arkadan yana kuşatmıştır ki, üç enli kirişi ve iki ucu vardır Bu üç kirişin bitiş yerleri leğen kemiğinden,oyluk kemiğinden ve kuyruk sokumundandır ki, o makat yanında olan büyüktür. Bu üç kirişten ikisi ettendir, birisi zardandır. İki ucu oyluğun tepesinden öbür cüz'üne bitişiktir. Şu halde bu adale eğer, bir tarafı ile çekerse, oyluğu kendine meyl ile yayar. Eğer iki tarafı ile çekerse, oyluğu düz olarak yayar. Bir adalenin bitiş yeri leğen kemiğinin bütün yüzeyinden olup, büyük çıkıntının üst semtine bitişip, bir miktar ön tarafta uzadıkça; oyluğu içe doğru eğerek yayar. Bunun benzerleri adaleler önce küçük çıkıntının altına bitişip, ondan inip, evvelki adalenin işini görürler. Bu adalenin farkı budur ki, bunun yayılması az ve eğilmesi çoktur. Çıkış yeri leğen kemiğinin dış altındadır. Bir adalesi dahi oyluk kemiğinin altından arka tarafına eğik bitip, oyluğu o tarafa az bir meyil ile ve iç tarafa çok meyil ile yayar.

Oyluk mahsalını kavrayan adalenin biri, oyluğu iç tarafına az meyil ile kavrar Bu bir düz adaledir ki, leğen kemiğinden bitip, ondan inip, iki kirişinin biri metin kemiğinin sonuna, biri küçük çıkıntıya bitişmiştir. Bir adalesi kasık kemiğinden bitip, küçük çıkıntının alına bitişmiştir. Bir adalesi dahi, bu ikinci adalenin tarafına kıvrım üzere uzayıp, büyük çıkıntıdan yir cüz gibi olmuştur. Dördüncü adalesi leğen kemiğinden dikilen dik nesneden çıkıp, oyluğu kavrayarak baldırı dahi çekmiştir.

Oyluğu iç tarafa eğen adalelerin bazısı yayma ve kavrama bahsinde açıklanmıştır. Bu tür hareket ettirmenin bir hususi adalesi vardır ki, kasık kemiğinden bitip, oldukça yuvarlak olup, dize ulaşmıştır. Oyluğu dış tarafa eğen iki özel adaledir ki, bitiş yerleri enli kemiktendir Oyluğu arka tarafa eğen yine iki adaledir ki, biri kasık kemiğinin dış tarafından ve biri iç tarafından çıkıp, birbirine kavuşma ile kıvrımlı olup, büyük çıkıntının sonu yakınında olan çukur yerde etle karışmıştır. Bunların hangisi çekerse, oyluk az yayılma ile onun tarafına meyl eder. Eğer ikisi birlik çekerlerse, oyluk düz olarak arka tarafına eğik olur. Bütün bunları ibretle düşünen kimse Allah Taâlâ'nın şaşırtıcı sanatını bilir.
Beşinci Madde

Diz mafsalı adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Diz mafsalını hareket ettiren adalelerin üçü oyluk önünde konulmuştur. Bunlar oylukta bulunan adalelerin en büyüğü ve en nefisi bulunmuştur. İşleri yaymak bilinmiştir. Bu üç adalenin biri iki kat gibi görünmüştür. Bunun iki ucu vardır ki, biri büyük çıkıntıdan ve biri oyluk önünden bitmiştir. Ve bu iki ucun biri etten olup, kiriş olmadan diz kapağı kemiğine bitişmiştir. Öbür ucu zardan olup, oyluğun iç tarafında son bulmuştur. Kalan iki adalenin birisi oyluğu kavrayan adaleler ile açıklanmıştır ki, leğen kemiğinden olan köprüden çıktığı bilinmiştir. İkincisi, dış çıkıntıdan bitip, diz kapağı kemiğini kuşatarak, altında olan cüzlere metanet vermek için gitmiştir. Ondan baldır kemiğine yetip, dizi yayma ile baldırı uzatmıştır. Bir yayıcı adalesi kasık kemiği bitişiğinden çıkıp, oyluğun iç tarafından kıvırım üzere inip gitmiştir. Baldır kemiğinin üstünden olan çukura yetmiştir. Baldırı, iç tarafına eğime yayıp, bir diğer adale oyluk kemiğinden yetmiştir. Dış taraftan oyluk üzere inip, sözü edilen adalenin mukabiline yetmiştir. Odan geçip, derin yere gitmiştir. Baldırı dış tarafına eğim ile yaymıştır. Eğer bu ikisi bereler yaysalar, baldırın yayılması düz olur.

Baldırı kavrayan adalelerde biri, bir ince ve uzun adaledir ki, leğen kemiğinden, kasık kemiğinden bitmiştir. Yayıcı iç adalenin bitiş yerine leğen kemiği ortasında bulunan köprüye yakın gitmiştir. Odan dizin iki tarafına kıvrım üzere girip, ondan giren dışa gelmiştir. Diz altı çukurunda son bulup, ona yapışmıştır. Bununla baldır, üst tarafa çekilip, ayağı, cuna doğru meyillendirmiştir. Üç adalesi dahi vardır ki, biri içte, biri dışta ve biri ortada bulunmuştur. Dıştaki ile ortadaki, ayağı dış tarafına eğim ile kavramıştır. Ama içtekinin bitiş yeri oyluk kemiği tabanından olup, kıvrım ile oyluğun gerisine geçip, ta iç tarafta baldırda olan oyuğa varıp, ona bitişmiştir. Onun rengi, yeşile yakın gelmiştir. Dıştaki ile ortadakinin bitiş yerleri, yine oyluk kemiğinin tabanından olup, ondan yetmiştir. Lakin bunun ikisi çukur cüze bitişmede, dıştan yana meyl etmiştir. Diz mafsalında gömülmüş bir adale vardır ki, ortadakinin yardımına yetmiştir? Şu halde bu sanatları seyreden hayrete gitmiştir. Kendine gelip acayip hikmet seyretmiştir. Bedeni tanımakla, kendini tanımaya yetmiştir.

Altıncı Madde

Ayak mafsalını hareket ettiren adaleleri bildirir.

Ey aziz, maum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Ayak mafsalını hareket ettiren adalelerin bazısı, ayağı üst tarafına kaldırır. Bazısı aşağıya kaldırır. Ayağı aldıranlarda bir büyük adale vardır ki ayağın iç önünde konulup, ayak ucunun dış cüzünden bitip, başparmak tarafına geçme ile baldıra meyilli gitmiştir. Baş parmağın köküne yakın yere bitişip, ayağı kaldırmıştır. Bir adale yine dış ucundan bitip, ondan bir kiriş yetmiştir. Küçük parmağa yakın yere bitişip, ayağı kaldırmıştır. Özellikle birinci adale buna mutabık olunca, ikisi birlik ayağı düz olarak kaldırmıştır.

Ayağı aşağıya indiren adalelerin bir çifti, oyluk ucundan bitip, sonra bitişip, ayağın öbür içine meyledip, et yolmuştur. Onlardan bir büyük kiriş bitip, topuk kemiğine bitişmiştir. Topuk kirişi nâmıyle şöhret bulmuştur. Şu halde bu kiriş, topuğu dış tarafına kıvrımlı çekici olmuştur. Ta ki ayak, yer üzerinde sâbit olsun. Buna bir adale yardımcı olmuştur ki, rengi patlıcanî olmuştur. Dış uçtan bitip, kiriş göndermeksizin et olduğu halde kendi inip, topuk arkasına birinci adalenin birleştiği yerin üstünde bitişmiştir. Eğer bu iki adaleye veya kirişlerine bir âfet ârız olsa, ayak kötürüm olur. Bir adale dahi topuk ucunu içinden bitip, aşağıya gidip, iki kiriş ayrılmıştır ki, biri başparmak önünde bilek altına bitişmiştir. Şu halde bu kirişle ayak, aşağı düşmüş ve toplanmıştır. İkinci kiriş, birinci kirişi geçip, başparmağın evvelki mafsalına gidip, onu iç tarafa kıvrımlı yaymıştır. Oyluğun dış ucundan bir adale bitip, bu iki adalenin birine yetmiştir. Sonra baldırın içini geçtikte; yine ondan ayrı gitmiştir.

Kirişi, ayağın aşağısına geçip, ayağın içine yayılan adale gibi bu dahi ayağın altına tamamıyle yayılıp, kuşatmıştır. Ta ki el ayasında bulunan faydalar, ayak tabanında da bulunsun. Bu sanatlarda nice hikmetler bilinsin. Allah'ın kudretinden nice ibretler alınsın. Sâni ve hakîm olan Allah münezzehtir, denilsin. Her ayıp ve noksandan tenzih ve takdis olunsun. Şanının azametine huşu ile huzu' kılınsın.

Yedinci Madde

Ayak parmaklarının adalelerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Ayak parmaklarını hareket ettiren adalelerden çoğu, kavrayıcı adalelerdir. Onların biri topuğun dış ucundan bitip, onun üzerinde uzama ve inme ile gitmiştir. Bir kiriş göndermiştir ki, iki kirişe bölünüp, ortası ile küçük parmağı kavramıştır. Bir adale dahi budan küçük olup, baldır gerisinden gelip, ayak sırtına bir kiriş göndermiştir ki, yine iki kirişe bölünüp, orta parmak ile küçük parmağı kavramaya gitmiştir. Bundan sonra bu iki kısmın her birinden birer kiriş ayrılıp, öbüründen ayrılan kirişe bitişip, ikisi bir kiriş oldukta; başparmağa gelip, onu kavramıştır. Üçüncü adale ki, yukarıda geçmiştir. O, iç topuğun dış tarafından bitmiştir, iki topuğun arasından aşağıya inmiştir. Bir cüzünü, ayağı kavramak için göndermiştir. Öbür cüzünü başparmağı kavramak ve hareket ettirmek için onun evvelki boğumuna indirmiştir. Bunlar baldır kemiği üzerine konulup, parmakları kavramak ve hareket ettirmek için kılınmıştır.

Ayak topuğunda konulan adalelerden, on adale, beş parmağa gelip, her birine sağ ve soldan bitişik bulunmuştur. Şu halde eğer ikisi birlik hareket ederlerse, parmağı düz olarak kavrarlar. Eğer biri yalnız hareket ederse, kedi tarafına eğimle kavrar. Dört adale bilek üzerinde konulup, her biri bir parmağa bitişip, onu kavramıştır. İki adale dahi baş parmak ile küçük parmağa has olup, onları kavramaya yetmiştir. Ayağı kavrayan adalelerin çokluğunda hikmet budur ki: Parmakların hepsine sağlamlık ve kuvvet vermiştir. Ta ki oturmada ve kalkmada bedenin ağırlığına metanetleriyle mukavamet edeler. Yürüme durumunda iyi gidişle, düzen üzere gideler. ayak parmaklarının adalelerinden beş adale, ayağın üstünde konulmuştur. Ta ki parmakları dış tarafa eğeler. Beş adale dahi ayak altında konulup, her biri, iç yarıktan kendine yakın olan parmağa gidip, onu iç tarafa eğmiştir.

O halde, insan edeninde bulunan dörtyüzyirmi adet iradî ve ihtiyarî hareketlerin tamam ve kemaline vâsıta olan adalelerin hepsi açıklandığı üzere tamam, beşyüz otuz adet adaleye ulaşmıştır. (Yaratıcı ve şekil verici olan Allah münezzehtir.) Bu ne sanattır ki bu şaşırtıcı tertip üzere, böyle nizam bulmuştur. Hakka ki, bunu düşünen akıllı kimse çok ibret almıştır. Bu sanattan sanatkârını bilmiştir. (Ey Allah'ımız! Bizi işlerini düşünenlerden kıl. Vücununun cüzlerini senin nimetlerinden görenlerden kıl. Nimetlerine şükredenlerden kıl. Seni isimlerinle zikreden, sıfatlarınla tanıyan, kazâna rıza gösteren, bütün durumlarda senin rızanı isteyen kimselerden ki. Sübhanallahi ve bi hamdihi Sübhanallahü'l-azim.) [1]

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 36.Bölüm

Marifetnâme 36.Bölüm

İKİNCİ BÖLÜM

Göğüs, omuz, el ve parmak adalelerinin keyfiyet ve hareketlerini altı madde ile açıklar.

Birinci Madde

Göğsü kavrayan ve yayan adaleleri bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilgileri demişlerdir ki: Göğsü hareket ettiren adalelerin bazısı, ancak yayar kavramaz. Göğsün bu adalelerindendir ki, nefs uzuvlarıyla gıda uzuvları arasında perde olan açıklanacak adaleler bunlardandır. Bir çift adale dahi boyun kemiği altında konulmuştur ki, bitiş yeri omuz başına uzayan adı geçecek cüzden bulunmuştur. Göğsün birinci kaburgasına sağ ve soldan bitişip, o kaburgayı çekmek içindir. bir çift adalesinin iki kat ferdinin iki cüzünün üstleri boyuna bitişik olup, onu hareket ettirmiştir. Aşağıları, göğsü hareket ettirmeğe yetmiştir. Göğsün beşinci ve altıncı kaburgasına bitişik olan, aşağıda anlatılacak, bir adaleye karışıp gitmiştir. Bir çift adalesi dahi omuzdan bir çukur yerden bitmiştir ki, birinci omurdan omuza inen bir çift adaleye yetmiştir. İkisi bir adale gibi olup, arkadaki kaburgalara gitmiştir. Dördüncü çift adalesi, boyunun yedinci omurundan ve göğsün birinci ve ikinci omurundan çıkıp, böğür kaburgalarına bitişik olmuştur ki, göğsü yayan adaleler bunlardır.

Göğsü kavrayan adalelerin biri tali olarak kavrayıcı perdeden ve bizzat kavrayan adalelerden bir çift adaledir ki, üst kaburgaların esasları altında uzayıp, göğsü bağlamış ve toplamıştır. Bir çifti dahi bu kaburgaların etrafı yanında, çene ile hançere arasında bitişip, karnın düz adalelerine karışmıştır. İki çift adale dahi bu çifte yardımcı kılınmıştır.

Göğsü hem kavran, hem de yayan adaleler onlardır ki, kaburga aralarını birleştirmişlerdi. Şu halde her kaburga arasında dört adale vardır ki, liflerinin bazısı, kaburgaların dışına, bazısı içine varıp bitişmişlerdir. İki adale boynun omuz tarafına gelip, evvelki kaburgaya sağ ve soldan bitişmiştir. Onu yukarıya kaldırıp, göğsün ayrılmasına yardımcı kılınmıştır. Şu halde göğüs adalelerinin hepsi doksana ulaşmıştır. Omuzu hareket ettire yedi çift adaledir ki, iki çifti başın sonundan gelip, bir çifti omuzun üstüne, boyun kemiğine varıncaya dek yetmiştir. Baş nahiyetinde eğim ile omuzu kaldırmıştır. Öbür çifti dahi, omuzun aslına bitişik olup, onu, baş hizasına kaldırmıştır. Bir çift adale dahi birinci omurdan gelip, omuz üstüne bitişip, onu boyuna yakın etmek için yetmiştir. Dördüncü çift, lam kemiğinden bitip, yine omuzun üzerine gidip, onu kaldırmıştır. İki çift adale, göğüs omurlarında ve boyun omurlarında olan susamsılardan bitip, omuzu, geriye ve aşağıya hareket ettire gitmiştir. Yedinci çift, kalandan çıkıp, sadece omuzu aşağıya ve öne çekerler. Omuzu adale ile beraber yukarı tarafa kaldırırlar. Göğsün yayılmasında dahi yardım ederler.

İkinci Madde

Omuz mafsalını pazu ile hareket ettiren adaleleri bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Omuz mafsalını hareket ettiren pazu adaleleridir ki, onların üçü göğüsten gelip, pazuyu aşağıya çekerler. Bu üç adalenin biri, meme altından çıkıp, pazuya yakın olan omurun önü yanında pazunun önüne bitişik olup, omuzu aşağı getirmek ile, pazuyu göğse yakın eder. Adı geçen üç adalenin biri dahi bağır kemiklerinden çıkıp, pazunun ucu iç tarafında bitişip, pazuyu kaldırmasıyla göğse yakın eder. Üçüncü büyük adale, bağır kemiğinden çıkıp, pazunun ön aşağısına bitişmiştir. eğer üstteki cüz'ü lifi ile amel ederse pazuyu kaldırarak, göğse getirir. Eğer iki cüz'ü ile beraber amel ederse pazuyu düz olarak göğse getirir Pazunun iki adalesi koltuk altından çıkıp, büyük adalenin bitişmesinden ziyade bitişip, bir büyüğü böğür kemiğinden ve kaburgalar gerisinden gelip, pazuyu bu kaburgalar tarafına düz olarak çeker. İkinci incesi koltuk altı derisinden ortaya eğik gelip, meme semtinden üst tarafa çıkan adalenin kirişine bitişip, arka tarafa eğilip, batmıştır. Evvelki adaleye yardımcı olmuştur. Bu pazunun beş adalesi dahi vardır ki, hepsi omuz kemiğinden çıkmıştır. Bunların biri, omuzun üst kaburgası ile diyaframı doldurup, ucu pazu tarafından dış tarafın üst cüz'üne geçip gitmiştir. Bunların ikisinin çıkış yereri omuzun üst eğesi olmuştur. Biri büyüktür ki, lifini alttaki cüz perdelerine gönderip, diyafram ile alt eğenin arasını doldurmuştur. Pazunun ucuna dış taraf sonunda bitişip, pazuyu dıştan yana meyil ile uzaklaştırmıştır.


 İkincisi, birincisine bitişik olup, bununla bunun görevini yerine getire gelmiştir. Lakin ikinci adale, omuz üstüne bağlı olup, pazunun dışına bitişip, onu dıştan yana eğik kılmıştır. Dördüncü adale omuz kemiğinin çukur yerini doldurup, kirişi pazunun ucunun iç tarafından giren adalenin cüz'lerine bitişip, pazuyu geriden yana kaykıltmıştır. Beşinci adalenin bitiş yeri omuzun alt eğesinin aşağı tarafındandır. Kirişi koltuk altının üstünden yükselip, küçük adalenin birleşimi üstünde pazuda bitişik olmuştur. Bu adalenin işi, pazunun üt ucunu yukarı tarafa çekmektir. Pazunun iki başlı bir adalesi dahi vardır ki, onun işi boyunun altından ve boyundan gelip, pazuyu kuşatmaktır. Bunun bir başı pazuya girmiştir. Öteki ucu pazunun dışından omuz altından hasıldır. Bir miktar dolaşık şekilde dışa eğimlidir. Şu halde eğer iki cüz'ü ile amel ederse, pazuyu düz olarak kaldırır. Pazunun iki küçük adalesi dahi vardır ki, biri meme üstünden gelir. Biri omuz mafsalında gömülmüştür.
Üçüncü Madde

Kolun adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Kolu hareket ettiren adalelerin bazısı yayar, bazısı kavrar. Bunlar pazu üzerinde konulmuştur. Bunların bazısı pazunun yüzü üzerine kapanır. Bazısı yayar ve gevşektir. Bu adaleler pazu üzerinde değildir. Lakin yayanlar, bir çift adaledir ki, ikisinden biri içeride meyl ile kolu açar. Zira ki bu, pazunun önü altında ve omuzun alt eğesinden çıkıp, dirseğe iç cüzleri yanında bitişmiştir. ikincisi dışarıya meyleder. Kolu yayar. Zira ki bu adalenin kafasından gelip, dirsekten çıkan cüzlere bitişir. Bu iki adale, işte toplandığında, kolu düz olarak yayarlar.

Kavrayanlar, bir çift adaledir ki,ikisinden büyüğü kolu, içe meyl ile kavrar. Zira ki bu, omuzun alt çıkıntısından karga burnun tepesinden çıkıp, pazunun içine meyledip, dirseğin ön üst kirişine bitişir ikincisi kol dışına meyledip, kavrar. Zira ki bunun çıkış yeri pazunun dış gerisindendir. Bu bir adaledir ki, iki et başı vardır. Biri pazunun arkasından, biri önünden geçip, dışarıya meyl ile kavrayan, alt dirseğin alt önüne ve içine meyl ile kavrayanı üstüne bitişmiştir. Ta ki, sağla çekeler. Bu iki adale, bu iki işte birleştiğinde kolu düz olarak toplarlar. Bu iki yayıcı adalenin içinde bir adale vardır ki, pazu kemiğini kuşatıp kavrar. Kolu yüzü üzere kapayan adaleler, bir çifttir ki, dışarıda konulmuştur. Bu iki adalenin birisi pazu başının iç tarafının üstünden çıkıp, dirseğin üstüne bitişip, bilek mafsalı olmuştur. İkincisi, ondan küçük, lifi geniş, uçları sinirli olup, dirseğin altından doğup, bilek mafsalı yanında bilek kemiği üstüne bitişmiştir.

Kolu, dışı üzere yayan adaleler, bir çifttir ki, ikisinden biri iki bileğin dışında konulmuştur. Bilek üstüne kirişsiz bitişmiştir. ikincisinin çıkış yeri, pazunun dış ucundan yana, üstteki cüzünden uzayan ince kemikten olup, koldan geçerek, nüfuz etmiştir. Ta bilek mafsalına yakın oluncaya değin gitmiştir. Böylece bileğin üst tarafından iç cüzüne gelip, kiriş perdeleriyle bu adaleye bitişmiştir.

Dördüncü Madde

Bilek adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bilek mafsalını hareket ettire adalelerin bazısı yayıcı, bazısı kavrayıcı; bazısı dışı üzere yaycı, bazısı yüzü üzere kapanmıştır.

Bileği yayan adalelerin bazısı birbirine bitişik olup, birbirinin alt ortasından çıkıp, kirişi başparmağa bitişik olup, onunla işaret parmağından uzaklaşır. Biri dahi üst bilek kemiğinden çıkıp, kirişi bilek kemiğinden başparmağın hizasına konulan evvelki kemiğe bitişmiştir. Bu ikisi bile hareket ettiğinde bileği biraz açarlar. Eğer sadece ikinci adale hareket eylese, bileği sırtı üzere eğer. eğer yalnız pazu hareket eylese, hem bileği düşürür ve hem başarmağı, işaret parmağından uzaklaştırır. Bir adale, pazunun uç altlarından çıkıp, bilek üstünün dış tarafından yana konulup, iki başlı bir kirişini gönderip; bir başı, işaret parmağıyla ön ortasında konan tarağın ortasına bitişik olup, öbür başı bilek yanında bileğin üstü üzerine dayanıp, bileği yaymıştır.

Bileği kavrayan adalelerin bir çifti, kolun dış tarafı üzerindedir ki, onun bir adalesi pazu ucu tepesinden bitip, serçe parmağın önünde olan tarağa bitişmiştir. Üst adalesi, onun üstünden çıkıp, yine sözü edilen tarağa bitişmiştir. Onunla bir adalesi, pazunun alt cüzlerinden çıkıp; açıklanan iki adalenin yerleri arasına girmiştir. Bunun iki ucu vardır ki, birine haç gibi girmiş olup, işaret parmağıyla ortası arasında olan yere bitişmiştir. Bu ikisi birlikte hareket ettiğinde, bileği kavrarlar. Şu halde açıklanan kavrayıcı ve yayıcı adaleler bizzat bileği eğri ve bombeli dahi ederler. Eğer küçük parmağın önünde bulunan tarağa itişen adale yalnız hareket ederse, avucu bir miktar sırtı üzere döndürür. Eğer başparmağın açıklanacak adalesi, bu adaleye yardım ederse, avucu tamam döndürür. Eğer başparmak önünde bileğe bitişik olan adale tek ve hareketli olsa, avucu bir miktar yüzü üzere katlar. Eğer küçük parmağın açıklanacak adalesi buna yardımcı olsa, avucu tamamen katlamış, kapamış olur.

Beşinci Madde

Parmakların adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Elin parmaklarını hareket ettiren adalelerin bazısı, aya kemiklerinde hâsıldır. Bazısı bilek kemiklerine bitişiktir. Eğer hepsi ayada olsalardı, etin çoğalmasıyla aya büyük olup, hafiflik olmazdı. Onda bu letafet kalmazdı. Çünkü bilek adaleleri parmaklardan uzak olmuştur. Şu halde onun için kirişleri yuvarlak, metin ve uzun olup, her taraftan gelen perdelerle sağlamlık bulmuştur. Hareketli azaya bitişmeleri için, lifleri geniş ve kuşatıcı kılınmıştır. Parmakları açıp, aşağıya hareket ettiren adalelerin hepsi bilek kemiği üzerinde konulmuştur. Şu halde parmakları aşağıya hareket ettirmekle açan adalelerin biri bileğin sırtının üzerinde konulmuştur. Şu halde parmakları aşağıya hareket ettirmekle açan adalelerin biri bileğin sırtının üzerinde konulmuştur ki, pazunun alt ucunun dış cüzünden çıkıp, kirişlerden dört parmağa gönderip, onları aşağıya hareket ettirmekle açmış ve yaymıştır. Bu açan adalelerin üçü dahi bir tarafta, biri irine bitişik olup, biri pazunun uç ve dışının iki çıkıntısı arasında orta cüzünden çıkıp, küçük parmakla yanındakine iki kiriş göndermiştir. Bu bitişik o an adalelerin ikincisi pazu kemiğinin iki çıkıntısı altından ve alt çıkıntı tarafından çıkmış, ortası ile küçük parmağa iki kiriş göndermiştir. Üçüncüsü üst bileğin üstünden çıkıp, başparmağa bir kiriş göndermiştir. Bu adale yanında bir adale dahi vardır ki, bilek adalelerinde açıklanmıştır. Onun çıkış yeri, bileğin alt ortasıdır ki, onun kirişi küçük parmaktan başparmağı uzak etmiştir.

Parmakları açan ve kapayan adalelerin bazısı, bilek kemiği üzerinde, bazısı avuç içinde konulmuştur. Ama bilek üzerinde olanlar, üç adaledir ki, kolun ortasında biri birini üzerinde tertip üzere konulmuştur. En değerlileri aşağıda gömülü olup, bileğin alt kemiğine bitişik ola adale bulunmuştur. Bunun işi, önemli olduğundan yeri dahi korunmuştur. Bu alt adale, pazunun dış ucunun ortasından çıkıp, ondan kirişi geniş olup, beş kirişe ayrıldıkta; her bir parmağa girip, dört parmağın evvelki, ikinci ve üçüncü mafsallarını kavramıştır. Başparmağın kirişi, ikinci ve üçüncü mafsalını kavramıştır. İkinci adale, bunun üstünde, bundan küçük olup, pazu kemiğinin ucu içinden çıkıp, bilek altına bitişmesi azdır. Bileğin üt yüzeyi ki, iç ve dış tarafa müşterektir, onun üzerinden geçip, baş parmak tarafına ulaştıkta; içeriye meyledip, kirişlerini dört parmağın mafsallarına gönderiştir. Ta ki onları kavrasınlar. Ama üçüncü adale, kavramak için değildir. Lakin kirişiyle avuç içine girip, aya içinde genişlemiş ve yayılmıştır. Ta ki el ayasına dokunma ve his duygusu bahsedip, ki bitmesinden ani olup alma ve yakalamada kuvvet ve metanet vere.

Altıncı Madde

El ayasındaki adaleleri ve faydalarını bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdi ki: Kol adalelerinden başparmağı kavramak için bir tek adaleye ihtiyaç olup, dört parmak, ikişer adale ile kavranmış olmalarında hikmet budur ki, dördünün en önemli işleri, kavramaktır. Başparmağın ise en lüzumlu işleri, açılmak ve işaret parmağından uzaklaşmaktır.

El ayasının kendinde olan adaleler, 18 bulunmuştur ki, biri birinin üzerinde iki saf kılınıp, tertip ile düzen olmuştur. Birinci saf, el ayasının iç aşağısında ve bu saf, el ayasının dış üstünde kılınmıştır. Ama aşağı safta muntazam olan yedi adaledir ki, biri, parmakları üst tarafa çekip, meyilli edenlerdir. Başparmağın adalesi bilek kemiklerinin evvelinden çıkıcıdır. Altıncı adalesi, kısa ve geniş bulunup, lifi kıvrımlı kılınmıştır ki, ucu ve ortası hizasında tarak kemiğine bağlanmıştır.

Kirişi, başparmağa bitişik olup, onu aşağıya göndermiştir. Yedini adalesi, küçük parmak yanında olan tarağın kemiğinden çıkıp, küçük parmağı aşağı indirmişti. Bu yedi adaleden hiçbiri parmakları kavramak için değildir. Belki beşi yukarı kaldırmak ve ikisi indirmek içindir. Ama üst safta muntazam olan 11 adaledir ki, sekizinden her ikisi, dört parmak mafsallarından evvelki mafsallarına, biri birinin üzerinde bitişiktirler. Ta ki evvelki mafsalları sağlam kavrayalar. Ama üçü başparmak ile küçük parmağa üçer adale indirici tayin olunup, geri kalan üçünün her birine ikişer adale indirici verilmiştir. Her parmağın kavrayıcısı dört, kaldırıcısı birer adale yaratılmıştır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 35.Bölüm

Marifetnâme 35.Bölüm

ÜÇÜNCÜ BAHİS

Uzuvların hareketleri keyfiyetini, adalelerin mahiyetini, cüzlerini, metanet ve özelliklerini üç bölümde ayrıntılı olarak bildirir.

BİRİNCİ BÖLÜM

Adalelerin diziliş keyfiyetini, onlarla baş ve boyunda bulunan hareketleri yedi madde ile açıklar.

Birinci Madde

Adalelerin dizilişini ve onlarla hâsıl olan hareketleri topluca bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: İnsan bedeninde mevcut olan 420 tane irade-i ihtiyarî hareketin tamamı sinirler vasıtasıyla yürekten dimağa, ondan uzuvlara ulaşan kuvvetle hâsıl olup, hareketli azanın temeli bulunan sert kemikler ile ince sinirlerin bitişmesi uyumsuz olduğundan yaratıcı olan Allah, inayeti ile lütfedip, uzuv kemiklerinden sinire benzer bağlar bitirip; sinirler ile tek bir şey gibi toplamış ve birleştirmiştir. Bağlar ile sinirlerden bileşen baş, beyin ve omuriliğin hacimleri tahammülünce çıktığı yerde ince bulunup, özellikle uzuvlara bölünüp ve yayıldığına her bir kemiğin payı, oldukça ince zayıf olup, asıl çıkış yerinden uzaklaştıkça bozuşumu ortaya çıktığı için yaratıcı Allah, hikmeti ile tedbir edip, sinirlerle bağlardan bileşen uzuvları az yaratmakla kalın edip, aralarını et ile doldurup, zar ile perde çekip, sinir cevherinden olan belkemiğini ortasında korumuştur. Şu halde bunun hepsi sinirden, liften, etten ve zardan meydana gelmiş bir uzuv olmuştur ki, ona adale derler. Bu adale toplandığında kısalır. Ondan uzuv tarafına giden kirişi çeker. O durumda o uzuv buruşup, çekilmiş olur. Yine bu adale kendi yayılması ile uzadığında, o kiriş gevşer. O vakitte, o uzuv açılıp, uzar. İradî hareketlerin hepsi bu keyfiyetle hâsıl olup, çeşitli nevilerle yerine göre suret bulur.

İkinci Madde

Yüz adalelerinin bazılarını ve onlarla hâsıl olan hareketleri bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Yüz adaleleri, onda olan hareketli uzuvların hareketleri sayısınca bulunmuştur. Yüzün hareketli uzuvları, alın, göz, göz kapakları, yanaklar, burun uçları, alt çene ve dudaklardır.

Alnın hareketi, ince, geniş ve örgütlü bir adale iledir. Bu adale, alnın derisi altında yayılmış olup, ona bir derece karışmıştır ki, alnın derisinden bir cüz olup, ondan tecridi imkansız bulunmuştur. Alnın derisi adaleden hareketli olan uzva kiriş bitişmiştir. Bu adalenin toplanması ile iki kaş kalkıp, gevşemesi ile inip, göz kırpmalarına dahi yardımcı kılınmıştır.

Gözbebeği ki, gözün içindedir. Onu hareket ettiren altı adaledir. Dördü, gözün dört tarafındadır ki, her biri göz bebeğini kendi yönüne hareket ettirmişti. ikisi, gözün gerisinde yani kaykacında korunmuştur. Onlarla göz bebeğinin daire üzere olan hareketi bulunmuştur. Gözbebeğinin gerisinde bir adale vardır ki, açıklanacak içi boş sinire dayanak olup, ona kendi perdeleri ile metânet veriştir. Onu yumrulaşma sırasında gevşemekten men ile zapt etmiştir Fakat gözün üst kapakları hareketi ile maksat tama olup, gözün yumulması gerçekleştiğinden alt kapakları hareketine gerek kalmamıştır. Hakk'ın inayeti ise mümkün oldukça âletlerin azalmasına sarf olunuştur. Zira ki, âletlerin çokluğunda âfetler çok bulunmuştur. Üst kapak sakin olup, alt kapağın hareketli olması mümkündü. Lakin Hakîm olan Allah'ın inayeti, işleri çıkış yerine daha yakın olmakla sinir ona ulaştığında bükülme ve değişime muhtaç olmadığı bilinir. Üst kapak için gözün açılması sırasında kalkma hareketi ve kapanması vaktinde inme hareketi gerekip, kapanma ise aşağı tarafa çeken adalelere muhtaç olduğundan gözün iki tarafında iki adale yaratılmıştır ki, göz kapağını aşağıya çeker bulunmuştur. Göz kapağının açılması için ortasına bir adale inip, kirişinin tarafı kapağının tarafına yayılmıştır ki, o kısılıp toplandığında gözün açılması hâsıl olur. Onun için bir adale yaratılıp, doğru inip, kapağın iki perdesi arasında kıkırdak gibi geniş bir cisim olup, kirpiklerin bittiği yerin atında yayılmıştır. Göz kapağı, göz bebeğini korumak için ve kirpikler onu tozlardan korumak için yaratılmıştır. Şu halde bütün beden azaları, nice hikmetler ve faydalar için yaratılmıştır.

Üçüncü Madde

Yanakların, dudakların ve burun kanatlarının hareketlerine vesile olan adaleleri bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Yanağın iki hareketi vardır. Biri, alt çeneye tâbidir. Biri, dudağa ortak olarak, diğer bir uzvun hareketine tâbi olan kendi hareketidir. Onun için yanak ile o uzvun müşterek bir adaleleri vardır. O adale her bir tarafta geniş olup, bu isim ile bilinmiştir. Bu iki hareketin iki adalesinin her biri, dört cüzden bileşik bulunmuştur. Zira ki her birine dört yerden lif gelmiştir. Bir cüzü köprücük kemiğinden çıkıp, sonları iki dudağın iki tarafına, alt taraftan bitişik olup, ağzı yana ve aşağıya çekmiştir. İkinci cüz, iki tarafta, böğür ve köprücük kemiğinden çıkıp, lifleri yanlara gitmiştir. Sağdan çıkan, soldan çıkanla kesişip, geçmiştir. Şu halde ağdan gelen lif, dudağın sol alt tarafına ve soldan gelen lif, onun üst sağ tarafına yetmiştir. Bu iki lifin toplanmasıyla, ağız daralıp, dudaklar ön tarafa gelir. kesenin ipliği, kendi ağzını topladığı biçimde olur. Üçüncü cüz, omuzda olan kemik yanında bitip, o adalenin bitiştiği yerin üstünde bitişmiştir Dudağı iki tarafa eşit ve imale ile meyilli kalmıştır. Dördüncü cüz, boyundaki susamcıklardan gelip, iki kulak hizasından geçip, yanak cüzlerine ulaşmıştır. Çizgi, onunla öyle açık harekete gelmiştir. O harekete dudak dahi uymuştur.

Dudağın adalelerinin biri, yanak ile müşterek olan adaledir ki, açıklanmıştır. Dudağa mahsus adaleler dört bulunmuştur. İkisi, elmacık kemikleri üzerinden galip, dudağın iki tarafına bitişmiştir. iki adale dahi aşağıdan gelip, dudağa ulaşmıştır. Dudağın hareketinde bu dördü yeterli olmuştur. Zira ki, bu adalelerin her biri tek başına hareket ettiğinde, dudağı kendi tarafına hareket ettirir. İkisi iki taraftan beraber hareket etseler, dudak iki tarafa yayılıp gider. Dördü birlik hareket etseler, dudağın hareketleri dört tarafa tamam olup, kusuru kalmaz. Bunlardan gayrı onun hareketi olmaz. Müşterek olan adalelerin etrafı dudağa bir derece kaynaşmıştır ki, onun cevheri olan etten fark olunmaz.

Burun kanatlarıdır ki, ikisine iki küçük sağla adalenin birleşmesi âdildir. Küçük olduklarına, çok hareketli olan yanak ve dudağın adalelerini yerlerinin lüzum ve genişliği yol açmıştır. Sağlam oldukları, onlarda kemik olmadığındandır. Bu iki adalenin çıkış yeri elmacık kemikleri tarafında bulunmuştur. Zira ki, elmacıkların lifine karışmış olup, burun kanatlarını o tarafa hareket ettirir bilinmiştir. Hepsi Allah'ın hikmeti ile konulmuştur.

Dördüncü Madde

Alt çenenin hareketini, faydalarını ve adalelerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Üst çene hareket etmeyi, alt çene hareketli olduğunda nice faydalar vardır. Biri budur ki, en hafif olanın hareketi uygun ve kolaydır. Biri budur ki, hareketle zahmet çeken uzuvları kuşatmayanı hareket ettirmek daha doğru ve daha güzeldir. Biri budur ki, üst çene sakin olduğundan, mafsalı ile mafsal ucu metin ve sağlamdır.

Hareketli olan alt çenenin üç hareketi vardır ki: Biri ağzı açma hareketidir. Biri kapama hareketidir. Biri çiğneme ve öğütme hareketidir. Açma hareketi, çeneyi aşağıya indirir. Kapama hareketi, çeneyi yukarıya kaldırır, öğütme hareketi, çeneyi iki tarafa meyil ile döndürür. Şu halde kapama için iki adale yaratılmıştı ki; üst taraftan inip, çeneyi yukarıya çekerler. İnsan çenesi hafif olup, hayvan gibi kesme ve koparmaya fazla muhtaç olmadığından bu iki adalenin miktarı küçük yaratılmıştır. Oldukça yumuşak olan beyin cismi ki, bunların çıkış yerleri kılınmıştır. Beyine yakın oldukları için bunlar dahi yumuşak bulunmuştur. Zira ki bu adalelerle dimağ arasında ancak bir kemik yaratılmıştır. Dimağdan çıktıkları yer yanında bir çift kemik içinde o yaratıcı Allah bunları defnedip, perdeden geçirmiştir. Ta ki, bu kemik sinirlerin başlangıç yerinden uzaklaşmakla cevherleri bir miktar sertleşmiş olsun. Bu iki adaleden her birinin birer büyük kirişi vardır ki,alt enenin kenarını çevirmiştir. Toplandıkça o çeneyi yukarı kaldırıp, üst çeneye bitiştirirler. Bu iki adaleye iki adale dahi yardımcı olmuştur ki, onlar ağzın içinden gelip alt çenede boşluğa inmiştir. Ağzın içinden gelen adalelerden biten kirişlerin metanetleri için ortalarından çıkmıştır.

Ağzın açılması ve çenenin indirilmesi, adalelerinin lifleri kulağın arkasında olan ebriye çıkıntılarından inip, toplanıp, tek bir adale olmuştur. Ondan ziyade sağlamlık için kısa ve halis bir kiriş oyup, çene kemiğine ağlanacak yerde bitişip, birleştiğinde çeneyi arka tarafa çekip aşağıya indirici olur. Çünkü bu çenenin tabii ağırlığı inişine yardımcı kılınmıştır. Şu halde ona iki adale kifayet edip, başka bir yardımcıya ihtiyacı kalmamıştır.


 Çiğneme ve öğütme için iki adale yaratılmıştır ki, her tarafta birer üçgen adale bulunmuştur. Kaçan açılarının darı olan tarafı elmacık kemiğine girse, iki kenarı uzayıp; biri alt çeneye iner ve biri çift kemiğe yükselir. Üçgenlerin tabanları, aralarında düz olarak birleşip, her bir açı, kendi yerine gider. Ta ki sözü edilen üçgen adalesinin toplanmasından, muhtelif yönleri meydana gelip, çiğneme ve öğütme onunla hâsıl olsun.
Beşinci Madde

Baş ve boyunun hareketlerini ve adalelerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Baş için kendine özgü hareketler vardır Boğazın beş kemiğiyle dahi ortak hareketleri vardır ki, başın eğilmesine boynun eğilmesi denir. Bu iki tür hareket ki, özel ve ortaktır. Her biri ya ön tarafa veya arka tarafa doğrudur. Veya sağ tarafa eğik veya sol tarafa eğiktir. Kâh bu iki tür hareket arasında iltiat doğar ki, daire şeklini bulur.

Başın aşağı düşmesi ve kendine has olan hareketinin iki adalesi vardır. Başın iki nahiyesinden gelmiştir. Zira ki lifleriyle yukarıda kulak gerisinden ve aşağıda böğür kemiğinde çıkıp, tek bir bağlantı gibi olup, başa çıkmıştır. Şu halde eğer biri hareket eylese, başı, o tarafa eğik ve düşük eder. İkisi birlikte hareket etseler, baş, itidal üzere ön tarafa düşmüş olur.

Baş ile boyunu birlikte ön tarafa eğer adaleler bir çiftti ki, yemek borusu altında konulmuştur. Birinci omura ve ikinci omura ulaşıp, onarla kaynaşmış bulunmuştur. Şu halde, eğer yemek borusuna yakın olan cüzleri toplandıysa, baş aşağı düşer. eğer omurlara kaynaşmış olan cüzleri dahi toplandıysa, boyun da ön tarafa eğik olur.

Başı geri tarafına kaykıltan adaleler dört çifttir ki, açıklanan bir çift adalenin altında örtülmüştür. Bu çiftlerin bitiş yeri,mafsalın üstünde bulunmuştur. Bir çift, birinci omurun iki kanadına gelmiştir. Bir çifti, ikinci omurun sensenesine (susamsı) bitişik olmuştur. Bunun özelliği, başın eğilmesini, kaykılma sırasında düz edip, tabii haline getirmektir. Dördüncü çiftin başlangıç yeri, onların üzeri olup, üçüncü çiftin altında dıştan yana geçip, birinci omurun kanadına gelmiştir. iki önceki çift, başı iki tarafa meyilsiz geri tarafına döndürürler. Üçüncü çift, başı, düz tutar.

Dördüncü çift, başı, eğik olarak geri tarafa döndürür. Başı, boyun ile birlik geri tarafına eğer adaleler dört çifttir ki, üç çifti, dördüncünün altında örtülü olup, o, onları kuşatmıştır. Bu dördüncü çiftin her biri bir üçgendir ki, tabanı, dimağın bir başka kemiği olmuştur. Onda olan, boyuna inmiştir. Bunun altında yayılmış olan üç çiftin birisi, boyun omurlarının iki tarafıyla aşağıya inmiştir. Bir çifti, fazlaca kanatlara meyl ile gitmiştir. Bir çifti dahi omurların iki tarafıyla, kanatların arasını bağlamıştır.

Başı, iki tarafa meylettiren adaleler iki çifttir ki, baş mafsalına bitişmiştir. Bir çiftin yerleri, öndedir ki, onun biri baş ile ikinci omurun arasını, sağ taraftan; biri sol taraftan birleştirmiştir. İkinci çiftin yeri, arkadır ki, onun biri, baş ile birinci omurun arasını sağ taraftan, biri sol taraftan toplamıştır. Şu halde bu dört adalenin, hangisi toplanıp, kısalırsa, baş, onun tarafına meyleder. Bunların hangi ikisi bir tarafta beraber toplanıp, kısılırsa, baş onların tarafına dümdüz meyl eder. Eğer bunların dördü birlikte hareket ederse, baş, yerinde düz olarak sâkin olur. Bu adale, diğer adalelerden küçüktür. Lakin yerleri yakın ve düzenleri sair adalelerin altında muntazam olduğundan, büyük adalelerin görevini görmüşlerdir.

Altıncı Madde

Sesin yeri olan hançerenin kıkırdaklarını, adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Hançere, kıkırdaktan bir uzuvdur ki, ses için âlet yaratılmıştı. Bu hançere üç kıkırdaktan oluşmuştur. Biri o kıkırdaktır ki, boğazın önünde ve çenenin altında, hissedilen ve dokunulandır. onun içi çukur, dışı yumru olduğundan, ona: Kalkan derler. İkinci kıkırdak, onun gerisinde, boğaza yakın konulup, boğaza rapt olunmuştur. Üçüncü kıkırdak, ikinci üzerinde tas gibi kapanmış olup, ikinciye bitişip, kalkana bitişiksiz kavuşmuştur. Kapanmış kıkırdak ile bitişik olduğu ikinci arasında çukurlu bir mafsal vardır ki, ikinci kıkırdağın iki çıkıntısı o iki çukura girip, hançerenin daralma ve genişlemesinde, birbirinden uzaklaşır ve birbirine ayrı düşerler. İkinci kıkırdağın, kalkan kıkırdak üzerine kapanma ve kavuşmasıyla ve odan uzaklaşmasıyla hançerenin kapanması ve açılması bulunur. Hançere önünde üçgen bir kemik vardır ki, yunanca lam şeklinde olduğundan, ona: Lam kemiği denilmiştir. Nitekim kemiklerle açıklanmıştır. Bu kemiğin faydası budur ki: Hançereye dayanak olup, onun latif adaleleri bundan çıkmıştır. Şu halde kalkan kıkırdağına, ikinci kıkırdağı yapıştırmak için, üçüncü kıkırdağı ikisine tatbik için ve üçüncüyü ikisinden uzaklaştırmak ile hançereyi açmak için nice adaleler gerekmiştir.

Hançereyi açan adaleler bir çifttir ki, lam kemiğinden çıkıp, kalkan kıkırdağının önüne gelip, üzerine yayılıp, bitişmiştir. Vakta ki, büzülme ile toplanıp, kapanmış kıkırdağı, ön ve üst tarafına çekse, hançere açılma ile genişler. Bir çift adale, boğazı aşağıya çeken adalelerle müşterektir.

Bunların çıkış yerleri, kalkandan yana olan iç kemik kısmındandır. İki çift adalesi dahi vardır ki, bir çifti iki adaledir. Onlar kapanmış kıkırdağa gelip, gerisinden ona bitişmiştir. Vakta ki aynı büzülmeyle toplansa, kapanmış kıkırdağı yukarı kaldırıp, geri tarafa çekse; kalkandan uzaklaşıp, hançzere genişler. İkinci çiftin iki adalesi, kapanmış kıkırdağın iki tarafına gelip, yayılmıştır. Vakta ki büzülseler, kapananı kalkandan yerine uzatıp, hançerenin yayılmasına yardımcı olur.

Hançereyi daraltan adalelerin bir çifti, lam kemiğinden gelip, kalkan kıkırdağına bitişir. sonra genişleyip, ikinci kıkırdağa sarılıp, onun gerisinde iki adalenin iki tarafı bitişik olmuştur. Şu halde vakta ki, büzülseler, hançere daralır. Dört adalesi dahi kalkan kıkırdağıyla, ikinci kıkırdağı iki tarafı arasını birleştirmiştir. Şu halde bunlar büzüldükçe, hançerenin aşağı tarafı daralır.

Hançereyi kuşatan bir çift adaledir ki, kalkan kıkırdağının kökünden çıkıp, içinden gidi, ikinci kıkırdağın köküne kapanmış olup, üçüncünün etrafına sağ ve solundan bitişmiştir. Vakta ki, yukarı kalksalar, mafsalı raptedip, hançereyi öyle kaplarlar ki, nefesi hapsetmekte göğüs adaleleri ve zarlarına mukavemet ederler. Bu iki adaleler, küçük ve sağlam yaratılmıştır. Ta ki hançerenin içinde sıkışmasız, kuvvetle onu kaplayıp, nefesi hasreylesinler. Bu iki adalenin eğimleri az olup, düz olarak yükselmiştir. Kalkan kıkırdağıyla ikinci kıkırdağın aralarını birleştirmeğe gitmişlerdir. İki adale de kapanmış olanın altında adı geçen küçük adalelere yardımcı olmak için konulmuştur. Bunlarda nice sanat bulunmuştur. Sübhanallah!

Yedinci Madde

Boğazın, lam kemiğini ve boynun adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Boğaz bir cümledir. Onun iki çift adalesi vardır ki, onu aşağıya çeker. Bir çifti, hançerede adı geçendir. öteki çifti, böğür kemiğinden bitip, üst tarafa çıkıp, lam kemiğine ve ondan boğaza bitişip, onu aşağıya çekerler. Boğazın adaleleri, boğazın içine konulmuş iki et parçasıdır ki, onun iki adalesi onlar bulunmuştur. Onlar, yutmağa yardımcı olmak için yaratılmıştır.

Lam kemiğinin hem kendine özgü, hem de öteki adale ile ortak adaleleri vardır. Ama kendine özgü olan adaleleri, üç çifttir ki, bir çifti, çenenin iki tarafından gelip, bu kemik üzerinde olan düz çizgiye bitişip, kemiği çene tarafına çekmiştir. Bir çifti, çene altından çıkıp, dil altından geçip, bu emiğin üst tarafına yetmiştir. Bu dahi, bu kemiği çene tarafına çekmiştir. Bir çifti, iki kulak yanında olan çıkıntılardan çıkıp, bu kemiğin üzerinde bulunan düz çizginin aşağı tarafına bitişip, onu aşağıya çekmiştir.

Lam kemiğinin ortak olan adaleleri, yakında açıklanacaktır. Ama dili hareket ettiren dokuz adaledir ki, ikisi çıkıntılardan bitip, geniş olup, dilin iki tarafında bitişmişlerdir. İkisi lam kemiğinin yukarısından bitip, uzun olup, dilin ortasına bitişmişlerdir. İkisi, lam kemiğinin aşağı kaburgasından bitip, uzun ve geniş adaleler arasından dili geçip, onu hareket ettirir. İkisi dahi dili yayar, bulunmuştur. Onların yerleri, adı geçenlerin altında olup, lifleri dil atında genişlemesine döşenmiştir. Şu halde bu iki adale, alt çene kemiğinin tümüne bitişik kılınmıştır. Biri dil ve lâm kemiği arasını birleştirir ve birbirine çeker bilinmiştir.

Boynu hareket ettiren iki çift adaledir ki, bir çifti sağda ve bir çifti soldadır. Şu halde herhangisi tek başına büzülüp, toplanırsa boyun onun tarafına çekilir. ikisi birlik bir taraftan büzülürse, boyun o tarafa eğik olur. Eğer dördü beraber büzülseler boyun eğilmeksizin yerinde kısa olur. Eğer dördü birlik durumu üzere kalırlarsa boyu dahi durumu üzere kalır. Şu halde bir kere düşünülsün ki, insanın sadece baş ve boynunda yaratıcı olan Allah'ın nice benzersiz sanatları bulunmuştur. (Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir).

25 Mayıs 2014 Pazar

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 34.Bölüm

Marifetnâme 34.Bölüm

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İki el ve iki ayak kemiklerinin bileşik keyfiyetini, isim ve özelliklerini yedi madde ile açıklar.

Birinci Madde

iki pazu kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Pazu kemiği yuvarlak şekil üzere suret bulmuştur. Ta ki âfet kabulünden uzak olmuştur. Üst tarafı yumru olu, omuz çukuruna gevşek bir mafsalla girmiştir. Bu mafsala gevşekliğinden, çok çıkma ârız olmuştur. Bu gevşeklikte iki fayda vardır: biri ihtiyaçtır, biri emniyet ve selamettir.

İhtiyaç: Bütün yönlerde selamet harekettir. emniyet ise, sâbittir. Zira ki pazu, her taraftan yana hareket etmeğe muhtaçtır. Lakin o hareket, onda çok ve devamlı gelir. Ta ki, bağlarının kopmasından korkula. Belki pazu, çoğu durumlarda sâkin ve sair mafsalları hareketli bulunmuştur. O mafsallar pazudan ziyade muhkem yaratılmıştır. Pazu mafsalını dört bağ tutmuştur. Biri, enine perde gibidir ki, o mafsal, sair mafsallar gibi kuşatıcı olmuştur. İkisi sonundan inmiştir. Birinin tarafı geniş olup, pazu tarafını çevrelemiştir. Biri büyük ve sert olup, dördüncü bağ ile kargaburun çıkıntısından inmiştir. Şekilleri geniş olup, pazuya temas etmiştir. Pazu kemiği göğüsten yana çukur olup, boşluktan yana yumru kılınmıştır. Ta ki üzerinde toplanmış ve tertip edilmiş olan adaleler, sinirler ve damarlar örtülmüş olup, avuçladığı nesne gökçek ve kolay avuçlansın. iki el, birbirinin üzerine rahat ulaşsın.

Pazunun alt tarafını üzerine iki bitişik çıkıntı bileşmiştir ki, iç tarafında olan uzun ve inci bulunup, bir nesne ile mafsalı olmayıp, ancak sinir ve damarları korumak için yaratılmıştır. Dış tarafında olan çıkıntı ve üstte olan çukurda bulunan lokma ile dirsek mafsalı tamam olmuştur. İkisi arasında bir yeri vardır ki, onun iki tarafında iki oyuk vardır. Üstteki oyuk önde ve alttaki oyuk arkada vâki olmuştur. Üst oyuğun engeli yoktur. Düzgündür. Fakat ikinci oyuk, daha büyüktür. Göğüs oyuğuna yakın olan yeri düz olmayıp, oyuğu dahi yuvarlak bulunmayıp, duvar gibi düz yaratılmıştır. Ta ki onda, kol çıkıntısı, boşluk tarafından yana hareket edip, ona ulaştığında dursun. Bu iki oyuğa, iki atabe adı vermişlerdir. Bu mafsallar, bu yapı üzere düzen tutmuştur.

İkinci Madde

Bilek kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bilek, uzunlamasına iki kemikten oluşmuştur. Onlara: iki bilek kemiği derler. Bunların başparmağa yakın ola üstteki ince olup, ona, üst bilek kemiği derler. Küçük parmağa yakın olan alttaki, taşıyıcı olduğundan alt kemik adını almıştır.

Üst bilek kemiğinin faydası: Onunla bileğin hareketi eğilip, bükülücü olmaktır. Alt kemiğin faydası: Onunla bilek kavrama ve yayılmadan yana hareket eder. Bu iki kemiğin her birinin ortası ince ve latif yaratılmıştır. Ta ki, kalın adaleler onları sıkmasıyla ağırlık veren kalınlıklarından kurtulmuş olalar. ama etrafı, et ve adaleden arınmış ve bağlar ile gizlenmiş oldukları için, mafsalların hareketiyle sert çarpmalara uğradıkları için kalın ve metin kılınmıştır. Üst kemik, girintili-çıkıntılı olup; faydası, eğik hareketlere kabiliyeti olmak bilinmiştir. alt kemik, yumma ve açmaya yaradığı için düz yaratılmıştır.

Dirsek mafsalı, adale ile süt ve alt kemi mafsallarındandır. Üst kemiğin tarafında küçük bir çukur vardır ki, pazunun boşluk tarafında olan çıkıntı onda raptedilmiştir. O çukurda, bu çıkıntının dönmesiyle eğri hareketler hâsıl olmuştur. Alt bilek kemiğinin iki çıkıntısı vardır ki, aralarında (sin) harfine benzer benzer bir yer bulunmuştur. Onun çukurunda olan yüzeyi yumru kılınmıştır. Ta ki pazunun çukur tarafında olan yere girip, dirsek mafsalı ondan bileşe. Vakta ki giren yer, çukur yer üzerinde geri ve süt taraflarına hareket eylese, el yayılır. Kaçan çıkıntıyı haseden çukurdan duvar eri ayrılsa; eli ziyade yayılmaktan haps ve men edip, adale ile bilek istikametine yakın olur. Kaçan iki yer birbirinin üzerinde ön ve üst taraflarına hareket eylese, el yumulup, bileği pazuda ön tarafa teğet olur. İki çıkıntının aşağı tarafları, tek bir şey gibi toplanmış olup, onlardan geniş ve ortak bir çukur meydana gelir ki, çoğunlukla alt çıkıntıda bulunmuştur. Bu çukurdan fazla kalan âfetlerden uzak olmak için yumru ve kaygan yaratılmıştır. Alt bilek kemiğinin çukuru gerisinde uzunlamasına bir çıkıntı vardır ki, faydası: Korumak ve kollamaktır.

Üçüncü Madde

El ayasının kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: El ayası, bir çok kemiklerden meydana gelmiştir. Ta ki cüzüne erişen âfet, bütününe erişmesin. El ayası, eli yumduğunda, o kemiklerle çukurlaşmakta ve büyük cisimler üzerinde avucun çukur olmasıyla, kayganların tutulması mümkün olsun. Bu kemiklerin mafsalları birbirine zapt olunmuştur, ta ki dağılmasın. Avucun aldığı nesnelerde tutuşu zayıf olmasın. Hatta ayanın derisi soyulsa, bu kemiklerin hepsi bitişik ve tek görünür. Bu bitişme ile bile bu kemikleri birbirine birçok bağlar, sağlam bağlayıp; bir miktar mutavaat vermiştir. Ta ki avucun içinde kavramaya yarayan çukurluk meydana gelsin. Aya kemikleri yedi ve bir de fazla kemik yaratılmıştır. Ama yedi asıl kemik, iki saf kılınmıştır. Bir safı, bilekten yanadır ki, cisimleri ince ve sayları üç bulunmuştur. İkinci safın kemikleri, parmak taraklarından yana bulundukları için geniş olup, sayısı dört bilinmiştir. Şu halde üçü araya sıkıştırılıp, bileğe yakın olan tarafı ince ve gayet bitişik bulunmuştur. Öteki safa yakın olan tarafı, geniş ve bitişiklikleri az kılınmıştır.

Sekizinci kemik ise, el ayasının iki safını düzenlemek için değil, belki ayaya yakın olan siniri korumak içindir. üç kemiğin açlarının birleşmesinden, onun tek ucu hâsıl olup, iki bilek kemiği uçlarından hâsıl olan geni çukura girip, ondan mafsal yumulur ve açılır. Alt bilek kemiğinde açıklanan çıkıntı, aya kemiklerini yakın ola kemiğin çukuruna girip, onunla mafsal, eğik ve açık olmuştur.


 Tarak kemikleri dört olup, dört parmağa mukabil gelmiştir. Bu tarak kemikleri, ayaya yakın olan tarafta birbirine yakın olmuştur. Ta ki bitişik gibi olan kemikleri ayaya bitişmesi gökçek olsun. Parmaklar tarafından yana bir miktarca açık olmuştur. Ta ki kemikler, farklı açıklıklara güzel bitişsin. İç tarafından çukur olmuştur, ta ki genişlik ve sıkışıklığa yardımcı olsun. Aya mafsalı ile tarak kemikleri, aya etrafında olan çukurlara, kıkırdaklara bürünmüş olan tarak kemiklerinden çıkıntılar girişiyle telif edilmiş yaratılmıştır.
Dördüncü Madde

Parmak kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: El parmakları eşyayı kavramakta yardımcı âletlerdir. Parmakların eti, kemiklerden hâli yaratılmadı. Gerçi muhtelif hareketleri sülük ve balık hareketleri gibi mümkün idi. Lakin parmakların işleri, el titremesi gibi zayıf olmayıp, metin ve kavi olmak için kemiklerle dolu yaratılmıştır. Bu parmaklar, birer kemikten yaratılmayıp, müteaddit kemiklerle bulunmuştur. Ta ki işleri zor olmasın. Her parmak üç kemikten yaratılmıştır. Zira ki, içten ziyade olsa, ağır eşyayı zapt etmekten âciz kalırdı. Üçten az olsa, parmakların hareketleri eksik olurdu. Parmak kemiklerinin uçları ince, kaideleri geniştir. Üsttekiler alttakilerden boy boy büyük yaratılmıştır. Ta ki yüklenici ve yüklenen arasında münasebet gökçek olsun. Bu kemikler yuvarlak kılınmıştır. Ta ki âfetlerden korunmuş kalsınlar. Boşluksuz ve iliksiz, sertlik üzere yaratılmıştır. Ta ki çekme ve kavrama hareketlerinde metanetleri sağlam ve kuvvetli olsun. Dışları yumru, içleri çukur bulunmuştur, ta ki tutma ve oğma kolay olsun. Dış tarafları dahi baş parmak ve küçük parmak gibi parmak olmayan taraflar yumru kılınmıştır; ta ki sıkışma anında âfetlerden korunmuş olan yuvarlak şekle benzesin. İçlerinde et az olmuştur. Ta ki onları koruyup ve örtüp, kavrama ile temas olunan nesnelerin altında eğilici olsun. Dış tarafları etsiz kılınmıştır. Ta ki, ağır olmayıp, hafiflik bulsun. Parmakların etrafında tırnaklar olmuştur. Ta ki uçları, etkili silah yerini tutsun. Parmakların uç etleri çoktur. Ta ki birine yapıştığında iyice tutsun. Orta parmağın mafsalı uzun olup, ötekilerininki daha kısa olmuştur. Ta ki, kavrama sırasında parmakların etrafı eşit olup, avucun içinde boş yer kalmayı, muntazam olsu. Kavranan yuvarlak üzerinde el ayası ve parmaklar çukurlaşıp, her taraftan ona temas kılsın.

Baş parmaklar, diğer dördünden daha kısa ve kalın yaratılmıştır. Ta ki hepsine mukavemette muadil kalsın. Eğer baş parmak, kendi yeri gerisinde konulsaydı, faydası kalmayıp, engelleri peyda olurdu. Zira ki eğer baş parmak, elin içinde olsaydı, el içiyle ola işlerin çoğu yapılamazdı. Eğer küçük parmak tarafında konulsaydı, iki el, kavradıkları nesnede, birbirine mukabil ve uygun gelmezdi ve birbirine yardım edebilmezdi. Eğer elin sırtına olsaydı, ziyade uzak olup, yararı kalmazdı. Başparmak, tarak kemiğine bağlanmadı. Ta ki kendi ile dört parmak arasında mesafe dar olmaya. Şu halde, vakta ki, dört parmak bir taraftan, bir nesneyi kuşatıp, başparmak ta onlara mukavemet eylese; elin, bir büyük nesneyi alıp kavraması mümkün olur ve bir tarafla başparmak, avucun kavradığı nesnenin azası benzeridir ki, onu örter. Bütün parmakların asâyişi, rutubetli ve yapışkan kılınıp, birine giren rutubetli ve yapışkan kıkırdak ve çukurlara bitişik yaratılmıştır. Ta ki onunla rutubetleri sürekli olup, onlara hareketlerinden kuruluk gelmesin. Mafsallarını, kuvvetli bağlar sarıp, kıkırdak örtüleriyle bitişik yaratılmıştır. Ta ki muhkem olsunlar. Ziyade sağlamlık için mafsallarında bulunan açıklıkları, küçük kemikler ile doldurulup, metanet verilmiştir. Bunlara: Semsemaniye derler.

Tırnaklar dört fayda için yaratılmıştır. Birinci faydası: Bir nesneyi bağlayıp düğümlemekte; parmaklara dayanak olmaktır. İkincisi: Onlarla ufak nesneleri kaldırıp toplamaya kudret bulmaktır. Dördüncüsü: Bazı vakitler, gerektiğinde, silah gibi onlarla düşmandan intikam almaktır. Tırnakların etrafı, yuvarlak kılınmıştır. Ta ki çarpma âfetlerinden korunsunlar. Yumuşak kemiklerden yaratılmıştır. Ta ki sert nesnelerle karşılaşmada kolaylıkla eğilip, selametle bükülsünler. Mukavemetle yarılıp ve kırılmayıp, sağlam kalsınlar. Kazınma ve törpülenme taraflarında bulunmuşlardır. Onun için büyüyüp ve gelişip, uzar kılınmışlardır. Ta ki çarpmalarda mahvoldukça yine tamam olsunlar. Uzadıkça, kesmekle karar bulsunlar.

Beşinci Madde

Kasık kemiklerini ve kalçayı bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bedende bulunan kemiklerin biri dahi kasık kemiğidir. O, kuyruk sokumu yanında sağlı ve sollu iki kemiktendir ki, kasığın ortasında sağlam bir mafsalla birbirine bitişmiştir. Bunlar, adı geçen üstteki kemiklerin yesası gibi bilinmiştir Alttaki kemiklerin hepsinin yüklenicisi ve nakledicisi bulunmuştur. Bu iki kemiğin her biri dört cüze taksim olunmuştur. Boşluktan yana olan parçalarına hâsıla kemiği ve harkafe kemiği adı verilmiştir. Önden yana olan parçalarına kasık kemiği denmiştir. Arkadan yana olan parçalarına virek kemiği denilmiştir. içe ve aşağıya olan parçalarına kalça payı denilmiştir. Zira ki, bularda, iki kalça kemiklerinin yumru uçları girecek oyuklar bulunmuştur. Bu iki kemik üzerinde meni âletleri, rahim, makat, mesane gibi latif azalar konulmuştur.

İki ayağın faydası: iki nesnedir. Biri nizam, üzere ayakta durmaktır ki, iki ayak ile sabit ve kaimdir. Biri yukarı çıkma, inme ve düz durma durumlarında intikallerdir. iki kalça ve iki ayak ile bu intikaller yapılır. Zira ki, eğer ayağa bir âfet erişse, ayakta durma düzeni zor olur. İntikal kolay ve rahat olur. Eğer kalça ve baldır adalesine bir âfet erişse, o vakitte ayakta durma kolay olur, intikal zor olur. Ayak kemiklerinin birincisi iki kalça kemiğidir ki, bedende olan kemiklerin en büyüğüdür. Zira ki, bu iki kemik, üstlerinde olanı yüklenici ve altlarında olanı nakledicidir. Bu iki kemiğin üst tarafları kubbe gibi yumru olup, hakk'u-l vikete olan çukura girmiştir. Bu iki kemik, önden ve boşluktan yana yumru, geri ve içeriden yana çukur ve kesik kılınmıştır. Ta ki büyük adaleleri, sinirleri, birçok damarı gökçek koruyup; hepsinden düz bir nesne hâsıl olup, onula oturuş daha güzel olsun. Eğer hakk'u-l virek beraberinde düz konulsaydı, iki oyluk arası uygunsuz ve geniş olup, yamuk olurdu. Bu iki kemiğin alt tarafında diz mafsalları için her birinin iki çıkıntısı vardır. Diz mafsalından önce baldır kemiklerini beyan ederiz, ta ki ondan diz mafsalı ortaya çıka.

Altıncı Madde

Baldır kemikleri ve iki diz mafsalını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: bilek gibi baldır dahi iki kemikten yaratılmıştır. Biri büyük ve uzundur ki, ona büyük kasba denilmiştir. Biri küçük ve kısadır ki; üst tarafı kalça kemiğine bitişik olmayıp, ona küçük kasba adı verilmiştir. Kalça gibi baldır kemiğinin boşluktan yana yumruluğu bulunmuştur. Küçük kasba, alt tarafta içten yana yumru yaratılmıştır. Ta ki onlarla baldır adaleleri ve sinirleri muntazam olsun. Hakikatte baldır, o büyük kasbadır ki, kalça kemiğinden kısa bulunmuştur. Ta ki, hareket için hafif olsun. Bu baldıra bir mutedil miktar verilmiştir ki; ne üstünü taşımaktan âciz olur; ne hareketten zorluk bulur. Bununla bile küçük kasba ile dahi ona kuvvet ve sağlamlık verilmiştir. Küçük kasbanın bu sağlamlığından dahi büyük kasba ve aralarında olan sinirleri ve damarları örtücü ve koruyucu bulunmuştur. Mafsal önünde büyük kasbaya iştirakle yumulma ve yayılmaya kuvvet vermek için yaratılmıştır.

Diz mafsalı: Kalça kemiğinin alt tarafında olan iki çıkıntının baldır kemiğinin üst tarafında bulunan iki çukura girmek ile hâsıl olmuştur. Bunlar, birer lif bağı ile bağlanmış olup, iki taraftan iki metin bağ ile muhkem düğümlenmiştir. İkisinin önleri diz kapağı kemiğinde yerleşmiştir.

Diz kapağı ayrı bir yuvarlak kemiktir ki, ona diz gözü denilmiştir. Bunun faydası, diz üzerinde oturma anında diz mafsalını ayrılmaktan bu kemik ile koruyup, emniyet bulmaktır. Bu ağır bedeni taşıyan mafsal, hareketi ile kuvvet verip, ona direk olmaktır. Ve bu kemiğin yeri bu mafsalın önünde bulunmuştur. zira ki bu mafsala ani saldırı ve çarpma çoğu zaman ön taraftan olur, bilinmiştir. ama geri taraftan yana ani çarpma olmayıp, sağ ve sol tarafa eğilmesi az bulunmuştur. Şu halde ani kalkma ve oturmalarda diz mafsalına ön taraftan zor zahmet gelmekle ihtiyat kılınmıştır.

Yedinci Madde

Ayak kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Ayak, ayakta sebat için âlet yaratılmıştır. Şekli, ayakucu tarafına uzamış bulunmuştur. Ta ki üzerine dayanma ve dinelmeye yardımcı olsun. İç taraftan yana beli ince kılınmıştır. Ta ki ayakta durma durumunda ön tarafı ayaktan yana dönük olup, yürürken atılacak ayağın dayanmakla, yürüme düzeni uygun olsun. Dikenli olan yere, ayak bastığında tabanı üzere olup, diken ona şiddetle batmasın. Yuvarlak nesnelere ayak ayası, kolay ve sağlam basıp, bir tarafa kayıp gitmesin. Ayağın çok kemikten oluştuğundan nice faydaları bilinmiştir. Biri budur ki: Ayak, bastığı nesneyi gerektiğinde sağlam basıp sabit olmaya kadir bulunmuştur. Zira ki ayak, bastığı nesneyi el ayasının kavradığı gibi kavrar bilinmiştir. Sair faydaları, çok kemikli olan azanın sayılan faydalarının aynısı bulunmuştur.

Bir ayağın kemikleri 26 adet olmuştur. Biri topuk kemiğidir ki, onunla bacak mafsalı tamamlanmıştır. Biri ökçe kemiğidir ki, ayakta durmanın temel direği onunla bulunmuştur. Biri kayık kemiğidir ki, ayağın ortası onuna yerden kalkıp ön tarafı dahi onunla yere gelir. Ayak bileğinin dört kemiği vardır ki, onlarla ayak taraklara bağlanır. Biri merdiven kemiğidir ki, altıgen şeklindedir. O, ayağın dış tarafından yana konulmuştur. Ta ki, yer üzerinde o tarafın sebatı gökçek bulunsun. Beş kemik dahi tarak için yaratılmıştır.

İnsanın ayak topuğu diğer hayvanların topuğundan daha çıkıntılı kılınmıştır. Ayağın hareketinde faydalı olan kemiklerin en yararlı topuk bulunmuştur. Nitekim ayağın sebatında faydalı olan kemiklerin en lüzumlusu topuk bilinmiştir. Topuk, daha önce açıklanan iki baldır kemiğinin yuvarlak tarafları arasında konulmuştur ki, onu üst tarafından, kafasından, dış tarafından ve iç tarafından kuşatmıştır. Onun iki tarafı, topuk kemiğindeki çukura girmiştir. Bu topuk, bacak ile ökçe arasında bir vasıtadır ki, onunla birbirine gökçek bitişmesi bulunmuştur. O ikisi arasında mafsal, metin olmuştur. Topuk ortada bulunup önünden kayık kemiğine, mafsal bağı ile bağlanmıştır. Kayık kemiği, geri tarafından ökçe kemiğine, ön tarafından bilek kemiğinin üstüne, dış taraftan yana bacak kemiğine bitişmiştir. ökçe, topuğun altında konulup, kendi sert, arka tarafı yuvarlak yaratılmıştır. Ta ki, afetlere mukavemet edip, sertlikle isabet eden nesneleri iyi tarafa atsın. Alt tarafı düz kılınmıştır. Ta ki, düz basması kolay olup, bastığı nesne üzerinde rahatla karar etsin. Ölçüsü büyük olmuştur. Ta ki, bedenin yükünü taşımaya kudreti yetsin. Şekli, uzun üçgen olup, yavaş yavaş incelip, ayağın ortasında dış tarafına ulaştığında son bulmuştur. Ta ki, ayağın çukuru arkadan ortaya doğru yavaşlıkla gitsin.

Ayak bileği, el bileğine uymaz. Zira ki, ayak bileğinin kemikleri bir saf; el bileğininkiler iki saf bilinmiştir. Bu bileğin kemik sayısı, ondan az kılınmıştır. Zira ki, kavrama ve harekete ihtiyaç, elde çok bulunmuştur. Ayaktan istenen, sebat ve sağlamlık bilinmiştir. Mafsal ve kemiklerin çokluğu sebat ve sağlamlığa zararlı olduğu gibi, yoklukları dahi sebat ve sağlamlığa zararlı olduğundan, insan ayağı bu biçimde yaratılmıştır. Ayak tarağı, beş kemikten bileştirilmiştir. Ta ki, her birine beş parmaktan biri bitişip, bir safta dizilsinler. Ayağın parmakları, elinkilerden daha kısadır. Zira ki, ayakta istenen metanet, elde kavramak bulunmuştur. Ama baş parmak iki büyük boğumdan ve ondan başka parmakların hepsi üçer boğumdan yaratılmıştır. Ta ki, yürüme hareketi düzenini bulup, yürüyüşünde âhenk olsun.

Böylece insan bedeni semsemelerle (susam şeklinde kemik) birlikte toplam 300 kemikten oluşmuştur. Bu bileşim üzere bulunan şaşırtıcı terkipler, akıl sahiplerine ibret olmuştur. Şaşırtıcı şekillerinde benzersiz yaratıcıyı fikreden ve düşününe akıllılara hayret gelmiştir. Şaşanlar, bu sanat şaheseri binadan çok ibret alıp, nice izzet ve lezzet bulmuştur. Yaratıcı ve şekil veren Allah, münezzehtir, deyip hayrette kalmıştır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 33.Bölüm

Marifetnâme 33.Bölüm

İKİNCİ BÖLÜM

Omurga kemikleri, boyun kemikleri, kaburgalar, eğe kemikleri ve köprücük kemiklerinin bileşim keyfiyetini beş madde ile açıklar.

Birinci Madde

Omurga kemiğinin bileşim keyfiyetini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilgileri demişlerdir ki: Omurga kemiği nice faydalar için yaratılmıştır. Bir faydası budur ki, canlının bekasında kedisine muhtaç olunan murdar iliği (omurilik) içinde bulundurmuştur. zira ki bütün uzuvların sinirlerinin çakış yeri dimağ olsaydı, insanın başı şimdiki görünüşünden fazla büyük olmak gerekirdi. Bedene ağır bir yok olurdu. sinirler, uzak uzuvlara ulaşmakta, uzun mesafeye muhtaç olup; âfetlere ve kopuntulara açık olmaktan başka, ağır uzuvları yerlerine çekmekte kuvvetleri az olurdu. Şu halde yaratıcı Allah Teâlâ, hikmet ve inayetiyle dimağdan bir cüz olan omuriliği bedenin aşağısına erimiş bir maden gibi akıtıp, omurgayı ona muhafız etmiştir. Ta ki omurga etrafında sinirlerin bölümleri tevzi olunmak uygun olup, daha güzel ola. Omurganın bir faydası budur ki: Önünde konulmuş olan azaların koruyucu kalkanı bulunmuştur. Onun için boğumlar ve çıkıntıları vardır ki, onlar: Senaşen ismiyle isimlendirilmişlerdir. Bir faydası dahi budur ki, beden kemiklerinin yaratılışına esas ve temel bulunmuştur. Nitekim gemi omurgası gibi olduğu yukarıda bilinmiştir. Onun için omurga kemiği gayet metin ve muhkem yaratılmıştır. Bir faydası dahi budur ki, insanın ayağa kalkması için ve hareketine imkan içi müstakil bulunmuştur. Onu için omurga kemiğinin düzeni omurlarla nazm olunmuştur. Hepsi tek kemik veya büyük kemikler olmayıp, güzel intizamı, en iyi yaratılış üzere kılınmıştır. Omurlar arasında bulunan mafsallar e yumuşaktır ki, kıvamı za'f bula ve ne serttir ki katlanmaya engel ola. Belki böyle ara ara yaratılmıştır. Omurganın omurları bir kemiktir ki, ortasından omurilik nüfuz edecek delikleri vardır. Bazı omurların sağ ve solundan deliğin iki tarafından dört çıkıntısı bilinmiştir. Bazısı yukarıya ait, bazısı aşağıya aittir. Bazı omurların atı çıkıntısı olup, dördü bir tarafında, ikisi bir tarafında bulunmuştur. Bazı omurların sekiz çıkıntısı müşahede kılınmıştır. Bu çıkıntıların faydalarının biri budur ki: Bunlarla afsala nasb ve bitişme ile omurlar arası muntazam olup; birinin çıkıntılarının başları, birinin oyuklarına girmiş olup, metanet bulmuştur. Bu omurga omurlarının çıkıntılarındın gayri, başka çıkıntıları vardır ki, onların faydaları; çarpmadan koruyup, mukavemetleriyle kalkan olmaktır. Bu çıkıntılar, sert ve geniş kemikler bulunmuştur ki, omurların uzunlaması üzerine konulmuştur. Bunların gerisinden yana yerlerine şevk ve senasen denilmiştir. Sağda ve solda ulunanlarına kanatlar derler. Bunlar, bedenin uzunlamasında olan sinir, damar ve adaleleri korurlar. Kenarlara yakın olan kanatların bir faydası dahi budur ki: Kenarların üst tepeleri bunlara çakılmış olup, oyuklarıyla raptedilmiş olu. Zira ki her kanadın iki çukuru ve her kenarın iki yumru çıkıntısı vardır. Bu omurların orta deliklerinden başka ince delikleri vardır ki onlardan sinirler çıkıp, damarlar girer. Bu delikler onun için omurların iki tarafından yaratılıp, gerisinde bulunmamıştır. Zira ki onda, giren ve çıkan damarları çarpmadan koruma gerekmez.

Damarlar ve sinirler, eğer omurganın önünde yaratılsaydı, bedenin tabiî ağırlığıyla ve iradî hareketiyle meyilli olan yerlerde vaki olmakla, zayıf olup, raptedemezlerdi. Bu, koruma için olan çıkıntıların üzerine sinir ve rutubet akıcı olup, kaplamış ve örtmüştür ki, teğet olduğu et, incinmesin.

Mafsalların çıkıntılarının da durumu budur. Onar, birbirini takip ile muhtem tutup, her taraftan raptederler. Lakin önden olan takip gayet sağlamdır. Geride ola selistir. Zira ki ön tarafa eğilme, arkaya eğilmekten ziyade gerekir. Şu halde omurganın omurları, takip ve irtibatlarıyla böyle muhkem olduklarından, tek bir kemik gibi sebat ve sükûn için yaratılmamıştır. Eğime ve katlanmayı kabul etmeleriyle esnek olduklarından, birçok kemikler gibi hareket ve esneklik için konulmuştur.

İkinci Madde

Boyun omurlarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Boyun omurları akciğer için, akciğer nice faydalar için yaratılmıştır ki, açıklansa gerektir. Boyun omurlarının, omurga omurlarının üstündeki, altında olan omurun üzerinde yüklenmiş olduğundan, her bir omur, kendi taşıyıcısından küçük ve hafif yaratılmıştır. Ta ki âzanın hareketi hikmeti bir düzen üzere bulunmuştur. Omurganın en altında ve sonunda olan omur, hepsinden daha büyük ve daha sert yaratılmıştır. Ana karnında, kemiklerin nizamından önce bulunmuştur. Kair içinde hepsinden sonra çürüyüp, toprak olur denilmektedir. Omuriliğin en üstü, yer altındaki su yolu gibi çok ve katı olduğu için boyun omurlarının delikleri daha geniş kılınmıştır. Zira, sinir bölümlerinden yukarıya mahsus olan, aşağıya mahsus olandan çoktur. Şu halde boyun omurları küçük ve delikleri geniş olması, ince cisimlerin gereği olarak, hepsinden sert ve sağlamdır. Senasenleri küçük, kanatları büyük ve ikişer başlı yaratılmıştır. Bu omurların harekete ihtiyacı, sebata ihtiyacından fazla olduğundan, üst mafsalları alt mafsallarından selis ve yumuşak kılınmıştır. Bu mafsalların şiddet ve sağlamlığa ihtiyacı az olduğundan boyun altındaki gibi, üst alta bağlı olan mafsal çıkıntıları büyük ve geniş olmayıp, küçük bulunmuştur.

Boyun omurlarının sayısı yedi olması, uzunluğu mutedil olmak içindir. Bu omurların birincisinden başka, her birinin onbirer çıkıntısı vardır ki, birer sinüse, ikişer şube, ikişer kanat ve yukarı tarafa çıkmış olan dörder çıkıntı ve aşağıya dörder çıkıntılıdır. Sinirlerin çıkış yerinin yuvarlak deliği, her iki omur arasında, yarım üzere taksim olunmuştur. Fakat ilk omur ile ikinci omurun nice özellikleri vardır ki, sair omurlarda bulunmaz.

Zira ki, başın sağ ve sola olan hareketi, kendi ile birinci omur arasında bulunan mafsal ile bağıntılı olmuştur. Başın ön ve arkaya olan hareketi, kendisi ile ikinci omur arasından bulunan mafsal ile vücut bulmuştur. Ama ilk mafsal, birinci omurun şahsiyeti üzerinde sabit olmuştur. Bu omurun üt tarafında iki oyuğu vardır ki, onlara baş kemiğinin iki çıkıntılı tarafı girmiştir. Vakta ki bu iki çıkıntının birisi oyuğundan yukarı çıkıp, öbürü oyuğuna tamamıyla gömülse; baş ondan yana meyledip, o tarafa eğilir. Ama ikinci mafsal, ikinci omurda bulunmuştur. Bu omurun ön tarafında uzun bir çıkıntı yaratılmıştır ki, birinci omurun omuriliğin önünde olan deliğinden girip, baş kemiğinde bulunan omuruna ulaşır. Vakta ki, sözü edilen çıkıntı, o omurun deliğinden geçip, omura girse, baş ön tarafa meyledip eğri olur.

Eğer çıkıntı oyuğundan çıkarsa, baş düz durur. Eğer çıkıntı, deliğinden dahi çıkarsa baş arka tarafa kaykılır. İkinci omurun gerisinde dahi kısa bir çıkıntı vardır ki, ancak birinci omurda olan çukuru itçinde hareket edip,onu geçmez. Ama birinci omurun özelliğidir ki, sensenesi olmaz.

Olmadığının faydası budur ki, ağır olmayıp çevresinde olan sinir ve adalelere zahmet vermez. Bu çukur baş kemiğinde gömülmüş gibi olduğu için kanatları dahi yoktur. Zira ki, sinirlerin başlangıç yerine yakın olup, yerleri dar olduğundan kanatları bulunmaması hikmet-i ilâhidir. Bu omurun özelliklerindendi ki, sinirle ondan doğarlar. Sair omurlar gibi iki tarafından ve ortak noktadan doğmazlar. Ancak geri tarafının üstünden iki delikten hepsi lif gibi ince oldukları halde dışarı çıkarlar. Uzadıkça yavaş yavaş alınlaşırlar; yerlerine göre kalın olup, metanet bulurlar. İkinci omurun kısa çıkıntısı, gerisinin üstünde bulunup, onda sinir çıkış yeri deliği mümkün olmadığından, bunun delikleri sensenesinin yanlarında kırılmıştır. Bu ikincinin çıkıntıları sağlam bağlarla birinci omura bağlanmıştır. baş mafsalı, birinci omur ile selis bulunmuştur. İkinci omur ile sair omurlar mafsallardan daha selis kılınmıştır zira ki, bu iki mafsal ile olan baş hareketlerine ihtiyaç faza bulunmuştur. Hepsi yaratıcının sanatı bilinmiştir.



Üçüncü Madde

Göğüs omurlarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Omurlar  kemiklerdir ki, kaburga kemiklerine bitişik olup, önemli azaları toplayıcı ve muhafızdır. Bunlar 12 omurdur ki, 11'inin sensenesi ve kanatları vardır. Birinin kanadı yoktur. Senseneleri eşit değildir. Zira ki, bunlardan yürek gibi mühim azaya en yakın olup, bitişik olanı daha büyük ve daha kuvvetlidir. Göğüs omurlarının kanatları diğerlerinden sert olup, kaburgalar onlara ulaşmazlar. Göğsün yedi üst omurunun senseneleri büyük ve kanatları kalın olup metanet bulmuştur. Ta ki, uzuvların demiri olan yüreği en iyi şekilde koruyalar. Çünkü bu omurların cisimleri, sensene ve kanatlarına gitmiştir. Şu halde bunların mafsal çıkıntıları, kısa ve geniş suret bulmuştur. Onuncu omurun üzerinde bulunan omurların üst tarafa doğru olan mafsal çıkıntılarında setli çukurları vardır. Aşağıya doğru olan çıkıntıları yumru tarafları, o çukurlara girip, senseneri aşağıya varmıştır. Onuncu omurun sensenesi kubbe gibidir. Mafsal çıkıntılarının iki tarafında olan çukurları setsiz bulunmuştur. Zira ki, üstü, altıyla birlikte setlenmiştir. Onuncunun altındaki çıkıntıları üst tarafına ve çukurları aşağı tarafına meyilli olup, senseneleri üst tarafına kavisli bilinmiştir. 12. omurun kanatları olmaz: Zira ki, onda kaburga kemiği varken gerek kalmaz.

Midenin zarları tarafı, bu 12. omura bitişiktir bu omurun üstü küçük yapılı olduğundan, kendisinde fazla mafsal çıkıntısı yoktur. Göğüs omurları, boyun omurlarından büyük olduğu için müşterek delikleri iki omur arasında eşit bölünmeyip, derece derece yukarıdakinde fazla ve aşağıdakinde az olup, sinir deliği tamamıyla onuncu omurda bulunmuştur. Göğsün diğer omurları ve iki uyluk arası olan böğürün bütün umurları, bu delikleri tamamıyla içine aldığı için onların olmaları ve sinirlerin çıkışı için bu omurların sağ ve solunda birer delik yaratılmıştır. Göğüsün omurlarının üzerinde sensene ve geniş kanatları vardır. Mafsal çıkıntılarının aşağıları, koruyucu kanatlara benzer genişliklerdir.

Böğürün omurları beş kemik olmuştur. Böğür, kuyruk sokumu ile beraber kasığın tamamına kaide gibi olup, o direk kemiğin taşıyıcısı ve bacak sinirlerinin çıkış yeri olmuştur. Böğür kemikleri üçtür ki, onlar bütün omurlardan daha sert, mafsalları daha sıkı ve kanatları daha geniş bulunmuştur. sinirler için ön ve arka taraflarında delikler vardır ki, oyluk mafsalları onlara mâni olmaya. Bu böğür kemikleri açıklanan böğür kemiklerine benzer.

Kuyruk kemiği, üç kıkırdak omurdan meydana gelmiştir. Çıkıntıları yoktur Küçük olduklarından, boyun omurları gibi sinirleri ortak deliklerden bitmiştir. Üçüncü omur tarafından bir sinir çıkmıştır. Şu halde bu açıklamadan anlaşılmıştır ki, omurganın tamamı bir tek nesne gibidir.

Fazlalık ve şekillerse yuvarlaktır. Zira ki çarpma âfetlerini kabul etmekten en uzak şekiller, yuvarlak şekillerdir. Onun için omurga omurlarının yukarıdakinin başı aşağıya, aşağıdakinin başı yukarıya kaykılmış olup, orta omur olan onuncusu yanında hepsi toplanmıştır. Bu onuncu omur, omurganın uzunluğu hasebiyle senasenin ortası olup, iki yönden birine bükülmüştür. Ta ki iki taraftan her irinde bulunan dokuz omur, bu onuncu omurun üzerine toplanmış olup, nizam bulalar. Şu halde boyun omurları ile omurga omurlarının toplamı, 26 omuru bulmuştur.

Dördüncü Madde

Kaburga kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Kaburga kemikleri, kuşattıkları nefs âdetlerini ve gıda âletlerinin yükseklerini korumak için yaratılmıştır. Şu halde bunlara ağırlık olmak için ve birine eren âfet hepsine ermek için gıda ve nefesten göğüs boşluğu dolup, geniş yere muhtaç olduğundan açılmak kolay olmak için ve teneffüs işlerine tayin olunan göğüs adalesi çözülmemek için müteaddit kaburga kemikleri olup, hepsi tek kemik olmamıştır. Bu göğüs kemikleri, baş aza olan yüreği ve onun ardında bulunan azayı kuşatmışlardır. Zira ki, o azalara ârız olan âfetlerin tesiri, büyük iş olduğundan, onları tam bir ihtiyat ile korumak lazımdır. Onun için üstteki yedi kaburga, kedi içlerinde olan nefsanî aza üzerinde, göğüs yanında birleşip, yüreği her yönden korumakla her yönden kuşatmışlardır. Ama gıda azasına komşu olan alt kaburgalar, arka taraftan koruyucu kalkan gibi, karaciğer dalak ve sair azayı korumak içindir ki, birbirine bitişik olmayıp derece derece kısalmıştır. Yukarıdakilerin uçarı arası yakın ve aşağıdakilerin uzak bulunmuştur. Ta ki, midenin yeri geniş olup, gıda ve nefesten dolduğunda güçlük çekip, incinmiş olmasın.

Üstteki yedi kaburga, göğüs kaburgaları ismiyle isimlendirilmiştir. Bunlar, her taraftan yedişer kaburgadır ki, iki ortaları büyük ve uzun, etrafı kısa kılınmıştır. Zira ki bu şekil, her yönden insanın uzuvlarını daha iyi sarmıştır. Bu kaburgalar, yumruları üzere, önce aşağıya meyledip, ondan yukarıya dönerek, kemikler, göğse bitişmiştir ki, sardıkları mekan geniş bulunsun. Nitekim kaburgaların her birinden iki çıkıntı, omurga omurlarının her bir kanadında olan iki çukur omura girip, katmerli mafsal hâsıl olmuştur. Bunun gibi, bu yedi kaburganın göğüs kemikleri ile bulunan bileşimi, aynen omurga omurlarının omurga ile olan bileşimi gibi suret bulmuştur.

Geri kalan beş kısa kaburga, arka kemiklerdir. Uçları sivridir. Uçları kıkırdaklarla korunmuştur ve çarpmalardan uzaktır. Kırılmaktan emin, yumuşaklıkla sertlik arasında ota bir kıkırdak cisim ile yumuşak uzuvlara bitişik ve gömülüktür.

Göğüs kemiği, yedi kemikten oluşmuştur. Onun tek kemik olduğu, yine hafiflik için bilinmiştir. Kendi, yumuşak kıkırdaklarla bağlanmış ve mafsalları sağlam yaratılmıştır. Ta ki, solunum organlarının genişlemesinde yumuşaklıkla müsaadeleri bulunsun. Bu kemiklerin sayısı, kendilerine bağı olan kaburgaları sayısınca yedi bulunmuştur. Göğüs kemiğinin en altına geniş bir kıkırdak kemik bitişmiştir ki, onun aşağı tarafı yuvarlak gibi olup, hançere benzemekle, hançer kemiği namıyla şöhret bulmuştur. Bu kemiğin faydaları: Midenin ağzını koruyup, göğüs kemiği ile yumuşak uzuvlar arasında aracılık edip, sert ile yumuşak arasını birleştirmekte uyuntu vermektir.

Beşinci Madde

Köprücük kemiğini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Köprücük kemiği, göğüs kemiğinin iki yanından her birinin üzerine konulmuş bir kemiktir ki, onun boşluğundan boğazın yanında boş bir açıklık kalmıştır. Ta ki ondan dimağa yükselen damarlar ve inen sinirler geçip yol bulmuştur. Bu kemik, boşluğa meyledip, omuz tarafına da bitişmiştir. Omuz, bu kemikle bağlanmış olup, ikisi birilikte kol kemiğine bağlanmıştır.

Omuz kemiği ince faydalar için vücuda gelmiştir. Bir faydası budur ki: Kol ile el ondan asılı olup, göğse bitişsin. iki elin, birbirine hareketi kolay olup, selasetten kalmasın. Bir faydası budur ki: Omuz, kaburga kemiklerinden uzak olup, iki kolun hareketi geniş kalıp, engel olmasın. Bir faydası budur ki: Göğse hasredilmiş olan uzuvlara kalkan olup, omurga omurlarının senasin ve kanatları makamında durup, göğse âfet ermesin. Bu omuz kemiği, göğüs boşluğundan yana ince, enseden yana kalın olmuştur.

Boşluk tarafı üzerinde bükülmemiş bir boşluk vardır ki, kolun dönen tarafı ona girmiştir. Bunun içi çıkıntısı vardır ki, birisi arka ve süt tarafına kalkılmıştır. O, karga burnu nâmını bulmuştur. Onunla omuz, köprücüğe bağlanmıştır. O çıkıntıdır ki, kolun ucunu üst tarafa eğilmekten engel olmuştur İkinci çıkıntısı, aşağı ve ön tarafa gelmiştir. Yine kol kemiğinin çıkmasına engel olmuştur. Şu halde göğüsten yana uzaklaştıkça, geniş olup, yayılmıştır. Bu çıkıntının dışı üzerinde üçgen gibi bir çıkıntı vardır ki, onun kaidesi, boşluktan yana, dar açısı göğüste yana gelmiştir. Ta ki sırtın düz olmasına halel gelmemek için, omurga omurlarının senasini yerinde koruyucu olmuştur. Bu çıkıntıya bitişik olan kıkırdağın yuvarlak tarafıyla omuz genişliği son bulmuştur. Bu kıkırdağın bitişmesi de, diğer kıkırdaklar gibi bilinmiştir.