22- Muhamed Bakîbillah
Muhammed Bâkî billah hazretleri, insanları Hakka dâvet eden, do ru yolu göstererek
saadete kavu turan ve kendilerine silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin yirmi
ikincisidir. mâm-ı Rabbânî hazretlerinin hocasıdır. 1563‘de Kâbil’de do du. Kâbil'den
Semerkand'a gidip, zamanın en büyük âlimlerinden olan Mevlânâ Sâdık-ı Hulvânî'den
gerekli ilimleri ö rendi. Yüksek yaratılı ı ve kabiliyeti ile kısa zamanda, talebeler arasında
en yüksek seviyeye ula tı. Sonra tasavvufa yönelip, bu yolun büyük âlimlerinden bâtınî
ilimleri ö renerek yüksek dereceye ula tı. Hâcegî mkenegî hazretlerinin sohbetleri,
Bahaddin Buhari ve halifelerinin ruhaniyetlerinin yardımı ile, bu büyükler silsilesine dahil
oldu.
Muhammed Bâkî-billah hazretleri hocasının emriyle Hindistan'a gidip, bir sene Lahor'da
kaldı. Oradaki âlimler onun sohbetine gelip, istifade ettiler. Sonra Delhi'ye gidip, vefatına
kadar orada kalarak, insanlara do ru yolu anlattı. ki-üç sene gibi kısa bir müddette, pekçok
âlim ve velî yeti tirdi. Onun yeti tirdi i büyüklerin ba ında, kendisinden sonra halifesi olan,
ikinci bin yılın müceddidi, slâm âlimlerinin gözbebe i mam-ı Rabbani gelir. mam-ı
Rabbani hazretleri yeti ip kemale gelince, Muhammed Bâkî-billah hazretleri bütün
talebelerinin yeti tirilmesini ona bıraktı.
Emr-i mâruf ve nehy-i münker yaparken, iddet ve sertlik göstermezdi. Bir kimse dine
uygun olmayan bir i yapsa veya söz söylese, yumu aklıkla, kinaye ve ima ile sakındırır,
kalb kırmak istemezdi. Emr-i mâruf yaparken, kendini di er insanlardan ayırmamak ve üstün
görmemek için çok gayret sarf ederdi. sohbetlerinde hiç bir müslüman kötülenmezdi. E er
birinin kalbinden bir müslüman hakkında kötü bir dü ünce geçse, derhal hakkında kötü
dü ünülen kimseyi övücü sözler söyleyerek konu maya ba lardı.
Hân-ı Hânân ismiyle me hur padi ah Abdürrahîm Hân onu sevenlerden biri idi. Bâkîbillah
hazretlerinin hacca gidece ini duyunca, yol parası olarak bol miktarda para gönderdi.
"Bu hediyemi, lutfederek kabul buyurun efendim" dedi. O ise, “Müslümanların paralarını
harcayarak hacca gitmemiz uygun olmaz" diyerek kabûl etmedi ve hacca da gitmedi.
Yemek pi irenin abdestli olmasını, yemek pi irirken dünya kelamı söylenmemesini
tembih ederdi. "Salih olmayanın yemekleri feyzin gelmesine engel olur” buyururdu.
Evliyadan bir zat gelip,; "Hâlimde bir ba lanma, kalbimde bir sıkıntı hissediyorum, fakat
kabahatimin ne oldu unu bilemiyorum." dedi. Hâce hazretleri, "Yeme inde ihtiyatsızlık vâki
olmu " buyurdu. "Her gün aynı yemekleri yiyorum" dedi. Hace hazretleri, " yi dü ün” dedi.
yice dü ününce, "Evet efendim imdi hatırladım, yemek pi erken, helâl oldu u üpheli iki
üç odun yakılmı tı" dedi.
Bir gün HâceHüsameddin'in haber vermesiyle, görevliler içki içen ve ba ka kötülükler
yapan bir genci yakalayıp hapse attılar. Hâce hazretleri bunu duyunca, Hâce Hüsameddine
sitem etti. O da: "Çok kötü bir gençtir" deyince, üzüntülü bir ekilde, derin bir âh çekip
buyurdu ki: "Sen kendini iyi gördü ünden o sana kötü görünüyor. Fakat biz kendimizi ondan
farklı görmüyoruz. Nasıl olur da onu kötüleriz?"
Sonra o genci, hapisten çıkardılar. O genç, kom usu hâce hazretlerinin yakın alâkası
kar ısında son derece memnun olup, günahlarına tövbe ederek sâlihlerden oldu.